SON DAKİKA
Hava Durumu

#Kayıhan Pala

Söz Bursa - Kayıhan Pala haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kayıhan Pala haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Başkan Bozbey’den Bursa için korkutan uyarı: "İnegöl ve Kestel’de maske dağıtabiliriz!" Haber

Başkan Bozbey’den Bursa için korkutan uyarı: "İnegöl ve Kestel’de maske dağıtabiliriz!"

Marmara Belediyeler Birliği (MBB) ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursa’nın hava kirliliği açısından büyük bir risk altında olduğunu belirterek, “Çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Halkımızın daha temiz, daha sağlıklı ve daha yaşanabilir bir Bursa'da yaşamalarını istiyoruz” dedi. Bursa Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı tarafından hava kalitesinin iyileştirilmesine yönelik çalışmaları artırmak, kurumlar arası iş birliğini güçlendirmek ve mevcut durumun bilimsel veriler ışığında değerlendirilmesini sağlamak amacıyla ‘Hava Kirliliği ve Çevresel Etkileri Paneli’ düzenlendi. Atatürk Kültür Merkezi Merinos Yerleşkesi’ndeki programa, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yanı sıra aynı zamanda Halk Sağlığı Uzmanı olan CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bursa Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy, Büyükşehir Belediyesi yöneticileri, siyasi parti temsilcileri, meclis üyeleri, akademisyenler, kamu kurumları, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri katıldı. “HEPİMİZ AYNI HAVAYI SOLUYORUZ” Programda konuşan MBB ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, yeşilin, beyazın ve mavinin bir araya gelerek eşsiz bir doğa dokusu oluşturduğu Bursa'da hava kalitesinin düşük olduğunu vurguladı. Bunda kentin coğrafi konumunun, yeryüzü yapısının ve sanayi yoğunluğunun etkili olduğunu anlatan Başkan Mustafa Bozbey, “Bursa hava kirliliği açısından bugün de çok büyük bir risk altındadır. Kentimizin hava kalitesi gelecek kuşaklar için de önem taşıyor. Göreve geldiğimiz günden itibaren havamız ve suyumuz için birçok çalışma yaptık ve bunları kamuoyuyla paylaştık. Önemli çağrılar yaptık. Havamızı ve suyumuzu kimlerin kirlettiğini açıkladık. Bu konuda herkesin sorumluluk sahibi olması gerektiğini her platformda dile getirdik. Hepimiz aynı havayı soluyoruz. Havamız ne kadar temizse, insan sağlığı açısından o kadar kaliteli bir yaşam sunarız” diye konuştu. “AMACIMIZ, TEMİZ, SAĞLIKLI VE YAŞANABİLİR BURSA” Bursa’da hava kirliliğinin en yüksek olduğu yerin İnegöl olduğunu vurgulayan Başkan Mustafa Bozbey, hava kirliliği açısından Kestel ve Gürsu’nun da İnegöl’ü takip ettiğini söyledi. Kentin farklı noktalarına yerleştirilen hava kalitesi ölçüm cihazlarıyla canlı takip yapabildiklerini belirten Başkan Mustafa Bozbey, “Bu tür çalışmalarımızı genişleteceğiz. Muhtemelen İnegöl'de ve Kestel'de maske dağıtacağız. Çünkü durum bunu gösteriyor. Hava kirliliği, insan sağlığını, yaşam kalitesini ve kentlerin geleceğini doğrudan etkileyen bir konudur. Sanayi kimliğiyle öne çıkan Bursa’da özellikle kış aylarında partikül madde değerlerinde yaşanan artış, hepimizin yakından takip ettiği önemli bir sorundur. Bizler halk sağlığını önceleyen, temiz çevreyi merkeze alan bir anlayışa sahibiz. Amacımız, halkımızın daha temiz, daha sağlıklı ve daha yaşanabilir bir Bursa'da yaşamasını sağlamaktır” dedi. “GELECEK KUŞAKLARA KARŞI SORUMLULUĞUMUZ VAR” Yılların ihmali ve düşüncesizliği sonucu Nilüfer Çayı’nın kirlendiğini ve buna sebep olan kurumlardan birinin de BUSKİ olduğunu dile getiren Başkan Mustafa Bozbey, bunun yanında 155 kaçak deşarj da tespit ettiklerini hatırlattı. Bunlara yönelik işlemlerin sürdürüldüğünü anlatan Başkan Mustafa Bozbey, “Bu süreci kararlılıkla sürdürüyoruz. Çevreyi kirleten her unsurla mücadele edeceğiz. 2026 yılı içerisinde atık su ve altyapı projelerini büyük ölçüde tamamlayacağız. Eksikleri gidererek kentimizin havasını ve suyunu korumak için gereken adımları atacağız. Ovaakça bölgesindeki atıkların da Nilüfer Çayı’na karıştığını biliyoruz. Bu konuda proje hazırladık. İnşaat süreci başladı ve kısa sürede faaliyete başlatacağız. Yıllarca bu kentte görev yapan insanların duyarsızlığı bir Bursalı olarak beni son derece üzdü. Gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuz var. Çocuklarımız ve torunlarımız bu kentte yaşayacak” diye konuştu. “KURUMLAR ARASI İŞ BİRLİĞİYLE HAREKET ETMEK ZORUNDAYIZ” Hava kalitesi ölçümüyle ilgili Nilüfer Belediye Başkanlığı döneminde yapılan çalışmalar hakkında da bilgi veren Başkan Mustafa Bozbey, dünya genelinde yaşanan iklim krizine de dikkat çekerek gerekli tedbirlerin şimdiden alınması gerektiğini vurguladı. Sorunların ancak tüm kurumların iş birliğiyle çözülebileceğinin altını çizen Başkan Mustafa Bozbey, “Kurumlar arası iş birliğiyle ve ortak akılla hareket etmek zorundayız. El ele verdiğimizde hava kirliliğine karşı daha etkili ve kalıcı çözümler üretebileceğimize inanıyorum. Düzenlenen panelin, Bursa için yol gösterici sonuçlar ortaya koyacağını inanıyorum” dedi. “BURSA’NIN TEMİZ HAVA EYLEM PLANINA İHTİYACI VAR” CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bursa’nın uzun yıllardır hava kirliliğiyle mücadele ettiğini söyledi. Çarpık kentleşme, endüstri ve ulaşım gibi etkenlerden dolayı hava kirliliğinin Bursa’da ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirten Pala, “Bursa, yıllar boyunca Türkiye genelindeki ölçüm istasyonları arasında en kirli ilk 10 kent arasında olmuştur. Nilüfer ölçüm istasyonunda partikül madde (PM10) değeri 367 seviyesine ulaştı. Bu açık bir alarm durumudur. Hava kirliliği, sadece Bursa merkezde değil, 17 ilçede ciddi sorundur. Bursa’da her yıl 3 bine yakın insan hava kirliliği sebebiyle hayatını erken kaybediyor. Çok sayıda çocuk hava kirliliğine bağlı hastalıklara yakalanıyor. Bu hastalıkların bir bölümü ömür boyu sürüyor. Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğini sigara kadar ciddi bir sağlık tehdidi olarak tanımlıyor. Bursa’nın çok ciddi temiz hava eylem planına ihtiyacı var. Umarım hep birlikte temiz hava soluduğumuz günleri yaşarız” diye konuştu. Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Dr. Ahmet Cihat Kahraman, Bursa genelinde kentsel hava kalitesini yakından takip ettiklerini, Bursalıların sağlıklı hava teneffüs etmelerini sağlamak amacıyla çalıştıklarını ifade etti. Hava kirliliğiyle mücadelede sunduğu yol gösterici destekler için Başkan Mustafa Bozbey’e teşekkür eden Kahraman, emeği geçenlere teşekkür etti. Program, konuşmaların ardından panel oturumlarıyla devam etti. ‘Farklı dinamikler perspektifinden hava kalitesi’ konulu birinci oturumda, Prof. Dr. Ülkü Alver Şahin ‘Kent havasının kirlilik dinamikleri ve kaynak dağılımları’, Doç. Dr. Aşkın Birgül ‘Bursa’da hava kalitesi ve emisyon kaynaklarının bilimsel değerlendirilmesi’, Derya Sarıoğlu ‘Hava emisyon yönetimi çalışmaları’, Prof. Dr. Burcu Onat ‘İç ortam hava kalitesi: Bina içi kirlilik kaynakları ve yönetimi’, Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan ‘Temiz hava hakkı ve çevresel adalet perspektifi’, Prof. Dr. Alpaslan Türkkan ‘Hava kirliliğinin halk sağlığı üzerine etkileri’ başlığında sunum yaptı. ‘Yerelde havayı yönetmek’ temalı ikinci oturumda ise, Bursa, İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri tarafından ‘hava kalitesi ve izleme yönetimi’ hakkında bilgi verildi. Program, moderatörlüğünü Barış Can Üstündağ’ın yaptığı ‘Hava sohbetleri-Birlikte konuşalım: Çevre için paylaşılan sorumluluklar’ oturumuyla sona erdi.

