Prof. Oğuz Adanır, “Türkiye motorları sürekli çalıştığı için bir yere doğru gittiği izlenimi yaratan, aslında olduğu yerde dönen ya da ulaşması gereken hedefe olabilecek en uzun yoldan ulaşmaya çabalayan bir gemiye benziyor” tanımını yapmıştı yıllar önce.
Geçerliliğini yitirmeyen bir tespitmiş gerçekten!
Çünkü yıllar içinde değişen hiçbir şey yok. Bir kolaycılık ve kaçış olarak oluşturulan gerçek dışı gündemler etrafındaki tartışmalar hiç bitmiyor.
Ve bunda sadece siyasi aktörlerin değil, onları tercih eden milletin de sorumluluğuolduğu için bu sorumluluğu belirleyen zihinsel haritasına, zihnine doğru diye şırınga edilen ve asla şüphe duyulmayan dini/milli ilaçlarla müdahale edilip dönüştürülerek, kendi dışında belirlenen hedeflere yönlendirilmesine ve bu tercihlerinin hep aleyhine sonuç vermesinin sebeplerine devam edeceğim.
Ama önce, geçmişte ürkek ve paravan arkasından yapılan, şimdi ise iktidardan alınan güç/teşvikle iyice aleniyete dökülen GaziMustafa Kemal Atatürk karşıtlığına değineceğim.
Çünkü bu zihinsel dönüşüm/arazların, değineceğim konu ile de doğrudan ilgisi var ama biraz uzun bir yazı olacak.
***
Başta siyasal ve sivil dinciler olmak üzere, etnikçi ve mezhepçiler, dönek solcu ve liberaller, Yeni Osmanlıcılar, 2. Cumhuriyetçiler, uzlaşı ve müttefiklik içinde her fırsatta Atatürk’e hücumlarını artırmış durumda.
Atatürk’ün milleti için oluşturduğu kurumlar, O’nun kurduğu Cumhuriyet imkânlarıyla-ki Cumhuriyet’e hiç katkıları olmadığı gibi bir de hasımlar- mevki/makam sahibi olanlar, koro halinde Önder’in ismine de resmine de tahammül gösteremiyorlar.
Atatürk’ün kurumsallaştırdığı her türlü somut ve soyut değerleri, son yıllarda yerle yeksan etmelerine rağmen kin ve garazları bitmiyor. Bunları yok etmelerine rağmen, Atatürk felsefesini yok edemedikleri için çılgına dönüyorlar.
Bize, bölgesinde yıldız gibi parlayan ve dünyaya da örneklik teşkil eden bir devleti kuran, kendini, şimdikiler gibi kendine değil milletine adayan bir öndere yapılan bu hücum ve iftiralar, yok saymalar, O’nun sayesinde, işgal görmeden ve rahatlık içinde bugünlere gelmiş, azıcık akıl, azıcık vefa, azıcık vicdan taşıyan insan/insanların kanına dokunuyor.
Net olarak anlaşılıyor ki, Atatürk’süz bir Türkiye isteniyor. Çünkü Atatürk felsefesi, sevgisi oldukça bu başarılamayacak.
Niye karşılar bu kadar?
Yukarıda sayılan bu guruplar, Atatürk’ün yaşadığı tarihi gerçekliği anlamadan, gerçek İslam’a yaptığı katkıyı bilmeden, tamamen kurgu tarih ve yanlış dini bilgiye dayanan Atatürk karşıtlığı ile ABD egemen emperyalistler ile emrinde oldukları Siyonist İsrail ile aynı tarafta saf tuttuklarını fark etmiyorlar mı?
Bu nasıl bir akıl tutulması ve zihinsel hastalık?
Bir tespitle başlayayım.
Siyasilerde, Atatürk’ü ve eşsiz başarılarını bırakın aşmayı yanına bile yaklaşamamanın derin bir kompleksi var ve bir hastalık haline gelmiş gibi, yapışmış, kalmış.
Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, hala Türkiye’de Atatürk’ün Anadolu’da en üst düzeyde başardığı toplumsal bir uzlaşmayı, bütünleşmeyi sağlayamadılar. Bırakın sağlamayı kimlik/mezhep ve ötekileştirme temelinde ülkeyi kutuplaştırıp, ikiye böldüler.
Yetmedi yeni ortaklar çıkardılar. Yani tam olanı ikiye bölüp, yalan ve hamasete dayalı başka tamlar ilave etmeye giriştiler.
