Türkiye’deki değişen değerler ve etkileri bağlamında bu yazım da dahil olmak üzere son 5 yazımda konu aldığım sosyolojik değerlendirmemi ve kendimce olan çözüm yollarımı toparlayıp sonlandırıyorum.
Toplumların ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsurlar; toplumlara ait olan öz değerler, adalet, ahlak ve vicdandır. Bu temel unsurların giderek zayıflaması ve yitirilmesi ile yerine liyakatsizlik, sorumluluktan kaçınma ve ahlaki yozlaşmanın geçmesi kaçınılmaz bir durumdur. Kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet olayları, hukuksal sistemin zayıflığı, yetkililerin sorumluluk almaktan kaçınması ve eğitim sisteminin işlevsizleşmesi, öz değerlerin unutulması toplumsal çöküşün en belirgin göstergeleridir.
Bir toplumda liyakat esastır. Kritik konumlara gelen kişilerde ehliyet ve sorumluluk bilincinin yüksek olması liyakatin göstergesidir. Liyakat yerine sadakat ve bağlantılar ön plana çıktığında, adalet mekanizması işlememeye başlar. Yetkililer, sorumluluk almak yerine başarısızlıklarını gizlemeye, hatalarını örtbas etmeye çalışır. Bunun sonuçlarını da kadın cinayetlerinde, çocuk istismarlarında ve hukuksuzluk vakalarında görmek ise kaçınılmazdır. Gerçek adaletin sağlanmaması, suçluların hak ettikleri cezaları almamaları, toplumda güvensizlik ortamı oluşturmaktadır.
Toplumsal ahlak, bireylerin ve kurumların vicdan muhakemesi yapabilmesine dayanır. Ancak günümüzde ahlaki çöküş, empati yoksunluğu ve vicdansızlık giderek artmaktadır. Suç karşısında sessiz kalmak, bireylerin sadece kendi hayatlarına odaklanması ve "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı, toplumu çürütmektedir.
Bir milletin geleceğini belirleyen en önemli unsur eğitimdir. Sorgulamayan ve araştırmayan bireylerin oluşturdukları toplumda; adalet, özgürlük ve eşitlik kavramları giderek silikleşmektedir.
Çocuklar erken yaşlardan itibaren niteliksiz bir eğitimle yetiştirildiğinde, ilerleyen yıllarda toplumun temelleri çöküşe sürüklenmektedir. Eğitimde liyakatsiz yöneticilerin atanması, ezberci sistemin devam etmesi ve eleştirel düşüncenin bastırılması, bireylerin bilinçsiz ve tepkisiz hale gelmesine neden olmaktadır. Tam da burada ilköğretim 5. sınıflar itibariyle uygulanmaya başlanan, araştırmaya, keşfe ve buluş yöntemine dayalı proje ödevlerinin de sisteme dahil edilmesini çok anlamlı ve olumlu bulduğumu da belirtmek isterim. Bu sistem ile yerleşmiş olan ezbercilik sistemi etkisiz hale getirilebilir. Tabi ki süreklilik ve diğer faydalı sistemler ile desteklenmelidir. Mantıksal sorgulamanın, özgüvenin, özenli eleştirinin, yaratıcı düşüncenin arttırılması gibi eğitim sistemini ileriye taşıyacak sistemlerin dahil edilmesi ve sürekliliklerinin sağlaması gerekir.
IQ (Bilişsel Zekâ) yüksekliğine o kadar takıldık ki EQ (Duygusal Zekâ) ve diğer zekâ türlerini umursamaz olduk. Hâlbuki empatiden yoksun yüksek bilişsel zekaya sahip bir bireyde; toplum olarak öz, ahlak, adalet ve vicdan gibi temel değerlerin yozlaşması da eklenince zeki ama tehlikeli insan tipolojisi ortaya çıkmaktadır. Buluş sistemine ilave Çoklu Zekâ Kuramı, P4C (Çocuklarla ve Topluluklarla Felsefe), Yaratıcı Drama gibi birçok eğitim sistemi, eğitim sisteminin içinde gerçekten aktif ve süreklilik halinde bir arada sunulmalıdır.
Tam olarak bu noktada gerekli düzenlemeler ile tedbir alınmazsa “kısır döngü” dediğimiz döngünün tam ortasında kalmak gibi bir durum ile karşı karşıya kalabiliriz.
Son Olarak;
Toplum olarak özümüzden uzaklaşırsak, vicdanımızı kaybedersek, geleceğimizi de kaybederiz. Eğer bu yozlaşmanın önüne geçmezsek, gelecekte daha büyük bir toplumsal yıkımla karşı karşıya kalacağız.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sosyolog Özge ALACAN
Eğitim Sistemi: Çöküşün Temel Kaynağı
Türkiye’deki değişen değerler ve etkileri bağlamında bu yazım da dahil olmak üzere son 5 yazımda konu aldığım sosyolojik değerlendirmemi ve kendimce olan çözüm yollarımı toparlayıp sonlandırıyorum.