CHP'li Pala'dan Afyonkarahisar Devlet Hastanesi'ndeki skandala soru önergesi: "Yönetsel zafiyetler, denetim boşlukları!" Haber

CHP'li Pala'dan Afyonkarahisar Devlet Hastanesi'ndeki skandala soru önergesi: "Yönetsel zafiyetler, denetim boşlukları!"

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Afyonkarahisar’da Temmuz 2025’te yürütülen uyuşturucu ve tefecilik operasyonu kapsamında ortaya çıkan usulsüz reçete ve narkotik etkili ilaçların yasa dışı el değiştirmesi iddialarının, kamu hastanelerinin denetimi ve hasta güvenliği açısından kabul edilemez olduğunu belirtti. Afyonkarahisar Devlet Hastanesi’nde görevli bir tıbbi sekreter ile bir hekimin adının soruşturmada geçmesi üzerine Pala, Sağlık Bakanlığı’na kurum içi denetim mekanizmaları, yaptırımlar ve önceki uygulamalar hakkında kapsamlı bir soru önergesi verdi. Milletvekili Pala, soru önergesinin gerekçesinde operasyonda tutuklanan tıbbi sekreter ile hekimin siyasi bağlantılarına ilişkin basına yansıyan bilgilere dikkat çekti. “Bir hekimin geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili aday adayı olduğu, diğer personelin ise aynı partinin ilçe yönetiminde görev aldığı iddia edilmektedir. Bu tür skandalların önüne geçmek ve sağlık sisteminde güveni yeniden tesis etmek için adli süreçlerin tüm boyutlarıyla şeffaf yürütülmesi zorunludur. Adalet her vatandaş için işlemeli, suçu sabit görülen kişiler hakkında gerekli yaptırımlar gecikmeksizin uygulanmalıdır.” diyen Pala, Bakanlığı idari yaptırım süreçleriyle ilgili açık ve net olmaya çağırdı. Prof. Dr. Pala’nın çağrısına karşın Bakan Memişoğlu soru önergesine Anayasa’nın 98. maddesine göre öngörülen on beş günlük yasal süre geçmesine rağmen yanıt veremedi. “Yaşananlar yönetsel zafiyetleri gözler önüne sermektedir; yüksek riskli ilaçların suiistimaline karşı alınan önlemler yetersiz kalmıştır!” Pala, yaşananların bireysel suiistimallerin ötesinde yönetsel açıkları da gösterdiğini vurguladı. Kamu hastanelerinde narkotik etkili ilaçların temininden reçeteye yazımına, eczaneden çıkışından tüketim kayıtlarına kadar tüm yönetim zincirinde hangi kontrol mekanizmalarının yürürlükte olduğunun açıklanmasını istedi. “Verilen ifadelerde yüksek riskli ilaçların reçetelendirilmesinde ciddi denetim boşlukları olduğu görülmektedir.” ifadesini kullanan Pala, mevcut önlemlerin kağıt üstünde kaldığını belirtti. “Bakanlık geriye dönük taramaları da içeren kapsamlı bir inceleme yürütmeli, narkotik ilaç yönetimindeki yapısal zafiyetleri hızla ortaya çıkarmalıdır.” diye ekleyen Pala, Bakan’dan Afyonkarahisar Devlet Hastanesi’nde son beş yılda konu ile ilgili bir usulsüzlük tespit edilip edilmediğine dair bilgi istedi. “Sağlık kuruluşlarında denetim zafiyetleri halk sağlığını tehdit etmektedir; sorumlular görevden el çektirilmelidir!” Prof. Dr. Pala, bir kamu hastanesinin adının usulsüz reçete ve narkotik etkili ilaçların yasa dışı el değiştirmesi soruşturmasıyla anılmasının, büyük özveriyle çalışan sağlık emekçilerinin meslek onurunu ve kamu kurumlarına duyulan güveni zedelediğini belirtti. “Devletin temel görevi yurttaşını korumaktır. Güvenilir kurumlar inşa edilmeden bu görev yerine getirilemez. Sağlık meslek gruplarının itibarına daha fazla zarar verilmeden Bakanlık ve hastane yöneticileri yaşanan bu tablo karşısında gecikmeden sorumluluk almalı ve sorumlular görevden el çektirilmelidir.” çağrısıyla sözlerini noktaladı.

Gıda güvenliğinde büyük kriz! CHP'li Pala: Denetim eksiklikleri halktan gizleniyor, Bakanlığın yanıtları yetersiz Haber

Gıda güvenliğinde büyük kriz! CHP'li Pala: Denetim eksiklikleri halktan gizleniyor, Bakanlığın yanıtları yetersiz