Türkiye’de hiçbir dini ve milli ideolojik görüşün, Atatürk’ün sahip olduğu itibar, prestij, otorite, saygı, sevgi ve iktidara sahip bir lideri olamamıştır.
O’na karşıt olanlar, bu kadar uzun süreyle milleti saran, kucaklayan bir öğretinin başarısının sırrını araştırmak yerine ya onun gibi görüntü vermek ya vücut dilini taklit etmek ya da saldırmayı tercih edip, zamanlarını ve Türkiye’nin enerjisini boşuna harcadılar ve ısrarla harcamaya da devam ediyorlar.
Gelinen nokta ortada, saymaya gerek yok her alanda tam bir fiyasko. Fiyaskoyu örtmek, fiyaskoların konuşulmasını engellemek için de yalanlara dayalı hücumları sürdürüyorlar.
Ve dediğim gibi de bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist-ki lafta değil fiiliyatta ilk ve tek şamarı indirmiş- olan Atatürk’e karşın, ABD ve Siyonizm’le yan yanalar.
***
Bu işin 1939’da başlayan geçmişi var ama açık bir dayatma/direktif/emir olarak; Atatürk, Laiklik, Cumhuriyet, Ulus devlet karşıtlığı ile Ilımlı İslam ve Osmanlı millet sistemi rolü Türkiye’ye, Sovyetler yıkıldıktan hemen sonra 26 Ocak 1990’da ABD tarafından verilmiş. Yeni rol ‘efendi’ tarafından yeniden belirlenmiş.
Bunu ispatlayan çok belge var, sıralamaya gerek yok, kısaca aktarayım.
CIA, eski istihbarat daire başkan yardımcısı G.Fuller, hazırladığı raporda; ‘’Türkiye yüzünü Batı’ya değil, Doğu’ya çevirmelidir. İslami yaşamı terk etmek, Türkiye’yi bunalımlara sürüklemiştir. Bu nedenle Türkiye; artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü hatta İslam’ın günlük yaşamdaki yerini yeniden düşünebilmelidir. (Bazı siyasilerin, yeni kimlik tanımı talebi yerine oturuyor) diye belirtiyor ve 2008 yılında da kitabında; ‘’Atatürk, Türkiye üzerinde ülkenin İslami ve Osmanlı geçmişi hakkında bir ulusal hafıza kaybına yol açmış, bir tür kültürel lobotomi (beyinsel cerrahi işlemi) sergilemiştir’’ diye yazıyor.
ABD büyükelçisinin, ‘’İsrail, bölgede güçlü ulus devletler istemiyor’’ cümlesinin, Türkiye’nin bölgede yaptığı her hamlenin, uyguladığı politikaların hep İsrail yararına olduğu gerçeğini tamamladığı düşünülürse, Atatürk’ün ve kurduğu ulus devletin tasfiyesine doğru gidildiğini anlamamak için ahmak olmak gerekir.
Allah’tan adam, terörist yapıların Türkiye’den taleplerini açıkladığı gibi, her şeyi açık açık söylüyor da resmin bütünü anlaşılabiliyor.
Bu gerçekler çerçevesin de neredeyiz, kimin yanındayız?
Tabii ki Atatürk hedef olur ama hazin olan, vefasızlık, kadir kıymet bilmezlik.
***
Gelelim, hurafe/uydurulmuş dini gerekçe göstererek, Atatürk’ü dinsizlikle suçlayıp iftira atan ritüel dincilere ve din anlayışlarına. (*)
Esas gerçek ne?
Atatürk, Türk milletinin Kur’an’la tanışmasını sağlayan, İslam’ı, Kur’an’dan öğrenme çığırını açan; Türk tarihindeki ilk ve tek liderdir.
O’nun hayata geçirdiği bu girişimine, ne 250 yıllık Selçuklu ne de 620 yıllık Osmanlı İmparatorluğun da rastlamak mümkün.
Atatürk bir devlet politikası ve TBMM kararıyla, Kur’an’ı, 9 cilt olarak anlasınlar ve din bezirgânlarının oyuncağı olmasınlar diye bu milletin diline çevirtip, Türkçesini ve tefsirini hazırlatan ve ücretsiz dağıttıran kişidir.
Kitabı Mukaddes’in arkasında yazan bin 513 dile çevrilmiştir ifadesi de uyandırmıyor mu ki, Allah’ın dili sadece Arapçadır zannıyla hareket edilip, yaratıcıya noksanlık iftirasında bulunuluyor?
