Başlıktaki yalnızlık; Atatürk’ünaklıselim merkezli düşünceleri ilebu düşüncelerin oluşturduğu zihin yapısı, dünya ve insan görüşü ile uygulamalarının hakkıyla anlaşılmasına yönelik öteleme, karartma ve yok saymaya çalışma anlamında kullanılmıştır.
Bugün O’na yapılan yoğunlaştırılmış saldırı ve azıcık aklı olanın yutmayacağı yalanların ısrarla sürdürülmesi, aslında geçmişte O’nu, (Haziran 1923 Seçimleri öncesinde olduğu gibi) Meclis dışında bırakma ve yalnızlaştırma çabalarının bir yansıması.
O gün O’na ve Cumhuriyet’e yani milletin kendi kendini yönetmesine karşı çıkanlarda kula kulluğu kurumlaştıran saltanat ve hilafet yanlısıydı, bugün O’na ve Cumhuriyet’e karşı çıkanlarda artık açıktan tam da emperyalist taleple uyumlu olarak saltanat ve hilafetin bugüne uyarlanan sürümüne yani tek adam yönetimi yanlısı.
100 yıl sonra, başlanılan yere dönüş değil mi bu?
İstese padişah olabilecek bir kahraman, kabile, aşiret, krallık, imparatorluk dönemlerinin acı insanlık tecrübelerinden süzülerek gelen ve egemenliği millete bırakan Cumhuriyeti ilan ederek, millete emanet ediyor/adıyor ama reva görülen muamele iftira ve karalama.
Unesco bile, Atatürk’ün 25. ölüm yıl dönümü olan 1963 ve doğumunun 100 yılı olan 1981 yılını ‘’Atatürk Yılı’’ ilan edip tüm dünyada anılmasını isteyerek hakkını teslim edip adil davranıyor.
Bu uygulamanın yanına bizdeki dinciler, liberaller, liberal solcular, etnik/dinsel bölücüler, dincilerle sentezlenen milliyetçilerin saldırıları seyrettiği tablo konulsa ne çıkar ortaya?
Yanına da sahip oldukları paye ve makamların, karşı oldukları Cumhuriyet sayesinde kazanıldığı tablo konulsa!
Bir hesap, bir niyet, bir hedef çıkar ortaya ama hepsi nankörlükte birleşir.
***
Devam edelim;
Güzel bir atasözümüz vardır:
‘’Güneş balçıkla sıvanmaz’’
Gerçeklerin, insan çabalarıyla, yalanlarla örtülemeyeceği ve değiştirilemeyeceği anlamında kullanılır.
Yani bir hakikati değiştirmek ve onu istediğimiz şekle sokmak için sıvamak, kapatmak, karalamak mümkün değildir, tutmaz.
Ahlaksızlık, ilkesizlik ve kuralsızlığın maalesef geçerli hale getirildiği ülkemizde, her konuda olduğu gibi özellikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk söz konusu olduğunda, O’nun aydınlığını ve gerçekliğini, her fırsatta akıl dışılık ve cehalet üzerinden sıvama çabaları canlı tutuluyor.
Kökü dışarıda olan kasıt ve cehaletten kaynaklı olarak ya açık düşmanlık ya da “âdet yerini bulsun” diye zoraki olduğu belli tavırlarla göstermelik anma/ziyaretler gerçekleştiriliyor.
Aslında bu boş çabaları, tutarlı bir dünya görüşüne sahip olmayan, kompleksli, ülkesine, kültürüne, köküne, vefaya, varlık sebeplerine ve değerlere bağlı olmayan yani ‘’kozmopolit’’leşerek yabancılaşanlar ile yanlış İslami yorumlarla efsunlanan ümmetçi güruhların, geçmişe dönüş hayallerine hapsettikleri kaybolmuş kimlik, kişilik ve insan olma arayışlarının yansıması olarak görmek mümkün.
Bunlara emperyalizm aparatlığına soyunan dinci ve etnik/mezhepsel bölücülerin, rant/ikbal/çıkar merkezli beklentilerini de kattığınızda yalan/iftira cephesi tamamlanmış oluyor.
Bu cephe son derece dar olmasına dar da oluşturulan iklim dolayısıyla sadece sesleri çok çıkıyor.