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, son yıllarda kamuoyuna sıkça yansıyan gıda güvenliği sorunlarının halk sağlığını ciddi biçimde tehdit ettiğini belirterek, hijyen uygulamaları ve hileli üretim gibi alanlarda denetimlerin yetersiz kaldığı gerekçesiyle Tarım ve Orman Bakanlığı’na 10 Ekim 2025 tarihinde kapsamlı bir soru önergesi verdi. Pala, önergenin gerekçesinde Bakanlığın açıklamalarına göre yalnızca geçtiğimiz Eylül ayında iki binden fazla işletmede gıda güvenliğine aykırı uygulamaların saptanmasının durumun vahametini ortaya koyduğunu vurguladı. Bilindiği gibi Bakanlık, 2025 yılının Ekim ayında da gıda işletmelerine toplam 125 bin 572 adet yurt içi resmi kontrol gerçekleştirmiş ve kontroller sonucunda 2 bin 125 işletmeye idari yaptırım uygulanmıştı. Avrupa Parlamentosu, geçmiş yıllardaki raporlarında Türkiye’de etkili bir gıda güvenliği ve kontrol sisteminin uygulanmasında büyük eksiklikler bulunduğunu belirtmiş, Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı'nın yaklaşım ve faaliyetlerinin koordinasyonu ve uyumlaştırılmasındaki zorluklara vurgu yapmıştı. Geçtiğimiz yıl, Avrupa Birliği'nin Gıda ve Yem Hızlı Uyarı Sistemi tarafından en sık bildirilen gıda güvenliği uyarılarının Türkiye’den giden ürünlere verilmiş olması, ülkemizdeki gıda güvenliği ile ilgili sorunların büyüklüğünü göstermesinin yanı sıra Avrupa Parlamentosu tarafından dile getirilen uyarıların dikkate alınmadığının da bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Pala konuya ilişkin olarak, insan sağlığını tehdit eden katkı maddelerinin ülkede yaygın biçimde kullanıldığını, bu maddelerin sindirim sistemi hastalıklarından kansere kadar pek çok soruna yol açabildiğini ve özellikle çocukların hayatını tehdit ettiğini ifade etti; “Sağlıklı ve güvenilir gıdayı vatandaşa ulaştırmak hükümetin asli görevidir; gıda güvenliğini tehdit eden mevcut durum kabul edilemez.” değerlendirmesinde bulundu. Prof. Dr. Pala’nın çağrısına karşın Bakan İbrahim Yumaklı soru önergesine Anayasa’nın 98. maddesine göre öngörülen on beş günlük yasal süre geçtikten sonra, 24 Kasım 2025 tarihinde yanıt verdi. “Bakanlığın verdiği yanıtlar yeterli değil; denetim eksiklikleri halktan gizleniyor!” Önergede Pala, ülkede kullanılan gıda katkı maddelerinin sayısının, bunlardan kaçının yüksek riskli olmasına rağmen hâlen kullanımda olduğunun ve sağlık etkilerinin açıklanmasını istedi. Ayrıca son on yılda uygunsuz katkı maddeleri nedeniyle ihracattan geri dönen ürün sayısını sordu. Pala, Bakanın yanıtına ilişkin “Ne yazık ki verilen yanıt mevzuata atıf yapmanın ötesine geçmiyor. Verilerin kamuoyuyla paylaşılmaması, gıda güvenliği denetimlerinin kâğıt üzerinde kaldığını gösteriyor.” diyerek eleştirilerini dile getirdi. Tarım toprakları ve sulama kaynaklarındaki kirliliğin raporlanmasına da yeniden değinen Pala, bu konuda Bakanlığa ayrıca bir soru önergesi sunduğunu ancak henüz yanıt alamadığını belirtti. “Ülkemiz ağır metal kirliliği bakımından yüksek risk altında. Denetimsiz sanayi ve madencilik faaliyetlerinin etkisiyle tarım arazilerine artarak karışan ağır metaller, tarım ürünlerinin kalitesini düşürüyor ve insan sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturuyor.” dedi. “Bakanlığın eylem planı durumun ciddiyetini yansıtmıyor; somut adımlar hızla atılmalıdır.” Pala ayrıca, Bakanlığın gıda güvenliği farkındalığını artırmak amacıyla yürüttüğü mevcut uygulamaları da yetersiz ve belirsiz olması nedeniyle eleştirdi. “Bakanlığın yanıtında atıf yaptığı Gıda Okuryazarlığı Stratejisi ve Eylem Planı kapsamındaki hedefler son derece ucu açık ve acil çözüm gerektiren mevcut tablonun ciddiyetini yansıtmıyor. Akademik çalışmalar, gıdaların ön yüz etiketlerinde ürünün sağlık açısından riskli olup olmadığına ilişkin yalın bir bilginin yurttaşların bilinçlenmesine güçlü katkı sağladığını gösteriyor. Bakanlık önce gelinen noktada şeffaf olmalı, ardından somut adımları hızla atmalıdır. Ayrıca 224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanunun uygulandığı yıllarda olduğu gibi, Sağlık Bakanlığı ile yerel yönetimlerin de özellikle izleme ve denetleme işlevleri bakımından gıda güvenliği sürecinde yer almaları tartışmaya açılmalıdır. Avrupa Birliği’nde sağlık ve gıda güvenliği, “Tek Sağlık” yaklaşımıyla kurumsal olarak ele alınmakta ve insan sağlığının yanı sıra hayvan sağlığı, bitki sağlığı ve gıda güvenliği birlikte değerlendirilmektedir. Türkiye’de de gıda güvenliğini sağlamak üzere yeni bir kamu yönetimi yaklaşımına gereksinim var.” diyerek sözlerini tamamladı.