Atatürk; Türklerin Kur’an’a göre Müslüman olmadığını ama buna rağmen bu milletin anlamadığı bir din uğruna ölüme, gözünü kırpmadan gidecek kadar samimi/temiz olduğunu da ortaya çıkaran kişidir.
Bir dinin kabul ya da reddedilmesi ancak kendi dilinden okunması, bilinmesi ve anlaşılması ile mümkün olabilir. Ama millet, Allah’ın vahyini, Arapçaya hapsedilmesi nedeniyle anlamıyor ki bu tercihini sağlıklı yapabilsin.
Peki, millet anlamadığı Kur’an’a ezbere nasıl iman edecek? Allah, “Kur’an’ı anlayarak, aklederek oku” derken ve ancak bu sayede tercih serbestisi verirken, bu ezbere/bilmeden, kabul/iman geçerlilik taşır mı, akıl dışılık yok mu bu işte?
İman şartlarından olan ‘Kitaplara iman’ anlamadan nasıl gerçekleşecek?
Peki, bu durumda vahyi anlamamızı, Rab’le diyaloğumuzu anlama ve iman etme temeli üzerinde sağlayan Atatürk’ mü, yoksa ‘Kur’an okumak, Kur’an dinine inanmak sapıklıktır, küfürdür’’ diyen cemaat/tarikat/Pensilvanya mı din dışı ya da kafir?
Yahu Atatürk, milletin imanını kurtarmış olmuyor mu Allah aşkına? Bu yönüyle bile bu millet ona çok borçlu değil mi?
Dini bir terim olan ‘’Gazi’’ olan ve kullanan, İslam’ın, eğitim ve aydınlatma kurumlarını bizzat oluşturan,her yere İslam sembolü Hilal’ i, Türk’ün sembolü Bozkurt’u yerleştiren Mustafa Kemal Atatürk din dışı, öylemi?
Kendi şahsi devletini kurabilecek güce sahipken buna tevessül etmeme asilliğini gösteren ve devleti, özelde 4 ayet sütunu üzerinde kuran, hilafet ve saltanatı gerçek mahiyetiyle açıklayıp, İslam’a aykırılığını ortaya koyan Atatürk, din dışı öyle mi?
Atatürk’ün, iftira edildiği gibi, İslam, Kur’an ve Hz. Muhammed’le ilgili tek bir olumsuz ifadesi olmadığı gibi vahyedilmiş din merkezli hutbe ve açıklamalarına kolayca ulaşılabilinir.
Sadece sahih iman konusundaki hizmeti bile yeterli olacak böyle bir Önder’e, iftiralarla dolu hasımlık yapmak, ayıptır, vicdansızlıktır, din ve insanlık dışılıktır,
Ha, bu arada, vefasızlık sadece saydığım guruplar için değil, CHP de vefasız.
Çünkü kurucularının felsefesini, mantığını, din/Kur’an konusundaki duruşunu anlamıyor, anlamadığı içinde savunamıyor.
Cuma namazlarına gitmek, tespih dağıtmak, türbanlı üye almak gibi ritüellere saplanıp kalarak, rakibini taklidi yeterli görüp, dini(!) onların tekeline terk ederek, en büyük vefasızlığı yapıp, cehaletlerini sergiliyorlar.
Ve millet olarak zihin kodlarımızı, kuruluş ayarlarına getirmez, sloganlarla ve ezberle yetinip, vefa duygusunu göz ardı edersek, daha nice bedeller ödemeye devam ederiz.
Çünkü vefasızlık; nankörlüktür, koyu cehaletten kaynaklanır ve mutlaka hesap ödetir.
Evrensel kural bu.
Bu yazıda Atatürk’ün, İslam’la ilgili tek bir yönü bile uzun oldu ancak gerçeklerin ortaya çıkması içinde bazen uzatmak zorunda kalıyorum. Affola.
***
(*) Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz, Sedat Şenermen kitapları:
-Gazi Mustafa Kemal’in Kur’an/islam Kültürü,
-Atatürk, İslam ve Laiklik,
-Atatürk, Emperyalizm ve Batı merkezcilik,
-Atatürk devrimleri Kur’an temellidir,
-Atatürk ve Türk Kadını,
- Atatürk, Kur’an ve Türkler neye göre Müslüman oldu? (Henüz yayımlanmamış)
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Vefasızlık, Nankörlük ve Koyu Cehalet!