Şimdiye kadar, bu azınlık yalan/iftira cephesinin, Atatürk karşıtlığı ısrarındakikaranlık yüz ile Atatürk’ün gerçek anlamda anlaşılmasına yönelik aydınlatıcı ve doğruları net olarak ortaya koyan sistematik ve bilimsel çalışmaların yetersizliği nedeniyle millete ulaşmaması, karşıtların ekmeğine yağ sürmektedir.
Çünkü böyle bir çalışma; İslam’ı, yobaz ve dincilerin elinden, Atatürk’ü; ritüele hapseden ve hala anlamaya yanaşmayan Atatürkçülerden, milliyetçiliği; milliyetçilik tekelini elinde tutanlardan, Kürt vatandaşlarımızı; emperyalizm işbirlikçisi Kürtçülerden, devleti; devleti sömürge aracı haline getirenlerden, Türk’ü ise boynuna geçirilen prangadan kurtaracaktır.
Ancak bastığı yerde ot bitmeyenlerin, Atatürk’ün diktiği kök salmış ağacın hem meyvelerinden istifade edip hem ağaca hem de meyvelere küfredenlerin yapacağı bir şey değil bu!
Çünkü beslenme kaynakları kesilir.
Ve yine çünkü:
İç ve dış sömürücüler bunu asla istemez, bozuk düzen, düzelir!
Bu nedenle, kaynakların başını tutarak beslenenlerin oluşturduğu bu yalan, iftira ve yapay ortamda, profesöründen danışmanına, siyasetçisinden gazetecisine, dincisinden Atatürkçüsüne, imamından müftüsüne, yandaştan trolüne kadar anlama ve kavrama gibi akletme gerekliliklerinden yoksun olanların hezeyanlarıyla kafalar karıştırılıyor, bir kör dövüşü yıllardır devam ediyor.
“Bir durun” diyen akıllı yok.
75 yıldır DP-CHP, Sağ-Sol, Alevi-Sünni, laik- Şeriatçı, Türk-Kürt, iktidar- muhalefet karşıtlığı ile tartıştırılarak enerjisi tüketilen, toplumsal birlikteliği hasarlanan bu millete oynanan oyunların en etkili ve kullanışlı sürümlerinden biridir Atatürk ve Atatürk karşıtlığı tartışmaları.
‘’İnsan, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz’’ denir ya!
Bu millet defalarca ısırılıyor ama aynı deliğe elini sokmaya devam ediyor.
Haliyle yılan zehrinin etkisiyle esas konuşulması ve uyanık olunması gereken sistem ve toplum kokuşmuşluğu konuşulmaz oluyor.
***
Evet, nasıl bir çıkmazda olunduğunun anlaşılması gerek.
Örneğin, emperyalizm işbirlikçiliğini görev kabul edenlerin dışındaki zihinleri o ya da bu gerekçe ile körleştirilmiş Atatürk karşıtlarına;
Selanik kasabasındaki Rapla çiftliğinin bostanlarında okuması dahi istenmeyen bir yetimin; daha çocuk kafasında fark ettiği, çöküş içindeki milletinin selameti için yarattığı bir hayalin peşinden giderek, kurmay okulunda ‘’Bu memleketin hali nedir? …Vatan bizden hizmet bekliyor, Onun imdadına koşmalıyız arkadaşlar’’ diyerek ayağa kalkan, ömrünü milletinin sıkıntılarını gidermeye adamış bir idealistten bahsetsek,
Bu idealistin gecesini gündüzüne katarak, uykusuz, parasız, yarı aç yarı tok Millî Mücadeleyi başlatarak, Kurtuluş Savaşını kazandığını, kül olmuş bir imparatorluktan dipdiri bir devlet kurduğunu, kurarken en yakın arkadaşlarının itirazına uğrayıp yalnız kalmasına rağmen ideallerini bu millet uğrunda gerçekleştirdiğini ve bu sayede bu ülkede başı dik ve özgür olabildiğimizi söylesek,
Şimdi konfor içinde oturduğu yerden ahkam kesenlere; O’nun çocukluğunu, gençliğini, yetişkinliğini yani doğumundan ölümüne kadar kendine ait bir hayat yaşamadığını ispatlasak,
İşgal güçlerinin ve işgal güçlerine yaslanan Saltanat’ın, hakkındaki ağır kararlarına rağmen Millî Mücadeleyi, 4 ayete (Hucurat 6, Nahl 125, Bakara 191,Ali imran 103), kurduğu Cumhuriyetin yönetim temellerini yine 4 ayete (Şura 38, Ali İmran 159, Nahl 90, Nisa 59) dayandırarak bir yönetim şekli gerçekleştirdiğini Kur’an ayetleri ile anlatsak,