Pala: “Ortaya atılan iddialar eğitim sisteminin geldiği vahim durumu gözler önüne seriyor!” Haber

Pala: “Ortaya atılan iddialar eğitim sisteminin geldiği vahim durumu gözler önüne seriyor!”

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Mayıs ayında yürüttüğü soruşturmada BTK ve YÖK yetkililerinin elektronik imzalarının kopyalanarak sahte diplomalar düzenlendiği ve bu yolla yaklaşık 400 akademisyenin usulsüz atandığı iddialarının yükseköğretimde ciddi bir güven kaybı yarattığını belirtti. Pala, “Ortaya atılan iddialar bireysel ihmallerin bir sonucu değil, AKP iktidarının yıllardır içini boşalttığı eğitim sisteminin geniş çaplı bir resmidir.” dedi. Prof. Dr. Pala, yaşananların akademik atama süreçlerinde ciddi denetim zafiyetlerini ortaya koyduğunu, bunun da yükseköğretim kurumlarındaki liyakat ilkesini derinden zedelediğini ifade ederek Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e konu hakkında bir soru önergesi iletti. Milletvekili Pala’nın açıklama talebine karşın Bakan Tekin, kendisine 18 Ağustos 2025 tarihinde iletilen soru önergesine Anayasanın 98. maddesi uyarınca öngörülen on beş günlük yasal süre dolmasına rağmen yanıt veremedi. “Usulsüzlüklere zemin hazırlayan mevcut sistem, doğrulama esasıyla yeniden inşa edilmelidir!” Pala, atama ve yükseltme süreçlerindeki zorunlu belge doğrulama adımlarının, kullanılan sistemlerin ve e-imza güvenlik protokollerinin ayrıntılarıyla açıklanmasını istedi. Pala ayrıca her akademisyen için tutulan akademik dosyalarda hangi belgelerin, zaman damgalarının ve görevli imzalarının yer aldığı ile kanıt beyanı olmadan diploma kaydı açma yetkisinin hangi hukuki gerekçeyle verildiğinin kamuoyuna duyurulması gerektiğini de vurguladı. “Akademik atama süreçlerinde değerlendirilen belgeler doğrulanabilir ve baştan sona izlenebilir değilse, usulsüzlüklerin ortadan kaldırılmasından söz edilemez.” dedi. CHP’li Pala, soruşturma dosyasında adı geçen ve bilgisi ile rızası dışında kimlik bilgileri kullanıldığı öne sürülen yöneticilerin göreve başlama tarihleri ile sorumluluk alanlarının netleştirilmesini, usulsüz atandığı iddia edilen kişilerin kimliklerinin ve çeşitli yönetici kadrolarıyla olası yakınlık ilişkilerinin şeffaf biçimde ortaya konulmasını talep etti. “Sorumlular tespit edilmeli, kamuoyu karşısında hesap vermelidir!” Pala, usulsüz kadroya alındığı iddia edilen kişilerin ulusal ve uluslararası yayınlarının dökümünün ve hakemlik süreçlerinde güvenilirliğin nasıl sağlandığının paylaşılmasını istedi. Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarında başarı kaybı ve akademisyen göçüne dikkat çekerek “Kurumlarda akademik yetkinlik ile atama sağlanmadıkça üniversitelerin itibarı kalıcı biçimde zarar görmeye devam edecektir. Bu ülkemiz için bir utanç tablosudur; konunun sorumluları ivedilikle tespit edilmeli ve unvanları ellerinden alınmalıdır.” diyerek Bakan’dan tüm personel için geriye dönük tarama yapılmasını ve sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılmasını talep etti. Pala, söz konusu kişilerin bağlı oldukları kurumlar, bölümler, projeler ve çalışmaların listelenmesini de talep etti. “Sahte diplomalarla hak etmedikleri konumlarda bulunan bu kişiler tıp, mühendislik ve birçok alanda vatandaşın hayatını tehlikeye atabilir. Kamuoyu bilgilendirilmeli, kamu zararı daha da büyümeden önlem alınmalıdır.” diye Bakan’a çağrıda bulundu.

