Sosyal medyada dolaşırken, Özel Emine Örnek Okulları’nın kurucusu Emine Örnek Öğretmenimin paylaştığı cümleler yüreğime dokundu. “Ben öğretmen doğmuşum…” diye başlayan o satırları okuduğumda, sadece bir öğretmenin değil; nesiller boyu süren bir emeğin, nasıl şekillendiğini bir kez daha düşündüm.
Öğretmenlik…
Kimi için bir meslek, kimi için bir uğraş, kimi için bir zorunluluk.
Ama bazıları var ki öğretmenlik, onların mayasında başlar.
Karakteri olur, duruşu olur, nefesi olur.
Hayatın her mevsimine yayılan bir yol olur.
Emine Örnek tam da böyle öğretmenlerden biri.
Daha çocukluğumuzda adını duyduğumuz, öğretmenler odasında fısıltıyla anlatılan, eğitimde “örnek” gösterilen bir savaşçı…
Henüz ilkokul yıllarımda bile, okuduğum devlet okulunda eğitimciler onu konuşurdu. Öğrencisine dokunan, onunla birebir ilgilenmeyi görev değil vicdan meselesi sayan bir öğretmen… Çocuğu sadece akademik başarıya değil; hayata hazırlayan bir yüreğin sahibi…
Sonra yıllar geçti.
Ben basında yolumu çizerken, O da Tahtakale’de dershanecilikte fırtına gibi esiyordu. Disiplinin elden bırakılmadığı, paranın ya da ebeveyn statüsünün asla belirleyici olmadığı, başarının emeğin ve hakkaniyetin sonucu olduğu bir eğitim anlayışını Bursa’ya kazandırıyordu. Her yıl tekrarlanan toplu başarılar, Türkiye dereceleri, Anadolu liselerine uzanan umutlu gençler…
Tüm Bursa’nın gururuydu O.
Bugün 40 yılı aşan bir ömrü eğitime adamış, “özgüveni gelişmiş, dürüst, duyarlı, çözüm üreten” nesiller yetiştiren bir öğretmenin 24 Kasım mesajını okurken çok duygulandım. Çünkü cümlelerinin her kelimesinde bir ömrün emeği, bir idealin izi vardı:
“Başöğretmen’in izinde yürümüşüm, onun ışığında çoğalmışım.
Hayatım boyunca bu toprağa ektiğim binlerce yüreğin gururunu taşıyorum.
Şimdi, onların bana uzattığı çiçeklerle hasadın en bereketli mevsimini yaşıyorum.”
Bir öğretmenin en büyük ödülü, yıllar sonra bile öğrencilerinin kapısını çalmasıdır. Unutulmamak, hatırlanmak, teşekkür edilmek… Bir insan düşünün; hayatına dokunduğu binlerce yüreğin sevgisiyle bugün hâlâ aynı heyecanla “iyi ki bu yolu seçmişim” diyebiliyor.
İşte budur gerçek öğretmenlik.
İşte budur Mustafa Kemal Atatürk’ün “Başöğretmen” sıfatını gururla taşıyan bir ülkenin ruhu.
24 Kasım, Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin günü.
Ama bu yazı, biraz daha özel…
Bu yazı; “öğretmen doğmuş”, bu kaderi sevgiyle taşımış, eğitimde iz bırakmış bir insanın satırlarına duyduğum saygının yazısı…
İyi ki varsınız...
İyi ki binlerce çocuğun yolunu aydınlattınız.
İyi ki bu şehre, bu ülkeye “örnek” oldunuz.
Bu satırları da o yüzden böyle bitirmek istiyorum:
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sibel BARUTCU
Örnek öğretmen!
Sosyal medyada dolaşırken, Özel Emine Örnek Okulları’nın kurucusu Emine Örnek Öğretmenimin paylaştığı cümleler yüreğime dokundu. “Ben öğretmen doğmuşum…” diye başlayan o satırları okuduğumda, sadece bir öğretmenin değil; nesiller boyu süren bir emeğin, nasıl şekillendiğini bir kez daha düşündüm.
Öğretmenlik…
Kimi için bir meslek, kimi için bir uğraş, kimi için bir zorunluluk.
Ama bazıları var ki öğretmenlik, onların mayasında başlar.
Karakteri olur, duruşu olur, nefesi olur.
Hayatın her mevsimine yayılan bir yol olur.
Emine Örnek tam da böyle öğretmenlerden biri.
Daha çocukluğumuzda adını duyduğumuz, öğretmenler odasında fısıltıyla anlatılan, eğitimde “örnek” gösterilen bir savaşçı…
Henüz ilkokul yıllarımda bile, okuduğum devlet okulunda eğitimciler onu konuşurdu. Öğrencisine dokunan, onunla birebir ilgilenmeyi görev değil vicdan meselesi sayan bir öğretmen… Çocuğu sadece akademik başarıya değil; hayata hazırlayan bir yüreğin sahibi…
Sonra yıllar geçti.
Ben basında yolumu çizerken, O da Tahtakale’de dershanecilikte fırtına gibi esiyordu. Disiplinin elden bırakılmadığı, paranın ya da ebeveyn statüsünün asla belirleyici olmadığı, başarının emeğin ve hakkaniyetin sonucu olduğu bir eğitim anlayışını Bursa’ya kazandırıyordu. Her yıl tekrarlanan toplu başarılar, Türkiye dereceleri, Anadolu liselerine uzanan umutlu gençler…
Tüm Bursa’nın gururuydu O.
Bugün 40 yılı aşan bir ömrü eğitime adamış, “özgüveni gelişmiş, dürüst, duyarlı, çözüm üreten” nesiller yetiştiren bir öğretmenin 24 Kasım mesajını okurken çok duygulandım. Çünkü cümlelerinin her kelimesinde bir ömrün emeği, bir idealin izi vardı:
“Başöğretmen’in izinde yürümüşüm, onun ışığında çoğalmışım.
Hayatım boyunca bu toprağa ektiğim binlerce yüreğin gururunu taşıyorum.
Şimdi, onların bana uzattığı çiçeklerle hasadın en bereketli mevsimini yaşıyorum.”
Bir öğretmenin en büyük ödülü, yıllar sonra bile öğrencilerinin kapısını çalmasıdır. Unutulmamak, hatırlanmak, teşekkür edilmek… Bir insan düşünün; hayatına dokunduğu binlerce yüreğin sevgisiyle bugün hâlâ aynı heyecanla “iyi ki bu yolu seçmişim” diyebiliyor.
İşte budur gerçek öğretmenlik.
İşte budur Mustafa Kemal Atatürk’ün “Başöğretmen” sıfatını gururla taşıyan bir ülkenin ruhu.
24 Kasım, Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin günü.
Ama bu yazı, biraz daha özel…
Bu yazı; “öğretmen doğmuş”, bu kaderi sevgiyle taşımış, eğitimde iz bırakmış bir insanın satırlarına duyduğum saygının yazısı…
İyi ki varsınız...
İyi ki binlerce çocuğun yolunu aydınlattınız.
İyi ki bu şehre, bu ülkeye “örnek” oldunuz.
Bu satırları da o yüzden böyle bitirmek istiyorum:
İyi ki varsınız öğretmenim…