Prof. Oğuz Adanır, “Türkiye motorları sürekli çalıştığı için bir yere doğru gittiği izlenimi yaratan, aslında olduğu yerde dönen ya da ulaşması gereken hedefe olabilecek en uzun yoldan ulaşmaya çabalayan bir gemiye benziyor” tanımını yapmıştı yıllar önce.
Geçerliliğini yitirmeyen bir tespitmiş gerçekten!
Çünkü yıllar içinde değişen hiçbir şey yok. Bir kolaycılık ve kaçış olarak oluşturulan gerçek dışı gündemler etrafındaki tartışmalar hiç bitmiyor.
Ve bunda sadece siyasi aktörlerin değil, onları tercih eden milletin de sorumluluğu olduğu için bu sorumluluğu belirleyen zihinsel haritasına, zihnine doğru diye şırınga edilen ve asla şüphe duyulmayan dini/milli ilaçlarla müdahale edilip dönüştürülerek, kendi dışında belirlenen hedeflere yönlendirilmesine ve bu tercihlerinin hep aleyhine sonuç vermesinin sebeplerine devam edeceğim.
Ama önce, geçmişte ürkek ve paravan arkasından yapılan, şimdi ise iktidardan alınan güç/teşvikle iyice aleniyete dökülen Gazi Mustafa Kemal Atatürk karşıtlığına değineceğim.
Çünkü bu zihinsel dönüşüm/arazların, değineceğim konu ile de doğrudan ilgisi var ama biraz uzun bir yazı olacak.
***
Başta siyasal ve sivil dinciler olmak üzere, etnikçi ve mezhepçiler, dönek solcu ve liberaller, Yeni Osmanlıcılar, 2. Cumhuriyetçiler, uzlaşı ve müttefiklik içinde her fırsatta Atatürk’e hücumlarını artırmış durumda.
Atatürk’ün milleti için oluşturduğu kurumlar, O’nun kurduğu Cumhuriyet imkânlarıyla-ki Cumhuriyet’e hiç katkıları olmadığı gibi bir de hasımlar- mevki/makam sahibi olanlar, koro halinde Önder’in ismine de resmine de tahammül gösteremiyorlar.
Atatürk’ün kurumsallaştırdığı her türlü somut ve soyut değerleri, son yıllarda yerle yeksan etmelerine rağmen kin ve garazları bitmiyor. Bunları yok etmelerine rağmen, Atatürk felsefesini yok edemedikleri için çılgına dönüyorlar.
Bize, bölgesinde yıldız gibi parlayan ve dünyaya da örneklik teşkil eden bir devleti kuran, kendini, şimdikiler gibi kendine değil milletine adayan bir öndere yapılan bu hücum ve iftiralar, yok saymalar, O’nun sayesinde, işgal görmeden ve rahatlık içinde bugünlere gelmiş, azıcık akıl, azıcık vefa, azıcık vicdan taşıyan insan/insanların kanına dokunuyor.
Net olarak anlaşılıyor ki, Atatürk’süz bir Türkiye isteniyor. Çünkü Atatürk felsefesi, sevgisi oldukça bu başarılamayacak.
Niye karşılar bu kadar?
Yukarıda sayılan bu guruplar, Atatürk’ün yaşadığı tarihi gerçekliği anlamadan, gerçek İslam’a yaptığı katkıyı bilmeden, tamamen kurgu tarih ve yanlış dini bilgiye dayanan Atatürk karşıtlığı ile ABD egemen emperyalistler ile emrinde oldukları Siyonist İsrail ile aynı tarafta saf tuttuklarını fark etmiyorlar mı?
Bu nasıl bir akıl tutulması ve zihinsel hastalık?
Bir tespitle başlayayım.
Siyasilerde, Atatürk’ü ve eşsiz başarılarını bırakın aşmayı yanına bile yaklaşamamanın derin bir kompleksi var ve bir hastalık haline gelmiş gibi, yapışmış, kalmış.
Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, hala Türkiye’de Atatürk’ün Anadolu’da en üst düzeyde başardığı toplumsal bir uzlaşmayı, bütünleşmeyi sağlayamadılar. Bırakın sağlamayı kimlik/mezhep ve ötekileştirme temelinde ülkeyi kutuplaştırıp, ikiye böldüler.
Yetmedi yeni ortaklar çıkardılar. Yani tam olanı ikiye bölüp, yalan ve hamasete dayalı başka tamlar ilave etmeye giriştiler.
