SON DAKİKA
Hava Durumu

Her şey satılık!

Yazının Giriş Tarihi: 27.08.2024 18:54
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.08.2024 18:55

Bugün daha iyi anlıyoruz ki;

1980 Askeri Darbesi’nin gerçek amacı Türkiye Cumhuriyeti’ni, “Devletçilik” üzerine temellendirilen fabrika ayarlarından koparmakmış!

Darbenin öncesi ve sonrasıyla; CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze’nin “gözdesi” Kenan Evren ile “siyasi yamağı” Turgut Özal’ın başrolleri paylaştıkları bu dönemden itibaren şu dört başlıkta faaliyetler ağırlık kazandı…

Birincisi cumhuriyetin kurucularına yönelik kara propagandanın önü açıldı, ikincisi cemaat ve tarikatların faaliyetlerine göz yumuldu, üçüncüsü etnik ayrımcılık ve mikro milliyetçilik körüklendi ve dördüncüsü memleketin ekonomik düzeni; kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasını yani “özelleştirmeyi esas alan” neoliberal düzene uyumlu hale getirildi…

Faaliyetlerden en önemlisi neoliberal reformlardı ve bu alanda atılan her adım, anayasal dayanağı olan ve ülkenin bağımsızlığını hedefleyen “Devletçilik İlkesi”ni rafa kaldırmak amacını taşıyordu.

***

Peki, devletçilik politikası neden esas alınmıştı?

Osmanlı’dan ders çıkarmıştı Cumhuriyetin kurucu kadroları…

Doğal kaynakları Batılı devletlerin denetim ve sömürüsü altında olan,

Yoksul ve eğitimsiz köylüsü eşkıyaya teslim edilen,

Çiftçisi tütün örneğinde olduğu gibi emperyalistlerin alacaklarını tahsil etmek için özel ordusuyla birlikte kurdukları Reji Şirketi’nin kölesi haline gelen,

İğneden ipliğe bütün tüketim kalemlerinde memleketin Batılı ülkelerin pazarına dönüştürülen,

Demiryolu ve liman işletmeciliği emperyalist devletler tarafından yapılan,

Elektrik üretimi yabancıların elinde bulunan,

Bankacılık ve finans faaliyetleri İngiltere, Fransa ve Avusturya sermayesi tarafından yönlendirilen bir ülkede Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış olmanız bir şeyi değiştirmeyecekti.

Dolayısıyla;

Sanayileşmenin tesisi, düşmanın ekonomik gücünü kırmanın, yabancıların ekonomideki etkilerini azaltıp, siyasal bağımsızlığı güçlendirmenin, halkın refah düzeyini artırmanın, sosyal devleti inşa etmenin, halkın devlete olan aidiyet duygusunu kuvvetlendirmenin, farklı etnik köken ve inançlara sahip olan insanları tek bir kimlikte yani vatandaşlıkta buluşturmanın en sağlıklı yolu devletçilikten geçiyordu.

Peki ne yapıldı?

Yabancılar eliyle işletilen madenlerden demiryolu güzergahlarına ne varsa hepsi devleştirildi, kalkınma planlarıyla birlikte Türkiye’de yerli ve de güçlü bir milli sanayi altyapısı oluşturuldu. Üstelik 1923-1938 yılları arasında “Her fabrika bir kaledir” felsefesiyle açılan 47 sanayi kuruluşu sadece sosyal devlet anlayışının değil faaliyet gösterdikleri şehirlerin gelişim ve refahına büyük katkılar sağladı.

***

Bu kuruluşlardan en önemlisi 1933’te hem banka hem de tekstil üretimine yönelik fabrikaların inşası için kurulan Sümerbank idi.

Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı kapsamında, Sümerbank’ın öncülüğünde iki önemli fabrikanın temeli de Bursa’da 1935’te dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve Ekonomi Bakanı Celal Bayar tarafından atıldı.

İsimlerini “Sunğipek” ve “Merinos” olarak bizzat Atatürk’ün verdiği bu tesislerden Gemlik Sunğipek Fabrikası 1 Şubat 1938’de, Merinos Fabrikası da 2 Şubat 1938’de hizmete açıldı. Atatürk, açılış töreninde Merinos Fabrikası’nın anı defterine şunları yazıyordu:

“Sümerbank Merinos Fabrikası, çok kıymetli bir eser olarak millî sevinci arttıracaktır. Bu eser yurdun, hususiyle Bursa bölgesinin endüstri inkişafına (gelişimine) ve büyük millî ihtiyacın giderilmesine yardım edecektir. Eserin başarılmasından Ekonomi Bakanlığını tebrik ederim. Sümer Bank Direktörlüğüne teşekkür ve fabrikayı gördüğüm gibi yüksek bilgi ve tam düzenli idarede direktörüne başarılar temenni ederim.”

