Yabancı vakıf ve STK’lar pazarı olduk!

Malum son zamanların en sıcak konusu, sığınmacılar meselesi.

Konu sığınmacılar olunca da onlarla iç içe olan, destekleyen ama saklanan perde gerisindeki aktörlere çevirmek gerekiyor projektörleri…

Yani yabancı STK’lara...

Çünkü Türkiye’de hangi taş kaldırırsanız altından emperyalist/küresel hedeflere odaklı yabancı vakıflar ve STK’lar çıkıyor. O kadar çoklar ki, her ülkeden var ama ağırlık ABD, Almanya, İngiltere ve diğer Batı ülkeleri.

Vakıf da bir STK ama para ve fonlama kaynağı olduğu için ayrıca vurgulamak gerekiyor.

STK’lar şöyle tanımlanıyor:

‘’Sivil toplum kuruluşları bütün hükümetlerden bağımsız organizasyonlardır’’  

Yani hükümetlerle ilişkili olmayan ve bağımsız.

Bu büyük bir yalan.

Çünkü hepsi ABD ve AB hükümetleri fonları ile desteklenmekte aynı bizdeki vakıf ve STK’lar gibi. Bizdekilerin farkı(!) hem bu ülkenin çeşitli kurumlarından milyonlarca lira destek almaları hem de onlardan fonlanıp beslenmesi.

Yine hepsi de bağımsız, özgür ve tarafsız sözcüklerini dillerinden düşürmez. Ve sıkıştıklarında, para aldıkları ortaya saçıldığında şöyle savunurlar kendilerini; ‘’ Paralarını alıyoruz ama görüşünü yansıtmıyoruz.’’

Bir büyük yalan daha.

Bağımsızlık buysa, bağımlılık nasıl olurdu diye sorası geliyor insanın.

Bir kere tekelci kapitalist/emperyalist devletler ve onların desteklediği STK’lar, bir dolarını/Euro’sunu bile boşuna vermez.

İki, para veren ideolojisini de verir ve hizmetini bekler. Yani devşirilirsin.

Üç, bir konu tekelci kapitalizmin kültür/iletişim araçları tarafından özendiriliyor, gözümüze sokar gibi görünür kılınıyor ve masumane sunuluyorsa- ki sadece bu bile şüphe konusudur- o şey onlar için mutlaka karlı ama bizim ve insanlık için zararlıdır.

İşin esası bunlar bir ‘’beşinci kol’’ faaliyetidir ve aynen bağlı bulundukları ülkelerin, işgal ve zulümleri için kullandıkları masum(!) demokrasi ve insan hakları maskesi gibi bunlarda çok sinsi olup, sinsiliklerini ‘’insani yardım ‘’ kılıfıyla gizler.

***

Yabancı vakıf ve STK’ların, ülke bekası için oluşturdukları tehlikenin geçte olsa farkına varıldığına yönelik açıklamaların ilki, 2017’de dönemin Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak tarafından yapıldı.

Suriye’den göç hareketleri başlayınca, 48 yabancı STK’nın göç ve göçmen konusunda çalışma yapmak üzere İçişleri Bakanlığından izin aldığını belirten Veysi Kaynak, "Ben, kuşkulandım. Bunların en çok faaliyet göstermek istediği üç yer var, Hatay, Gaziantep ve Diyarbakır. Diğer illerde de var faaliyetleri Hatay, Gaziantep anlamlı, göçün ilk kapısı ve çok sayıda göçmen var ama Diyarbakır Türkiye'de göçmenlerin en az olduğu illerden biri. Herkesin oraya kendi projektörlerini çevirmesi ve orada faaliyet izni istemesi garip.

“Şu anda İçişleri Bakanlığımız tüm vakıflar hakkında bir çalışma yapıyor. Biz de bir çalışma yapıyoruz AFAD olarak. İstiyoruz ki vakıf faaliyetleri adı altında Türkiye'nin milli birliğini bozucu faaliyetler olmasın. Misyonerlik faaliyetlerine izin vermeyelim. Herkese ideolojisini, kendi görüşünü, meşrebini, mezhebini aşılayacağı bir imkân ortaya koymayalım. Sahadaki yardımları koordine eden, düzenleyen ve öyle dağıtan bir sisteme geçelim.

"İnşallah masum sebeplerle buradadırlar diye düşünüyorum ama Türkiye'deki Alman vakıfları ve başka diğer vakıflar hep tartışma konusu olmuştur. Bu Alman vakıflarıyla ilgili İçişleri Bakanlığımızın bir çalışma içerisinde olacağını bekliyorum." dedi ve 4 vakfın, zararlı çalışmalarından dolayı İçişleri Bakanlığınca faaliyetlerine son verildiğini belirtti.

Bu konunun tehlikeleri ve beşinci kol faaliyetleri ile alakalı 2021 yılında Cumhurbaşkanının açıklaması var ama önce şu soruyu sormak gerekir.

Ülkenin Başbakan yardımcılığı makamındaki kişinin çok önemli ve art niyetli faaliyetlere bakışı ne kadar naif. Neden acaba?

Kuşku diyor, garip diyor, inşallah sebepleri masumdur diyor ama bu masumlardan(!) 4 tanesinin faaliyetleri sonlanmıştır diyor, ilginç gelmiyor mu?