Kur’an’daki Şura suresinin cisme bürünse bunun ancak Cumhuriyet, demokrasi ile taçlanmış Cumhuriyet olacağını ve saltanatın, halifeliğin, tek adam yönetiminin tam karşısında olduğunu, bu nedenle bu tür yönetimlerin Kur’an buyruğuna aykırı olduğunu ifade etsek,
Cumhuriyetin temellerinden olan liyakatin, kamu görevlerinde asıl olduğunu, bunun yerine dindarlık tercihinin, emanete ihanete götürdüğünü ve çürümeye, adaletsizliğe yol açtığını, şimdi tam da bunu yaşadığımızı göstersek,
Laikliğin Kur’an’i ve temelde ‘’senin dinin sana, benim dinim bana’’ demek olduğunu, Kur’an’ı milletin diline çevirip anlaşılmasını sağlayarak, iman esaslarının tahkike (anlama, kavrama, delillendirme) dayandırdığını anlatsak,
Kurduğu Cumhuriyet kurumlarını, İslam’ın sembolü Hilal, Türk’ün sembolü Bozkurt ile donattığını, İslam’ın Kur’an’i doğrultuda anlaşılmasını sağlayacak aydın din adamlarının yetiştirilmesi için Diyaneti ve okulları kurduğunu söylesek,
İslam ve Resul/nebi ile ilgili muhteşem açıklamalarını -ki tek tek yazabilirim- gösterip, tüm anlatılanlar çerçevesinde O’nun, iftiraların aksine tam bir Müslüman ve milli olduğunu, Kur’an’ı okuyup anlayan bir insanın, asla Atatürk düşmanı olamayacağını ortaya koysak,
Zerre kadar kabul görmez, faydası olmaz.
Çünkü Kur’an’ın ilk emri ve farzı olan anlamaya kavramaya yönelik okuma yapmayanların, yine farz olan akletme, sorgulama, araştırma yapmayanların gözleri, kulakları ve kalpleri kapalıdır, aksini iddia etseler de!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Yalnız Kurt!
Başlıktaki yalnızlık; Atatürk’ün aklıselim merkezli düşünceleri ile bu düşüncelerin oluşturduğu zihin yapısı, dünya ve insan görüşü ile uygulamalarının hakkıyla anlaşılmasına yönelik öteleme, karartma ve yok saymaya çalışma anlamında kullanılmıştır.
Bugün O’na yapılan yoğunlaştırılmış saldırı ve azıcık aklı olanın yutmayacağı yalanların ısrarla sürdürülmesi, aslında geçmişte O’nu, (Haziran 1923 Seçimleri öncesinde olduğu gibi) Meclis dışında bırakma ve yalnızlaştırma çabalarının bir yansıması.
O gün O’na ve Cumhuriyet’e yani milletin kendi kendini yönetmesine karşı çıkanlarda kula kulluğu kurumlaştıran saltanat ve hilafet yanlısıydı, bugün O’na ve Cumhuriyet’e karşı çıkanlarda artık açıktan tam da emperyalist taleple uyumlu olarak saltanat ve hilafetin bugüne uyarlanan sürümüne yani tek adam yönetimi yanlısı.
100 yıl sonra, başlanılan yere dönüş değil mi bu?
İstese padişah olabilecek bir kahraman, kabile, aşiret, krallık, imparatorluk dönemlerinin acı insanlık tecrübelerinden süzülerek gelen ve egemenliği millete bırakan Cumhuriyeti ilan ederek, millete emanet ediyor/adıyor ama reva görülen muamele iftira ve karalama.
Unesco bile, Atatürk’ün 25. ölüm yıl dönümü olan 1963 ve doğumunun 100 yılı olan 1981 yılını ‘’Atatürk Yılı’’ ilan edip tüm dünyada anılmasını isteyerek hakkını teslim edip adil davranıyor.
Bu uygulamanın yanına bizdeki dinciler, liberaller, liberal solcular, etnik/dinsel bölücüler, dincilerle sentezlenen milliyetçilerin saldırıları seyrettiği tablo konulsa ne çıkar ortaya?
Yanına da sahip oldukları paye ve makamların, karşı oldukları Cumhuriyet sayesinde kazanıldığı tablo konulsa!