“Cumhuriyet demek, hepimiz demek” Haber

“Cumhuriyet demek, hepimiz demek”

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Cumhuriyet’in 102. yılına özel olarak başlattığı ‘Cumhuriyet demek…' kampanyası, 7’den 70’e herkesten büyük ilgi görürken; Başkan Mustafa Bozbey de kampanyaya ‘Cumhuriyet demek, hepimiz demek” sloganını yazarak katıldı. CUMHURİYET COŞKUSU SOKAKLARA TAŞINDI Türkiye Cumhuriyeti’nin 102’nci kuruluş yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutlamaya hazırlanan Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin halkın katılımını merkeze alan bir anlayışla başlattığı ‘Cumhuriyet demek…' kampanyası tüm hızıyla sürüyor. Proje kapsamında ‘cumhuriyetdemek.com’ web sitesini ziyaret eden vatandaşlar, “Cumhuriyet demek...” cümlesini kendi duygu ve düşünceleriyle tamamlayarak paylaşıyor. Yapılan değerlendirme sonucunda ‘Bir Çift Mavi Göz’, ‘Özgürlük ve Bağımsızlık’, ‘Kayıtsız Şartsız Egemenlik’, ‘Evladıma Miras’, ‘İnanç ve Cesaret’, ‘Boyun Eğmemek’, ‘Demokrasi’, ‘Çocuğumun Gülüşü’, ‘Kadının Sesi’, ‘Fırsat Eşitliği’, ‘Gülümseyen Gençlik’, ‘Mücadele ve Zafer’, ‘Hak, Hukuk, Adalet’, ‘Vatan Sevgisi’, ‘Bilimle Aydınlanmak’ ve ‘Devrimlerin İzinde Olmak’ sloganları belirlendi. Dijital kampanyaya katılan vatandaşların duygu ve düşünceleri, Cumhuriyet coşkusunu kentin tüm sokaklarına taşıdı. Sloganları sergilenmeye değer görülen vatandaşlar, Sıcak Su mevkiindeki billboardlara kendi ifadelerini sprey boyayla yazdı. “TÜM BURSALILARI ALANLARA DAVET EDİYORUM” Kampanyaya ‘Cumhuriyet demek, hepimiz demek’ diyerek katılan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de sloganını billboarda sprey boyayla yazdı. 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı coşkusunu yaşamak için tüm Bursalıları alanlara davet eden Başkan Mustafa Bozbey, “Cumhuriyet demek, hepimiz demek. Cumhuriyet demek, aydınlanma demek. Cumhuriyet demek, bağımsızlık demek. Cumhuriyet demek, vatan demek. Cumhuriyet demek, Atatürk demek. Onun için Cumhuriyete sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur. Hep birlikte en büyük bayramımızı kutlayalım. Cumhuriyeti gelecek kuşaklara hep birlikte taşıyalım” dedi. “CUMHURİYET DEMEK, BİLİMLE AYDINLANMAK DEMEK” Kampanyaya ‘Cumhuriyet demek, bilimle aydınlanmak demek’ sloganıyla katılan CHP Bursa Milletvekili Kayıhan Pala “Cumhuriyet, her anlamda hayatımızı kolaylaştıran ve her birimizin eşit yurttaş olması için çok önemli bir değer. Bilim ise bu değeri evrensel ölçütlere taşıyan temel bir araç. Dolayısıyla Cumhuriyet demek, bilimle aydınlanmak demektir” diye konuştu. B KAFE’LERDE CUMHURİYET COŞKUSU Bu arada 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na özel olarak kent genelindeki tüm B Kafe’lerde “Cumhuriyet Demek…” temalı kahve bardakları hazırlandı. Bursalılar, özel tasarımlı bardaklarla sıcak içeceklerin tadını çıkarırken, kendi isimlerinin yer aldığı sloganlarla Cumhuriyet coşkusunu derinden hissediyor.

Sağlık Bakanlığı Bursa’ya neden yatırım yapmıyor? Haber

Sağlık Bakanlığı Bursa’ya neden yatırım yapmıyor?