Gerçekten de Sümerbank Merinos Fabrikası, Atatürk’ün söylediği gibi sadece ulusal amaçlara hizmet etmedi, Bursa’nın da gelişimine önemli katkılar sağladı. Çiftçinin desteklenmesinden hayvancılığın gelişimine, elektrik üretiminden itfaiye teşkilatının kurulmasına, camiden okula, spordan sanata, kültürden sağlığa Bursa’ya can verdi. İstihdama sağladığı katkı gibi yetiştirdiği onlarca usta, Bursa sanayisinin nitelikli personel ihtiyacını karşıladı.

***

Bu iki tesis, özelleştirme politikaları doğrultusunda 2000’li yılların başında satışa çıkarıldı. Merinos Fabrikası, dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Hikmet Şahin’in girişimleriyle belediyeye, Gemlik Sunğipek Fabrikası da dönemin Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın çabalarıyla Bursa Uludağ Üniversitesi’ne (BUÜ) devredildi. Gemlik’teki tesis şu an BUÜ Gemlik Sunğipek Asım Kocabıyık Yerleşkesi olarak Türk gençliğine yüksek öğretim hizmeti veriyor. Merinos Fabrikası ise Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi adıyla yeşil alanlarıyla birlikte Bursa’da müzecilik gibi kültür sanatın en önemli adresi haline geldi.

Bunları niye anlattım?

Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Sümer Holding A.Ş. Genel Müdürlüğü;

128203 tescil nolu Bursa Merinos (Türk Malı) Markası ile 128202 tescil nolu Merinos Markasını satışa çıkardığını duyurdu.

Bu kararı alanlar, muhtemelen 26 Kasım 1935 tarihli Atatürk’ün Celal Bayar’a yazdığı ve fabrikanın isminin Merinos olmasını talep ettiği ve de orijinali bugün Gemlik Umurbey Celal Bayar Müzesi’nde sergilenen şu satırların yazılı olduğu mektuptan haberi yoktur:

“Merinos (ince uzunca yün). Merinos sözü İspanya’ya giden İber Türkleriyle oraya intikal etmiştir. Bu Türk ulusunun oraya götürdükleri koyunlara, onların yünlerine ve bu yünlerden yapılan kumaşlara isim olmuştur…”

***

Geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

Özelleştirmelerin ve kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasının halkıyla kenetlenen, vatandaşının refahını esas alan devletçiliği ve plancılığı yok ettiğini,

Eğitimden sağlığa milleti ayakta tutan sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırıp, vatandaşı soyguncu düzene teslim ettiğini,

Bir yağma/talan aracı olarak gerçekte Türkiye’yi bir uçuruma götürdüğünü,

Neoliberalizmin Türkiye’yi teslim almak üzere olduğunu,

Tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi memleketi bir pazara dönüştürdüğünü görmek istemeyenler,

Atatürk’ün isim babası olduğu “Merinos” markasının satışından elde edilecek üç kuruşla Türkiye ekonomisini kurtarabileceklerini mi sanıyorlar!

Galiba; CHP’nin sahiplendiği amblemdeki “6 Ok” tan “Devletçiliğin Simgesi” olanının yarısını yeşile, yarısını da mora boyama sevdasındakilerle,

Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele vaatleriyle iş başında olanların niyeti aynı!

İnsan sormadan edemiyor:

Yahu bu memlekette her şey satılık mı?

***

Bu arada Merinos Emeklileri Derneği ve Merinos Spor Kulübü Yöneticilerinden Tahir Adıman, Bülent Adısönmez ve Kemal Menemen, satışı durdurmak için yoğun çaba harcıyor. Ancak bu konuda asıl görev Bursa Milletvekillerimiz Ahmet Kılıç, Ayhan Salman, Cemalettin Kani Torun, Efkan Ala, Emel Gözükara Durmaz, Emine Yavuz Gözgeç, Fevzi Zırhlıoğlu, Hasan Öztürk, Hasan Toktaş, İsmet Büyükataman, Kayıhan Pala, Mehmet Atmaca, Muhammet Müfit Aydın, Mustafa Yavuz, Mustafa Varank, Nurhayat Altaca Kayışoğlu, Orhan Sarıbal, Osman Mesten, Refik Özen ve Yüksel Selçuk Türkoğlu’na düşüyor.

Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e de bir öneri getirmek istiyorum:

Merinos markalarının sahibi Bursa Büyükşehir Belediyesi olamaz mı? BUSMEK ve Kültür AŞ ürünlerine çok yakışır!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.