Bir hesap, bir niyet, bir hedef çıkar ortaya ama hepsi nankörlükte birleşir.
***
Devam edelim;
Güzel bir atasözümüz vardır:
‘’Güneş balçıkla sıvanmaz’’
Gerçeklerin, insan çabalarıyla, yalanlarla örtülemeyeceği ve değiştirilemeyeceği anlamında kullanılır.
Yani bir hakikati değiştirmek ve onu istediğimiz şekle sokmak için sıvamak, kapatmak, karalamak mümkün değildir, tutmaz.
Ahlaksızlık, ilkesizlik ve kuralsızlığın maalesef geçerli hale getirildiği ülkemizde, her konuda olduğu gibi özellikle Gazi Mustafa Kemal Atatürk söz konusu olduğunda, O’nun aydınlığını ve gerçekliğini, her fırsatta akıl dışılık ve cehalet üzerinden sıvama çabaları canlı tutuluyor.
Kökü dışarıda olan kasıt ve cehaletten kaynaklı olarak ya açık düşmanlık ya da “âdet yerini bulsun” diye zoraki olduğu belli tavırlarla göstermelik anma/ziyaretler gerçekleştiriliyor.
Aslında bu boş çabaları, tutarlı bir dünya görüşüne sahip olmayan, kompleksli, ülkesine, kültürüne, köküne, vefaya, varlık sebeplerine ve değerlere bağlı olmayan yani ‘’kozmopolit’’leşerek yabancılaşanlar ile yanlış İslami yorumlarla efsunlanan ümmetçi güruhların, geçmişe dönüş hayallerine hapsettikleri kaybolmuş kimlik, kişilik ve insan olma arayışlarının yansıması olarak görmek mümkün.
Bunlara emperyalizm aparatlığına soyunan dinci ve etnik/mezhepsel bölücülerin, rant/ikbal/çıkar merkezli beklentilerini de kattığınızda yalan/iftira cephesi tamamlanmış oluyor.
Bu cephe son derece dar olmasına dar da oluşturulan iklim dolayısıyla sadece sesleri çok çıkıyor.
Şimdiye kadar, bu azınlık yalan/iftira cephesinin, Atatürk karşıtlığı ısrarındaki karanlık yüz ile Atatürk’ün gerçek anlamda anlaşılmasına yönelik aydınlatıcı ve doğruları net olarak ortaya koyan sistematik ve bilimsel çalışmaların yetersizliği nedeniyle millete ulaşmaması, karşıtların ekmeğine yağ sürmektedir.
Çünkü böyle bir çalışma; İslam’ı, yobaz ve dincilerin elinden, Atatürk’ü; ritüele hapseden ve hala anlamaya yanaşmayan Atatürkçülerden, milliyetçiliği; milliyetçilik tekelini elinde tutanlardan, Kürt vatandaşlarımızı; emperyalizm işbirlikçisi Kürtçülerden, devleti; devleti sömürge aracı haline getirenlerden, Türk’ü ise boynuna geçirilen prangadan kurtaracaktır.
Ancak bastığı yerde ot bitmeyenlerin, Atatürk’ün diktiği kök salmış ağacın hem meyvelerinden istifade edip hem ağaca hem de meyvelere küfredenlerin yapacağı bir şey değil bu!
Çünkü beslenme kaynakları kesilir.
Ve yine çünkü:
İç ve dış sömürücüler bunu asla istemez, bozuk düzen, düzelir!
Bu nedenle, kaynakların başını tutarak beslenenlerin oluşturduğu bu yalan, iftira ve yapay ortamda, profesöründen danışmanına, siyasetçisinden gazetecisine, dincisinden Atatürkçüsüne, imamından müftüsüne, yandaştan trolüne kadar anlama ve kavrama gibi akletme gerekliliklerinden yoksun olanların hezeyanlarıyla kafalar karıştırılıyor, bir kör dövüşü yıllardır devam ediyor.
“Bir durun” diyen akıllı yok.
75 yıldır DP-CHP, Sağ-Sol, Alevi-Sünni, laik- Şeriatçı, Türk-Kürt, iktidar- muhalefet karşıtlığı ile tartıştırılarak enerjisi tüketilen, toplumsal birlikteliği hasarlanan bu millete oynanan oyunların en etkili ve kullanışlı sürümlerinden biridir Atatürk ve Atatürk karşıtlığı tartışmaları.
‘’İnsan, bir yılan deliğinden iki defa ısırılmaz’’ denir ya!