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bursa’nın sağlık göstergelerindeki Türkiye ortalamasının altında olan verilerini sıralayarak, uzun yıllardır inşaatları süren hastanelerin ne zaman hizmete açılabileceğine ilişkin Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu’na bir soru önergesi verdi. Türkiye genelinde yüz bin kişi başına düşen toplam hastane yatak sayısı 2002’de 248’den 2023 yılında 312’ye çıkarken ve 29 büyükşehir ortalaması 318’e yükselirken, Bursa’da yüz bin kişi başına düşen hastane yatak sayısı 2023 yılında Türkiye ortalamasının çok altında 264 ile sınırlı kalmıştır. 29 büyükşehirdeki toplam yatak sayısı artışı 2002-2024 yılları arasında yüzde 35,8’i bulmuşken aradan geçen 21 yılda Bursa’da ancak yüzde 23,9’luk bir artış gerçekleşebilmiştir. Yoğun bakım yatak sayılarında da durum maalesef benzerdir. Prof. Dr. Kayıhan Pala soru önergesinde, Muradiye Devlet Hastanesi ve Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesi’nin ne zaman hizmete açılacağını, Çekirge Devlet Hastanesi ile ilgili Bakanlığın planını, Yıldırım Devlet Hastanesinin ne zaman yatırım programına alınacağını, Bursa kent merkezindeki devlet hastaneleri kapatıldıktan sonra kaç özel hastane açıldığını, depreme dayanıksız olduğu raporlanan hastaneler ile Bakanlığın 2026 Bursa yatırım programını sordu. Pala, “Bursa, ülkemizin nüfus açısından en büyük dördüncü ili olmasına ve çevre kentlerden de hasta sevk edilmesine karşın, hasta yatağı ve yoğun bakım yatağı açısından uzun yıllardır Türkiye ortalamasının altındadır. Bursa Devlet Hastanesi ve Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesi inşaatları bir türlü bitirilmiyor. Her gün Bursa’da yoğun bakım yatağı ve kamu hastanelerinde hasta yatağı bulmak için uğraşıyoruz. Hastalar zaman zaman yoğun bakım yatağı için çevre illere gönderilmek zorunda kalınıyor. AKP iktidarı Bursa’da kamu tarafından sunulan sağlık hizmetlerini iyileştirmek için yeterince çaba harcamıyor, sağlık alanı özel sektöre terk ediliyor. Bursa’nın ivedi olarak kamu hastane yatağı ile yoğun bakım yatağı sayılarının arttırılmasına gereksinimi var. Başta Yıldırım Devlet Hastanesi olmak üzere, Bursa’nın gereksinim duyduğu hastanelerin Sağlık Bakanlığı’nın 2026 yatırım programına alınması gerekir.” diyerek konunun önemini ve aciliyetini dile getirdi.

Kayıhan Pala’dan “10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü"nde çağrı Haber

Kayıhan Pala’dan “10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü"nde çağrı

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, AKP iktidarı döneminde artan intihar hızına dikkat çekti. İntiharları bireyler, aileler ve toplumlar üzerinde uzun süreli etkileri olan ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak nitelendiren Pala, Sağlık Bakanlığı’nın mevcut durum karşısında etkili bir politika yürütememesini eleştirdi. Dünya çapında her yıl 720 binden fazla kişi intihar nedeniyle hayatını kaybediyor. Her intihar kaybı için tahmini olarak 20 intihar girişimi gerçekleşiyor. Türkiye’de 2024 yılında resmi kayıtlara göre 4 bin 460 kişi intihar ederek yaşamını yitirdi; 2003-2024 yılları arasında intihar nedeniyle ölenlerin toplam sayısı ise 71 bin 865’i buldu. 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü 2025 yılının teması "İntiharla İlgili Anlatıyı Değiştirmek" olarak belirlendi. Günün amacı, intiharın önlenebileceği konusunda dünya çapında farkındalık yaratmak. İntihar ile ruh sağlığı sorunları ve daha önce intihar girişimi arasında bağlantı olduğu biliniyor. İntihar için risk etmenleri arasında kayıp deneyimi, yalnızlık, ayrımcılık, ilişki anlaşmazlığı, maddi sorunlar, kronik ağrı ve hastalık, şiddet, istismar, çatışma veya diğer insani acil durumlar yer alıyor. Ruh sağlığı sorunları ve intihar konusundaki damgalanma, intiharı düşünen birçok kişinin yardım aramamasına neden oluyor. Pala, TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2000 yılında yüz binde 2,67 olan kaba intihar hızının 2024 yılında neredeyse iki katına çıkarak yüz binde 5,22’ye ulaştığını ve bunun son 25 yılın en yüksek düzeyi olduğunu vurguladı. Aynı yıl 4 bin 660 kişinin intihar sonucu hayatını kaybettiğini belirten Pala, derinleşen bu sorunun geniş bir sosyoekonomik temeli olduğunu ve ruh sağlığı sorunlarına yönelik damgalanmalardan beslendiğini ifade etti. CHP’li Pala, hükümetin taciz, şiddet ve ekonomik buhran gibi kök nedenleri dikkate alan etkili bir halk sağlığı programı yürütmemesi nedeniyle 1 Haziran 2025 tarihinde Sağlık Bakanlığı’na kapsamlı bir soru önergesi sundu. Ancak Bakan Kemal Memişoğlu, Anayasa’nın 98. maddesine göre on beş günlük yasal süre dolmasına rağmen, intiharların mevcut durumu, nedenleri ve yürütme faaliyetlerindeki eksikliklere ilişkin detaylı bilgi talep eden bu önergeye henüz yanıt veremedi. “Gençlerde sorun daha ciddi, intihar hızı 12 yılda 3 kat arttı!” Pala, “AKP yönetimi gençleri umutsuzluğa sürükledi. Ülkemizde 15–19 yaş grubunda gözlenen intihar hızı 2011’de yüz binde 2,25 iken 2022’ye kadar üç kat artarak 6,85’e yükseldi” ifadeleriyle intihara yol açan nedenlerin gençler üzerindeki etkisine dikkat çekti. “Dahası, bu süre zarfında Türkiye’de 15–19 yaş grubunda gözlenen intihar hızı, AB ortalamasının yarısı düzeyinden yüzde 54 üzerine çıkmıştır,” diye ekleyen Pala, Bakanlık’tan intihar olgularının yaş grupları ve cinsiyete göre ayrıntılı biçimde incelenmesini istedi. “Artan intihar hızı, ekonomik krizin en belirgin biçimde dışa vurumudur!” CHP’li Pala, soru önergesinin devamında intihar hızında gözlenen bölgesel eşitsizliklere de dikkat çekti. “Özellikle 6 Şubat Depremi sonrası Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde depresyon ve anksiyete rahatsızlığı hızla artmıştır; buna karşın bu bölge uzman hekimlere erişimin halen en kısıtlı olduğu yerdir. Ayrıca, kentsel bölgelerde intihar kaynaklı ölümler daha sık görülse de intihar düşüncesiyle ilgili damgalanma kırsal bölgelerde daha yoğun hissedilmektedir. Bu da hastaların yardım aramasını engellemektedir,” dedi. Prof.Pala, Bakanlığa, damgalanmayla mücadele etmek amacıyla sağlık çalışanlarına ve topluma yönelik bir eğitim programı hazırlanması konusunda çağrıda bulundu. Soru önergesini tamamlarken ekonomik buhran, fırsat eşitsizliği ve çatışma gibi son yıllarda derinleşen toplumsal sorunların da altını çizen Prof. Dr. Kayıhan Pala, Bakanlığa hem bu kök nedenlerin ayrıntılı biçimde incelenmesi hem de konuya ilişkin verilerin şeffaf şekilde kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini iletti. Ayrıca, hazırlanmasını talep ettiği eylem planı çerçevesinde daha önce intihar girişiminde bulunmuş bireylerin yeniden girişimde bulunmamaları için özel bir çalışma yapılmasını da istedi.

