Bin dokuzyüzondokuz’da otuz yedisinde bir delikanlıydı. O zamanlar imamlar imamlığı maaşsız yaparlar, geri kalan zamanda da esnaflık yaparlardı.
Ama O’nun gönüllü imamlığı gelen bir lakap değil ismiydi.
Önüne ilave edilen ise mesleğiydi. Aslında adıydı İmam. Mesleği ise sütçülüktü. Maraş bugün hakkıyla sulandırılmadan kahramansa mutlaka bu yiğidin emeği çoktur.
O zamanlar insanlar kısa ömürlerine çilelerini, sıkıntılarını ve mutluluklarını sığdırırlardı. Kırkında da öldü. Allah rahmet etsin.
Maraş halkının harem-i ismetine Fransız askerler ile Ermeni gönüllüleri tarafından yapılan saldırı kısa sürede çatışmaya dönüşmüş, “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülüzar olmaz” parolası ile yirmiiki günlük şanlı direnişle kendi imkanları ile kurtulmuştur.
Kahramanmaraş kahramandır. Onun kendi başının çaresine bakması ile Gaziantep ve Şanlıurfa’da başının çaresine bakmış.
Bizim için Kurtuluş Savaşı öncesi doğu cephesi Rusya’nın da çekilmesi ile kapanmıştır.
Kurtuluş Savaşı hiç olmazsa sırtı sağlam bir çephede yapılmıştır.
Halk arasında bilinen “bir İmam bir Maraş kurtarır, bir Maraş vatan kurtarır” sözü doğrudur.
Adam arayan filozof Diyojen’in hikayesini ezberleyen bu coğrafyanın insanları, adam olan insanlarımızı cebinde kaybediyorlar.
Onurlu ve şerefli insanlarımız birer birer kayboluyorlar tarihin tozlu raflarında yerlerini alıyorlar.
Sonrası teneke tıngırtısı.
O gün ve bugün mahallenin namusunu, memleketin namusunu koruyan insanlarımız, her mahallenin, her hanenin seceresini bilen insanlarımız meslekleri üzerinden itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.
Güzel işler yapsa da insanların birbirlerine güvenini sarsmada maalesef yıllarca beyazı kara noktalarla karartan perdenin emeği çoktur.
Sütçü, mahallenin sütçüsü öyle mi?
Alın size bir başka sütçü.
Diyarbakır’ın Yenipazarlısı.
Sütçü Hamit!
İman tahtası çelikten bir zırh.
Hayatımda ümitsizliği ümide çeviren, canı ile malı ile çarşı pazar adam arayan Hamit.
Babaları yıllar önce Akkoyunlu başkenti Diyarbakır’a Atatürk’ün emaneti olarak Şumnu’nun kuzeyinden Yenipazar’dan getirilmiş.
Bunlarda bir kısrak başı gibi Balkan’dan Anadolu’ya uzanmışlar.
Bu vatan bizim demişler sarılmışlar. İyi etmişler.
Adam arayan adam olunca, adam da adamı bulurmuş.
Gözleri ışıldarmış.
Küçük adamdaki heyecanı ömrümde başka yerde görmedim.
Kasketi başında. Hergün traşlı. Rumeli aksanı, Diyarbakır Azerbaycan Türkçesi ağzı. Elmacık kemikleri çıkmış. Sağlıklı bir zayıflık. Tebessüm. Buğday rengi bir ten. Tertemiz ve bakımlı dişler. Kravatsız son düğmesi ilikli gömlek. Uyumlu yelek. Ceket ve pantolon, boyalı pabuç.
“Süt alırım, süt satarım. Ak ve pak sütümü ak ve pak kaşıkla karıştırır, kiminle ne konuşursak dirhem ile tartarım” dercesine duruşu.
İki dal kırdım. Çınar dalı.
Biri Arda’dan biri Tuna’dan.
İki dal diktim. Biri Dicle’ye biri Fırat’a.
Fırat dedi, bu Tuna’dan.
Dicle dedi bu Meriç, bu Tunca, bu Arda’dan.
Fırat bir başka köpürdü.
Yıllar önce Tuna’ya gönderdiği torunu geri döndü.
Dicle, Anbar Dere’sine seslendi,
Arda’nın emanetine iyi bak.
O Eskişehir’de Sakarya’dır, Bafra’da Kızılırmak.
Sütçü öyle mi? İmam öyle mi?
Al sana sütçü, al sana imam.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
Sütçü İmam
Bin dokuzyüzondokuz’da otuz yedisinde bir delikanlıydı. O zamanlar imamlar imamlığı maaşsız yaparlar, geri kalan zamanda da esnaflık yaparlardı.