Bu millet defalarca ısırılıyor ama aynı deliğe elini sokmaya devam ediyor.
Haliyle yılan zehrinin etkisiyle esas konuşulması ve uyanık olunması gereken sistem ve toplum kokuşmuşluğu konuşulmaz oluyor.
***
Evet, nasıl bir çıkmazda olunduğunun anlaşılması gerek.
Örneğin, emperyalizm işbirlikçiliğini görev kabul edenlerin dışındaki zihinleri o ya da bu gerekçe ile körleştirilmiş Atatürk karşıtlarına;
Selanik kasabasındaki Rapla çiftliğinin bostanlarında okuması dahi istenmeyen bir yetimin; daha çocuk kafasında fark ettiği, çöküş içindeki milletinin selameti için yarattığı bir hayalin peşinden giderek, kurmay okulunda ‘’Bu memleketin hali nedir? …Vatan bizden hizmet bekliyor, Onun imdadına koşmalıyız arkadaşlar’’ diyerek ayağa kalkan, ömrünü milletinin sıkıntılarını gidermeye adamış bir idealistten bahsetsek,
Bu idealistin gecesini gündüzüne katarak, uykusuz, parasız, yarı aç yarı tok Millî Mücadeleyi başlatarak, Kurtuluş Savaşını kazandığını, kül olmuş bir imparatorluktan dipdiri bir devlet kurduğunu, kurarken en yakın arkadaşlarının itirazına uğrayıp yalnız kalmasına rağmen ideallerini bu millet uğrunda gerçekleştirdiğini ve bu sayede bu ülkede başı dik ve özgür olabildiğimizi söylesek,
Şimdi konfor içinde oturduğu yerden ahkam kesenlere; O’nun çocukluğunu, gençliğini, yetişkinliğini yani doğumundan ölümüne kadar kendine ait bir hayat yaşamadığını ispatlasak,
İşgal güçlerinin ve işgal güçlerine yaslanan Saltanat’ın, hakkındaki ağır kararlarına rağmen Millî Mücadeleyi, 4 ayete (Hucurat 6, Nahl 125, Bakara 191,Ali imran 103), kurduğu Cumhuriyetin yönetim temellerini yine 4 ayete (Şura 38, Ali İmran 159, Nahl 90, Nisa 59) dayandırarak bir yönetim şekli gerçekleştirdiğini Kur’an ayetleri ile anlatsak,
Kur’an’daki Şura suresinin cisme bürünse bunun ancak Cumhuriyet, demokrasi ile taçlanmış Cumhuriyet olacağını ve saltanatın, halifeliğin, tek adam yönetiminin tam karşısında olduğunu, bu nedenle bu tür yönetimlerin Kur’an buyruğuna aykırı olduğunu ifade etsek,
Cumhuriyetin temellerinden olan liyakatin, kamu görevlerinde asıl olduğunu, bunun yerine dindarlık tercihinin, emanete ihanete götürdüğünü ve çürümeye, adaletsizliğe yol açtığını, şimdi tam da bunu yaşadığımızı göstersek,
Laikliğin Kur’an’i ve temelde ‘’senin dinin sana, benim dinim bana’’ demek olduğunu, Kur’an’ı milletin diline çevirip anlaşılmasını sağlayarak, iman esaslarının tahkike (anlama, kavrama, delillendirme) dayandırdığını anlatsak,
Kurduğu Cumhuriyet kurumlarını, İslam’ın sembolü Hilal, Türk’ün sembolü Bozkurt ile donattığını, İslam’ın Kur’an’i doğrultuda anlaşılmasını sağlayacak aydın din adamlarının yetiştirilmesi için Diyaneti ve okulları kurduğunu söylesek,
İslam ve Resul/nebi ile ilgili muhteşem açıklamalarını -ki tek tek yazabilirim- gösterip, tüm anlatılanlar çerçevesinde O’nun, iftiraların aksine tam bir Müslüman ve milli olduğunu, Kur’an’ı okuyup anlayan bir insanın, asla Atatürk düşmanı olamayacağını ortaya koysak,
Zerre kadar kabul görmez, faydası olmaz.
Çünkü Kur’an’ın ilk emri ve farzı olan anlamaya kavramaya yönelik okuma yapmayanların, yine farz olan akletme, sorgulama, araştırma yapmayanların gözleri, kulakları ve kalpleri kapalıdır, aksini iddia etseler de!