CHP’li Pala’dan sahte ürün alarmı! Haber

CHP’li Pala’dan sahte ürün alarmı!

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ile Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi (EUIPO) tarafından 2025 yılında yayımlanan "Küresel Ticarette Sahtecilik" raporu, Türkiye'nin sahte ürün ticaretindeki endişe verici konumunu bir kez daha gözler önüne serdi. Raporun sonuçlarına göre Türkiye, sahte ürün ihracatına en yatkın ülkeler arasında Çin'in ardından ikinci sırada yer alırken, Avrupa Birliği'ne gönderilen sahte ürünlerin yüzde 22'si Türkiye kaynaklı. Bu çarpıcı veriler üzerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala, Ticaret Bakanı Ömer Bolat'a dokuz maddelik kapsamlı bir soru önergesi sunarak, halk sağlığını doğrudan tehdit eden sahte ilaç, takviye sağlık ürünleri ve gıda sahteciliği başta olmak üzere, bu küresel sorunla mücadelede hükümetin yetersiz kaldığını belirtti. Prof. Dr. Kayıhan Pala, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "OECD ve EUIPO'nun raporu, Türkiye'nin sahte ürün ticaretinde geldiği vahim tabloyu net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu durum, yalnızca ülke ekonomisi ve itibarı açısından değil, en önemlisi halk sağlığı açısından kabul edilemez riskler taşımaktadır" dedi. Pala, özellikle sahte ilaçların piyasada bulunmasının, hastaların hayatını tehlikeye atan, telafisi imkânsız sonuçlara yol açabilecek bir risk olduğuna dikkat çekti. Giyim ve ayakkabı gibi ürünlerin yanı sıra, doğrudan insan sağlığını etkileyen ilaç, kozmetik ve gıda gibi ürünlerde sahteciliğin yaygınlaşmasının büyük endişe kaynağı olduğunu vurguladı. Pala'nın Ticaret Bakanlığı'na Yönelttiği Sorular: Milletvekili Pala, soru önergesinde Ticaret Bakanlığı'ndan şu sorulara yanıt istedi: 1- Bakanlık, OECD ve EUIPO'nun Türkiye'yi sahte ürün ihracatında dünyada ikinci sıraya koyan raporundan haberdar mıdır? Bakanlığın kendi verilerinde, sahte ilaçların ve diğer sağlık riski taşıyan ürünlerin (kozmetik, takviye ürün, gıda vb.) payı nedir? 2-Türkiye'nin sahte ürün, özellikle de sahte ilaç üretim ve ticaretinde bu denli üst sıralarda yer almasının temel nedenleri Bakanlıkça analiz edilmiş midir? 3-Doğrudan halk sağlığını tehdit eden sahte ilaçların üretim, depolama ve dağıtım zincirlerinin çökertilmesine yönelik Sağlık Bakanlığı ile koordineli olarak ne tür özel denetimler ve operasyonlar yapılmaktadır? Bu konuda 2020, 2021, 2022, 2023, 2024 ve 2025 yıllarında ne kadar sahte ilaç ele geçirilmiştir? 4-Sahte ilaçların ve sağlık riski taşıyan diğer sahte ürünlerin özellikle internet siteleri, sosyal medya platformları ve çevrimiçi pazar yerleri üzerinden satışının engellenmesine yönelik Bakanlığın yürüttüğü çalışmalar var mıdır? Gümrüklerde sahte ilaçların ve diğer riskli ürünlerin ülkeye girişinin ve ülkeden çıkışının engellenmesi adına ne gibi özel teknolojik (ilaç takip sistemleri vb.) ve idari tedbirler alınmaktadır? Bu konudaki denetimlerin etkinliği ne düzeydedir? 5-Vatandaşları sahte ilaç ve gıda takviyelerinin tehlikeleri konusunda bilinçlendirmek ve orijinal ürünleri sahtelerinden ayırt etmelerine yardımcı olmak için ne tür bilgilendirme kampanyaları ve kamu spotları düzenlenmektedir? Tüketicilerin güvenilir olmayan kaynaklardan ilaç ve gıda takviyesi temin etmesini önlemeye yönelik ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? 6-Mevcut yasal düzenlemeler ve cezai yaptırımlar, sahte ilaç ticareti gibi halk sağlığını doğrudan tehdit eden bir suçla mücadelede yeterince caydırıcı mıdır? Bu suçlara yönelik cezaların artırılması gündemde midir? 7-Sahte ilaç ticaretinin küresel bir sorun olduğu göz önüne alındığında, bu konuda ilaçların üretildiği veya transit geçtiği ülkelerle ve Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarla ne tür iş birlikleri yapılmaktadır? 8-Bakanlık, sahte ürünlerle mücadelenin genelinde ve özellikle sahte ilaçlarla mücadele özelinde önümüzdeki dönem için hangi somut hedefleri belirlemiştir? "Hükümet Bu Konuda Ne Yaptığını Açıklamalıdır!" Pala, sahte ürün üreticilerinin dijital platformları, reklamları ve internet sitelerini kullanarak tüketicilere hızla ulaşabildiğine ve bu durumun hem ülke ekonomisine hem de tüketici haklarına ciddi zararlar verdiğine işaret etti. "Bu tablo, sahte ürün ticaretiyle mücadelenin ne kadar kritik olduğunu ve mevcut denetim ve yaptırım mekanizmalarının yeterliliğini sorgulamayı gerekli kılmaktadır" ifadelerini kullanan Pala, Ticaret Bakanlığı'nı acilen somut adımlar atmaya ve kamuoyunu şeffaf bir şekilde bilgilendirmeye çağırdı. "Vatandaşlarımızın sağlığını doğrudan tehdit eden bu ciddi sorun karşısında hükümetin atacağı adımlar hayati önem taşımaktadır. Bakanlık, bu raporu nasıl değerlendirdiğini, elindeki verileri ve sahte ilaç ticaretini engellemek için hangi somut operasyonları yürüttüğünü acilen açıklamalıdır" diyen Pala, konunun takipçisi olacaklarını da sözlerine ekledi.