Toplumların ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsurlar; toplumlara ait olan öz değerler, adalet, ahlak ve vicdandır. Bu temel unsurların giderek zayıflaması ve yitirilmesi ile yerine liyakatsizlik, sorumluluktan kaçınma ve ahlaki yozlaşmanın geçmesi kaçınılmaz bir durumdur. Kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet olayları, hukuksal sistemin zayıflığı, yetkililerin sorumluluk almaktan kaçınması ve eğitim sisteminin işlevsizleşmesi, öz değerlerin unutulması toplumsal çöküşün en belirgin göstergeleridir.
Bir toplumda liyakat esastır. Kritik konumlara gelen kişilerde ehliyet ve sorumluluk bilincinin yüksek olması liyakatin göstergesidir. Liyakat yerine sadakat ve bağlantılar ön plana çıktığında, adalet mekanizması işlememeye başlar. Yetkililer, sorumluluk almak yerine başarısızlıklarını gizlemeye, hatalarını örtbas etmeye çalışır. Bunun sonuçlarını da kadın cinayetlerinde, çocuk istismarlarında ve hukuksuzluk vakalarında görmek ise kaçınılmazdır. Gerçek adaletin sağlanmaması, suçluların hak ettikleri cezaları almamaları, toplumda güvensizlik ortamı oluşturmaktadır.
Toplumsal ahlak, bireylerin ve kurumların vicdan muhakemesi yapabilmesine dayanır. Ancak günümüzde ahlaki çöküş, empati yoksunluğu ve vicdansızlık giderek artmaktadır. Suç karşısında sessiz kalmak, bireylerin sadece kendi hayatlarına odaklanması ve "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışı, toplumu çürütmektedir.
Bir milletin geleceğini belirleyen en önemli unsur eğitimdir. Sorgulamayan ve araştırmayan bireylerin oluşturdukları toplumda; adalet, özgürlük ve eşitlik kavramları giderek silikleşmektedir.
Çocuklar erken yaşlardan itibaren niteliksiz bir eğitimle yetiştirildiğinde, ilerleyen yıllarda toplumun temelleri çöküşe sürüklenmektedir. Eğitimde liyakatsiz yöneticilerin atanması, ezberci sistemin devam etmesi ve eleştirel düşüncenin bastırılması, bireylerin bilinçsiz ve tepkisiz hale gelmesine neden olmaktadır. Tam da burada ilköğretim 5. sınıflar itibariyle uygulanmaya başlanan, araştırmaya, keşfe ve buluş yöntemine dayalı proje ödevlerinin de sisteme dahil edilmesini çok anlamlı ve olumlu bulduğumu da belirtmek isterim. Bu sistem ile yerleşmiş olan ezbercilik sistemi etkisiz hale getirilebilir. Tabi ki süreklilik ve diğer faydalı sistemler ile desteklenmelidir. Mantıksal sorgulamanın, özgüvenin, özenli eleştirinin, yaratıcı düşüncenin arttırılması gibi eğitim sistemini ileriye taşıyacak sistemlerin dahil edilmesi ve sürekliliklerinin sağlaması gerekir.
IQ (Bilişsel Zekâ) yüksekliğine o kadar takıldık ki EQ (Duygusal Zekâ) ve diğer zekâ türlerini umursamaz olduk. Hâlbuki empatiden yoksun yüksek bilişsel zekaya sahip bir bireyde; toplum olarak öz, ahlak, adalet ve vicdan gibi temel değerlerin yozlaşması da eklenince zeki ama tehlikeli insan tipolojisi ortaya çıkmaktadır. Buluş sistemine ilave Çoklu Zekâ Kuramı, P4C (Çocuklarla ve Topluluklarla Felsefe), Yaratıcı Drama gibi birçok eğitim sistemi, eğitim sisteminin içinde gerçekten aktif ve süreklilik halinde bir arada sunulmalıdır.
Tam olarak bu noktada gerekli düzenlemeler ile tedbir alınmazsa “kısır döngü” dediğimiz döngünün tam ortasında kalmak gibi bir durum ile karşı karşıya kalabiliriz.
Son Olarak;
Toplum olarak özümüzden uzaklaşırsak, vicdanımızı kaybedersek, geleceğimizi de kaybederiz. Eğer bu yozlaşmanın önüne geçmezsek, gelecekte daha büyük bir toplumsal yıkımla karşı karşıya kalacağız.