Türkiye’de hiçbir dini ve milli ideolojik görüşün, Atatürk’ün sahip olduğu itibar, prestij, otorite, saygı, sevgi ve iktidara sahip bir lideri olamamıştır.
O’na karşıt olanlar, bu kadar uzun süreyle milleti saran, kucaklayan bir öğretinin başarısının sırrını araştırmak yerine ya onun gibi görüntü vermek ya vücut dilini taklit etmek ya da saldırmayı tercih edip, zamanlarını ve Türkiye’nin enerjisini boşuna harcadılar ve ısrarla harcamaya da devam ediyorlar.
Gelinen nokta ortada, saymaya gerek yok her alanda tam bir fiyasko. Fiyaskoyu örtmek, fiyaskoların konuşulmasını engellemek için de yalanlara dayalı hücumları sürdürüyorlar.
Ve dediğim gibi de bağımsızlıkçı ve anti-emperyalist -ki lafta değil fiiliyatta ilk ve tek şamarı indirmiş- olan Atatürk’e karşın, ABD ve Siyonizm’le yan yanalar.
***
Bu işin 1939’da başlayan geçmişi var ama açık bir dayatma/direktif/emir olarak; Atatürk, Laiklik, Cumhuriyet, Ulus devlet karşıtlığı ile Ilımlı İslam ve Osmanlı millet sistemi rolü Türkiye’ye, Sovyetler yıkıldıktan hemen sonra 26 Ocak 1990’da ABD tarafından verilmiş. Yeni rol ‘efendi’ tarafından yeniden belirlenmiş.
Bunu ispatlayan çok belge var, sıralamaya gerek yok, kısaca aktarayım.
CIA, eski istihbarat daire başkan yardımcısı G.Fuller, hazırladığı raporda; ‘’Türkiye yüzünü Batı’ya değil, Doğu’ya çevirmelidir. İslami yaşamı terk etmek, Türkiye’yi bunalımlara sürüklemiştir. Bu nedenle Türkiye; artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü hatta İslam’ın günlük yaşamdaki yerini yeniden düşünebilmelidir. (Bazı siyasilerin, yeni kimlik tanımı talebi yerine oturuyor) diye belirtiyor ve 2008 yılında da kitabında; ‘’Atatürk, Türkiye üzerinde ülkenin İslami ve Osmanlı geçmişi hakkında bir ulusal hafıza kaybına yol açmış, bir tür kültürel lobotomi (beyinsel cerrahi işlemi) sergilemiştir’’ diye yazıyor.
ABD büyükelçisinin, ‘’İsrail, bölgede güçlü ulus devletler istemiyor’’ cümlesinin, Türkiye’nin bölgede yaptığı her hamlenin, uyguladığı politikaların hep İsrail yararına olduğu gerçeğini tamamladığı düşünülürse, Atatürk’ün ve kurduğu ulus devletin tasfiyesine doğru gidildiğini anlamamak için ahmak olmak gerekir.
Allah’tan adam, terörist yapıların Türkiye’den taleplerini açıkladığı gibi, her şeyi açık açık söylüyor da resmin bütünü anlaşılabiliyor.
Bu gerçekler çerçevesin de neredeyiz, kimin yanındayız?
Tabii ki Atatürk hedef olur ama hazin olan, vefasızlık, kadir kıymet bilmezlik.
***
Gelelim, hurafe/uydurulmuş dini gerekçe göstererek, Atatürk’ü dinsizlikle suçlayıp iftira atan ritüel dincilere ve din anlayışlarına. (*)
Esas gerçek ne?
Atatürk, Türk milletinin Kur’an’la tanışmasını sağlayan, İslam’ı, Kur’an’dan öğrenme çığırını açan; Türk tarihindeki ilk ve tek liderdir.
O’nun hayata geçirdiği bu girişimine, ne 250 yıllık Selçuklu ne de 620 yıllık Osmanlı İmparatorluğun da rastlamak mümkün.
Atatürk bir devlet politikası ve TBMM kararıyla, Kur’an’ı, 9 cilt olarak anlasınlar ve din bezirgânlarının oyuncağı olmasınlar diye bu milletin diline çevirtip, Türkçesini ve tefsirini hazırlatan ve ücretsiz dağıttıran kişidir.
Kitabı Mukaddes’in arkasında yazan bin 513 dile çevrilmiştir ifadesi de uyandırmıyor mu ki, Allah’ın dili sadece Arapçadır zannıyla hareket edilip, yaratıcıya noksanlık iftirasında bulunuluyor?
