SON DAKİKA
Hava Durumu

Yeni Müesses Nizam ve Muhalefet!

Yazının Giriş Tarihi: 10.02.2025 13:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.02.2025 13:09

Jeopolitik konumu gereği stratejik öneme sahip Türkiye için kurgulanan oyun bir saat düzeninde tıkır tıkır işliyor.

İktidarı ve muhalefetiyle siyasi alan hiç boşluk bırakmamacasına düzenleniyor.

Kimin tarafından düzenleniyor sorusuna, ’bizim tarafımızdan’ ya da ‘devlet aklı tarafından’ cevabının ayakları yere basmıyor maalesef.

Kaynağı ister Churcill, H. Kissinger, M. Albright ister M. A. Birand, C. Ülsever, isterse anonim olsun esasta Batı’nın Türkiye’ye bakışını yansıtan ‘’Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar değerli bir ülkedir’’ cümlesi geçerliliğini koruyor.

Bütün olumsuzlukların faturasının hıncını, egemen bir kimlik olduğu vehmedilen ‘Türklük’ten almak gibi bir bilinçaltına sahip içerdeki dinciler/bölücüler ve ağababaları olan dışardakiler Türk’e söylenecek bir söz bırakmıyorlar ki zaten.

Sığınmacılar konusunda mı, şaibeli sistem değişikliğinde mi, iç ve dış siyasette mi, ekonomide mi, teröristbaşına barış elçisi muamelesi yapılıp serbestiyet sağlanmasında mı nerede soruluyor ya da söz hakkı tanınıyor Türk’e?

Türk ve Türkçe olarak sadece ülkenin ismi ve dilinde varlar ama gelişmelere bakıldığında bunlar da elinden gidebilir!

***

Neyse geçen yazıda bahsettiğim sisteme yani yeni müesses nizama geleyim. Türkiye’de, istisnalar haricinde başta ana muhalefet olmak üzere genel muhalefet, tam da iktidarın ya da daha doğru bir tabirle siyaseti düzenleyenlerin istediği gibi iktidarla ruh ikizi gibi davranmaya, iktidarın oyun alanı olmaya, işini kolaylaştırmaya devam ediyor.

Muhalefet yaptığını ve sonuç alacağını zannederek önlerine konulan her gündeme, büyük resme değil, iktidarın ustaca sunduğu parçalara bakarak umut olmayı ıskalıyor.

Her gün üzerine yenileri eklenen her biri aykırı gelişmelere takılmak yerine mevcut sistemi anlamaya çalışmıyorlarsa, fikrim yok diyenlerle beraber yüzde 46’ya ulaşan partilerden umudunu kesenlere yönelik politika üretmiyorlarsa bilin ki ortada bir “Ali Cengiz Oyunu” var.

Hâlbuki 2025 yılı, yeni sistem/müesses nizamın iyice sertleşeceği, ekonomi, kültür başta olmak üzere her cepheden sıkıştıracağı bir yıl olacak.

Amaç; siyasal egemenliği gibi millet egemenliğini de ele geçirip ülkeyi Türksüzleştirerek, dünya sisteminin de arzuladığı ümmet esaslı bir yapıya kavuşturmak.

Ama yerel seçimler hala bunun başarılamadığını gösteriyor.

Bu çerçevede aday kavgası, meydan okumalar, parti içi mücadeleler, yargı ve siyasi tartışmalar beyhude. Önce sistem/müesses nizam ve özellikleri anlaşılmalı yani önce teşhis.

Benim ‘örtülü monarşi’ dediğim Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini, Prof. Ersin Kalaycıoğlu ‘‘Neo-Patrimonyal Sultanizm’’olarak tanımlıyor. (Patrimonyal; tüm gücün doğrudan yöneticiden geldiği yani liderin mutlak kişisel güce sahip olduğu yönetim biçimi)

Kalaycıoğlu, Türkiye’de bu rejimin özelliklerini şöyle sıralıyor;

‘’1.Hükümet ve devlet arasındaki farkların bulanıklaşması (kuvvetler ayrılığının tersi), yasamanın hiçbir etkinliğinin olmaması, …bir tür parti devletinin oluşması, (Yaratma erkini kudretinde bulunduran yönetici, yasama, yürütme ve yargı erklerini de kudretinde bulundurabilir. Bu da sadece Allah’tır. Beşer’de bu yetkinin olması halinde güç zehirlenmesi kaçınılmazdır. (Prof. B. Bayraklı, Beşeri Siyaset).

2.Kişiselliğin yönetim üslubuna egemen olması; siyasal kararların tek kişinin takdirine bırakılması, kurumların yokluğu ya da kıymet-i harbiyesinin olmaması,

3.Anayasal takiye; mevcut anayasa, yasa ve her kuralın seçici olarak uygulanması,

4.Rejimin toplumsal temellerinin zayıflayarak, iktidarın merkezileşmesi, çoğulculuğun ortadan kaldırılarak devlet ve liderin sınırsız iktidarının kurulması,

5.Ekonominin kurallarının çarpıtılarak ahbap çavuş ekonomisi halinde işlemesi, …kısa dönemli kararlara dayanan bir iktisat yönetimine dayalı belirsizlik içinde çalışan bir iktisadi yapının ortaya çıkması, (nas ekonomisi, 200 kere değişikliğe uğrayan ihale yasası, ihalelerde ahbap tercihleri, garantili ihaleler. Ü.C)

Özetle merkezi, kişiselleşmiş bir yönetimde sivil ve askeri kamu yönetiminin liderin kişisel aracı haline dönüşmesi ‘’sultanizm’’i tanımlayan temel özelliktir.’’ (*)

Kalaycıoğlu ile benzer tespitler yapmakla birlikte mevcut sistemin, ‘’süreç içinde oluşan faşizm’’in ilk ve tipik örneği olduğunu belirten Dr. E. Yıldızoğlu, yeni nizamı şöyle tanımlıyor:

‘’Fanatik milliyetçiliği, otoriter eğilimleri, azınlıkları veya genel olarak ‘öteki’, ‘yabancı unsur’ olarak tanımlananları ‘şeytanlaştıran’ onlara şiddet uygulayan, lider kültünü besleyen, sözde kitleleri temsil eden ve onları demagojik bir söylemle, yalnız kendilerini düşünen elitlerin ‘düzenine karşı’ kışkırtan demagojik ve fanatik (milliyetçi ya da dinci) bir entelijansiya; hem parlamenter düzeni yetersiz bularak küçümseyen hem de çoğunlukçu bir biçimde yönetmek isteyen, medyayı ve yargıyı, güvenlik güçlerini siyasallaştırarak lidere ve iktidar partisine bağlayan, en son teknolojileri kullanarak vatandaşların özel hayatlarını hiç çekinmeden ihlal eden, izleyen bir rejim.’’ (**)(Koyuluklar bana ait)

Peki, yeni oluşturulan böyle bir sistemle, muhalefetin şimdiye kadar kullandığı ve başarısız olacağı açık olan enstrümanlarla mücadele mümkün mü?

Gördük şimdiye kadar, iktidarın elinde nasıl çaresiz kalındığını.

Muhalefetin derdi Türkiye ise, yapılması gereken; parlamenter sisteme dönüş temelinde sendikalar, dernekler, demokratik kitle teşkilatları, milli/vatansever STK’larla aynı hatta buluşup mücadeleyi demokratik şekilde meydanlarda yapması. Bu anayasal bir hak çünkü.

(*) Ersin Kalaycıoğlu, Halk yönetimi: Demokrasi ve Popülizm Çatışmasında Dünya

(**) Ergin Yıldızoğlu, Yeni Faşizm

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.