Kayıhan Pala: OECD raporuna yanıt yetersiz Haber

Kayıhan Pala: OECD raporuna yanıt yetersiz

Milletvekili Pala, OECD'nin "Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi"nin Türkiye 2024 raporunda yer alan çarpıcı verilere dikkat çekerek, 2000 yılından bu yana bilinen 23 yabancı rüşvet iddiasından hiçbirinde mahkûmiyet sonucuna ulaşılamadığını ve iddiaların neredeyse üçte ikisinin hiç araştırılmadığını vurguladı. Ayrıca, önceki dönemden kalan 27 tavsiyeden 21'inin hâlâ yerine getirilmediğinin altını çizdi. Pala, bu durumun adli ve idari bağımsızlığın zedelenmesi, kurumsal işbirliği eksikliği, şeffaflık ve hesap verebilirliğin yetersizliği gibi temel sorunlarla ilişkili olduğunu ifade etti. Özellikle yargı bağımsızlığı sorunlarının kötüleştiği, hiçbir tüzel kişinin rüşvet nedeniyle mahkûm olmadığı ve Türkiye'nin "muhbir" koruması sağlamadığı tespitlerinin endişe verici olduğunu kaydetti. Kolluk ve savcılık makamlarının proaktif yaklaşım sergileyememesi ve medyadaki yolsuzluk haberlerinin sansüre uğramasına dair kaygıların da raporda yer aldığını belirtti. Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan gelen yanıta ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kayıhan Pala, Bakanlığın, yabancı rüşvet iddialarının neden kovuşturmaya dönüşmediği ve yargıya intikal eden dosyaların akıbeti gibi temel sorulara doğrudan yanıt vermediğini, bunun yerine Mali Suçları Araştırma Kurulu'nun (MASAK) genel görevlerini ve farkındalık çalışmalarını öne sürdüğünü ifade etti. Pala, Bakanlığın, önergesindeki birçok kritik hususu (yargı bağımsızlığı, tüzel kişilerin cezalandırılması, muhbir koruma yasası, medya sansürü, ulusal strateji, intifa hakkı sahibi sicili ve kara para aklama kovuşturmaları verileri) "Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı uhdesinde" olduğu gerekçesiyle yanıtsız bırakmasını eleştirdi. Pala, bu durumun OECD raporunda da dile getirilen "kurumsal işbirliği eksikliği" eleştirisini teyit ettiğini ve yabancı rüşvetle mücadele gibi çok boyutlu bir konuda bakanlıklar arası koordinasyon ve bütüncül bir strateji eksikliğinin devam ettiğini gösterdiğini belirtti. Prof. Dr. Kayıhan Pala, "Hükümetin, Türkiye'nin ekonomik büyüklüğü ve yüksek riskli sektörlerdeki faaliyetleri göz önüne alındığında, uluslararası yükümlülüklere uyum ve yabancı kaynaklı rüşveti cezalandırma konusundaki ciddi boşlukları görmezden gelmesi kabul edilemez" dedi. Pala, şeffaflık, hesap verebilirlik ve yargı bağımsızlığının tam olarak tesis edilmediği sürece, Türkiye'nin uluslararası ticarette yolsuzlukla mücadelesinin zayıf kalmaya devam edeceğini ve bunun sadece dış ticaretle ilgili değil, aynı zamanda halk sağlığı, kamu güvenliği ve demokratik meşruiyet açısından da büyük önem taşıdığını sözlerine ekledi. Milletvekili Pala, hükümeti, OECD'nin tüm tavsiyelerini uygulamak üzere Haziran 2026'ya kadar kapsamlı bir eylem planı ve takvim oluşturmaya, ilgili tüm bakanlıklar arasında etkin koordinasyonu sağlamaya ve bu kritik sorunlara bütüncül bir çözüm üretmeye çağırdı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.