Atatürk; Türklerin Kur’an’a göre Müslüman olmadığını ama buna rağmen bu milletin anlamadığı bir din uğruna ölüme, gözünü kırpmadan gidecek kadar samimi/temiz olduğunu da ortaya çıkaran kişidir.
Bir dinin kabul ya da reddedilmesi ancak kendi dilinden okunması, bilinmesi ve anlaşılması ile mümkün olabilir. Ama millet, Allah’ın vahyini, Arapçaya hapsedilmesi nedeniyle anlamıyor ki bu tercihini sağlıklı yapabilsin.
Peki, millet anlamadığı Kur’an’a ezbere nasıl iman edecek? Allah, “Kur’an’ı anlayarak, aklederek oku” derken ve ancak bu sayede tercih serbestisi verirken, bu ezbere/bilmeden, kabul/iman geçerlilik taşır mı, akıl dışılık yok mu bu işte?
İman şartlarından olan ‘Kitaplara iman’ anlamadan nasıl gerçekleşecek?
Peki, bu durumda vahyi anlamamızı, Rab’le diyaloğumuzu anlama ve iman etme temeli üzerinde sağlayan Atatürk’ mü, yoksa ‘Kur’an okumak, Kur’an dinine inanmak sapıklıktır, küfürdür’’ diyen cemaat/tarikat/Pensilvanya mı din dışı ya da kafir?
Yahu Atatürk, milletin imanını kurtarmış olmuyor mu Allah aşkına? Bu yönüyle bile bu millet ona çok borçlu değil mi?
Dini bir terim olan ‘’Gazi’’ olan ve kullanan, İslam’ın, eğitim ve aydınlatma kurumlarını bizzat oluşturan, her yere İslam sembolü Hilal’ i, Türk’ün sembolü Bozkurt’u yerleştiren Mustafa Kemal Atatürk din dışı, öylemi?
Kendi şahsi devletini kurabilecek güce sahipken buna tevessül etmeme asilliğini gösteren ve devleti, özelde 4 ayet sütunu üzerinde kuran, hilafet ve saltanatı gerçek mahiyetiyle açıklayıp, İslam’a aykırılığını ortaya koyan Atatürk, din dışı öyle mi?
Atatürk’ün, iftira edildiği gibi, İslam, Kur’an ve Hz. Muhammed’le ilgili tek bir olumsuz ifadesi olmadığı gibi vahyedilmiş din merkezli hutbe ve açıklamalarına kolayca ulaşılabilinir.
Sadece sahih iman konusundaki hizmeti bile yeterli olacak böyle bir Önder’e, iftiralarla dolu hasımlık yapmak, ayıptır, vicdansızlıktır, din ve insanlık dışılıktır,
Ha, bu arada, vefasızlık sadece saydığım guruplar için değil, CHP de vefasız.
Çünkü kurucularının felsefesini, mantığını, din/Kur’an konusundaki duruşunu anlamıyor, anlamadığı içinde savunamıyor.
Cuma namazlarına gitmek, tespih dağıtmak, türbanlı üye almak gibi ritüellere saplanıp kalarak, rakibini taklidi yeterli görüp, dini(!) onların tekeline terk ederek, en büyük vefasızlığı yapıp, cehaletlerini sergiliyorlar.
Ve millet olarak zihin kodlarımızı, kuruluş ayarlarına getirmez, sloganlarla ve ezberle yetinip, vefa duygusunu göz ardı edersek, daha nice bedeller ödemeye devam ederiz.
Çünkü vefasızlık; nankörlüktür, koyu cehaletten kaynaklanır ve mutlaka hesap ödetir.
Evrensel kural bu.
Bu yazıda Atatürk’ün, İslam’la ilgili tek bir yönü bile uzun oldu ancak gerçeklerin ortaya çıkması içinde bazen uzatmak zorunda kalıyorum. Affola.
***
(*) Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz, Sedat Şenermen kitapları:
-Gazi Mustafa Kemal’in Kur’an/islam Kültürü,
-Atatürk, İslam ve Laiklik,
-Atatürk, Emperyalizm ve Batı merkezcilik,
-Atatürk devrimleri Kur’an temellidir,
-Atatürk ve Türk Kadını,
- Atatürk, Kur’an ve Türkler neye göre Müslüman oldu? (Henüz yayımlanmamış)