Ama O’nun gönüllü imamlığı gelen bir lakap değil ismiydi.
Önüne ilave edilen ise mesleğiydi. Aslında adıydı İmam. Mesleği ise sütçülüktü. Maraş bugün hakkıyla sulandırılmadan kahramansa mutlaka bu yiğidin emeği çoktur.
O zamanlar insanlar kısa ömürlerine çilelerini, sıkıntılarını ve mutluluklarını sığdırırlardı. Kırkında da öldü. Allah rahmet etsin.
Maraş halkının harem-i ismetine Fransız askerler ile Ermeni gönüllüleri tarafından yapılan saldırı kısa sürede çatışmaya dönüşmüş, “Maraş bize mezar olmadan, düşmana gülüzar olmaz” parolası ile yirmiiki günlük şanlı direnişle kendi imkanları ile kurtulmuştur.
Kahramanmaraş kahramandır. Onun kendi başının çaresine bakması ile Gaziantep ve Şanlıurfa’da başının çaresine bakmış.
Bizim için Kurtuluş Savaşı öncesi doğu cephesi Rusya’nın da çekilmesi ile kapanmıştır.
Kurtuluş Savaşı hiç olmazsa sırtı sağlam bir çephede yapılmıştır.
Halk arasında bilinen “bir İmam bir Maraş kurtarır, bir Maraş vatan kurtarır” sözü doğrudur.
Adam arayan filozof Diyojen’in hikayesini ezberleyen bu coğrafyanın insanları, adam olan insanlarımızı cebinde kaybediyorlar.
Onurlu ve şerefli insanlarımız birer birer kayboluyorlar tarihin tozlu raflarında yerlerini alıyorlar.
Sonrası teneke tıngırtısı.
O gün ve bugün mahallenin namusunu, memleketin namusunu koruyan insanlarımız, her mahallenin, her hanenin seceresini bilen insanlarımız meslekleri üzerinden itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.
Güzel işler yapsa da insanların birbirlerine güvenini sarsmada maalesef yıllarca beyazı kara noktalarla karartan perdenin emeği çoktur.
Sütçü, mahallenin sütçüsü öyle mi?
Alın size bir başka sütçü.
Diyarbakır’ın Yenipazarlısı.
Sütçü Hamit!
İman tahtası çelikten bir zırh.
Hayatımda ümitsizliği ümide çeviren, canı ile malı ile çarşı pazar adam arayan Hamit.
Babaları yıllar önce Akkoyunlu başkenti Diyarbakır’a Atatürk’ün emaneti olarak Şumnu’nun kuzeyinden Yenipazar’dan getirilmiş.
Bunlarda bir kısrak başı gibi Balkan’dan Anadolu’ya uzanmışlar.
Bu vatan bizim demişler sarılmışlar. İyi etmişler.
Adam arayan adam olunca, adam da adamı bulurmuş.
Gözleri ışıldarmış.
Küçük adamdaki heyecanı ömrümde başka yerde görmedim.
Kasketi başında. Hergün traşlı. Rumeli aksanı, Diyarbakır Azerbaycan Türkçesi ağzı. Elmacık kemikleri çıkmış. Sağlıklı bir zayıflık. Tebessüm. Buğday rengi bir ten. Tertemiz ve bakımlı dişler. Kravatsız son düğmesi ilikli gömlek. Uyumlu yelek. Ceket ve pantolon, boyalı pabuç.
İşte budur Sütçü Hamit.
Rumeli’de ricattaki ordunun gerisindeki fedai odur.
Anodoluda dalgalanan bayrağın direği odur.
“Süt alırım, süt satarım. Ak ve pak sütümü ak ve pak kaşıkla karıştırır, kiminle ne konuşursak dirhem ile tartarım” dercesine duruşu.
İki dal kırdım. Çınar dalı.
Biri Arda’dan biri Tuna’dan.
İki dal diktim. Biri Dicle’ye biri Fırat’a.
Fırat dedi, bu Tuna’dan.
Dicle dedi bu Meriç, bu Tunca, bu Arda’dan.
Fırat bir başka köpürdü.
Yıllar önce Tuna’ya gönderdiği torunu geri döndü.
Dicle, Anbar Dere’sine seslendi,
Arda’nın emanetine iyi bak.
O Eskişehir’de Sakarya’dır, Bafra’da Kızılırmak.
Sütçü öyle mi? İmam öyle mi?
Al sana sütçü, al sana imam.