“Şüphesiz dinlerini parça parça edip grup grup olan şu kimseler; sen hiçbir şekil ve davranışça onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah’adır. Sonra Allah, onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir.” (En’âm/159)
Son Elçi Saygıdeğer Sevgili Muhammed’e (a.s) hitap edilmekle beraber onun şahsında tüm inananların muhatap alındığı En’âm/159-160. ayetlerde,
* Önce dini birliği bozanlarkınanmakta,
* Sonra da insanların bu dünyadan ahrete getirdiklerine karşılık Rablerinden alacakları ödül ve cezaların ölçüsünden söz edilmektedir.
En’âm/159. ayet, gelecekte olacaklar için bir uyarı mesajıdır. Çünkü burada konu edilen tefrikacılar /ikilik çıkaranlar, geçmişte ayrılığa düşüp birbirini sapık ilan eden Hıristiyanlar ve Yahudiler değildir.
- Burada, kimi Müslüman geçinenlerin mezhep mezhep, tarikat tarikat, cemaat cemaat ayrılacakları;
- Her birinin hakk dinden ayrı bir takım inanç ve amel /eylem şekli oluşturacakları ve
- Birbirlerinden kopacakları bildirilmekte;
* Müminlerin ise bu duruma karşı uyanık olmaları istenmektedir.[1]
Aynı uyarı Rum suresinde de görülmektedir:
“Kalben O’na yönelenler olarak, Allah’ın koruması altına girin, salâtı ikame edin (malî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun),ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–” (Rum/31, 32)
Rabbimiz, Kur’an’da, dinin kaynağında bildirilen ilkelerin tümünü almayıp işine geleni almak ve helâl-haram konusunda Allah’a iftira etmek suretiyle insanların, dini, parça parça etmelerine birçok örnek vermiştir:
“Ve hani Biz, sizin kesin sözünüzü almıştık: “Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” Sonra siz, tanıklık ederek ikrar verdiniz. Sonra, siz, işte o kimselersiniz; kendi kendinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar size esir olarak gelirlerse de onlar için fidye/kurtarmalık almaya çalışırsınız. Hâlbuki o; onların çıkarılmaları, size harâmlaştırılmıştır. Peki, sizKitab’ınbir bölümüne inanıp da bir bölümüne inanmıyor musunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvâlıktan başka nedir? Kıyamet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan bilgisiz, duyarsız değildir.” (Bakara/84,85)
“Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman; onlar, “Biz, kendimize indirilene iman ederiz” dediler. Ve onlar, Allah’ın indirdiği, kendilerinin beraberindeki olan şeyi doğrulayan bir hak olmasına rağmen, kendilerine indirilenlerden ötesini bilerek reddedip atıyorlar. De ki: “Peki eğer müminler idiyseniz, niçin daha önce Allah’ın elçilerini öldürüyorsunuz?”(Bakara/91)
Oysa dinin kaynağı tektir ve o da Allah’ın vahyidir.
- Dolayısıyla dindeayrılığa düşülmemeli,
- Din adına daima içinde tefrika, ihtilaf olmayan Allah’ın vahyi olan Kur’an’a müracaat edilmelidir.
“Allah, dinden Nuh’a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini, hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah, dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar.” (Şûrâ/13)
“Ey iman etmiş kimseler! Allah’ın ve Elçisi’nin iki eli arasında öne geçmeyin /dinde kendi görüşlerinizi öne çıkarmayın. Ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.” (Hucurât/1)
“Ey iman etmiş kimseler! Allah’a itaat edin, Elçi’ye ve sizden olan emir sahiplerine /anayöneticiye itaat edin. Sonra, eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi’ye havale edin. Bu, daha iyidir ve en uygun çözümü bulmak bakımından daha güzeldir.” (Nisâ/59)
Dinin asıl kaynağından sapıldığında tefrika /bölünme, ayrılık kaçınılmazdır.
Bilindiği üzere, dinimizdeki ihtilafların /ayrılıkların pek çoğu, Allah’ın Elçisi Muhammed’e (a.s) nispet edilen ve hadis, sünnet diye adlandırılan haberlerden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki Rabbimiz, En’âm/159. ayetteki “sen hiçbir şeyce onlardan değilsin”ifadesiyle Elçi Muhammed’i (a.s) tefrika/bölünmenedeni olmaktan uzak tutmakta, onu bu pisliklerden aklamaktadır. O hâlde dindar kişilerin de ilk günden beri “aynı” olan ve bugün de “aynı”lığı devam eden Gerçek Din’i içeren Kur’an’a uymaları, onda parçalanmalara yol açıp bölük bölük olanların yoluna uymamaları gerekmektedir. Aksi takdirde -ayette bildirildiği gibi- “... şüphesiz onların işi Allah’adır”; yani onlar hakkındaki hüküm Allah tarafından verilecektir:
“Şüphesiz o iman etmiş kimseler, Yahudi olmuş kimseler, Sabiîler /doğal dindarlar, Hıristiyanlar, Mecusiler ve eş koşmuş olanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü bunların arasını ayıracaktır. Şüphesiz Allah, her şeye en iyi tanıktır.” (Hacc/17)
Gerçek Din’in temel ilkeleri şunlardır:
(1) Kâinatın tek ilâhı ve rabbi Yüce Allah’tır.
(2) Sıfatlarında, güç ve kudretinde kimse O’nun dengi ve ortağı tutulamaz.
(3) Tüm insanların dünyada yaptıklarının hesabını vereceği bir başka âlem kurulacaktır.[2]
2. Dinsel, Düşünsel veya Siyasal Birliğin Parçalanması Tefrikadır
Sözlükte “ayırma, ayırt etme, parçalama; dağılma, parçalanmışlık” anlamlarındaki tefrika söcüğü, kavram olarak “belirli bir dinsel, düşünsel veya siyasal birliğe sahip insan topluluklarının bölünüp parçalanmasını, fırkalara ayrılmasını” ifade eder. Tefrikanın karşıtı vahdet/birliktir. Tefrika, “görüş ayrılığına düşme” anlamına gelen ihtilâf sözcüğüile yakından ilişkilidir. İhtilâf bazı durumlarda tefrika ile eş anlamlı gibi kullanılsa da genelde fikir ayrılıklarını belirtir.
Dinsel yorumlarda ortaya çıkan görüş farklılığı derinleşerek sosyal ve siyasal parçalanmalara yol açabilir; bunun aksine sosyal ve siyasal çekişmeler şiddetlenip dini yorumlamada kalıcı ihtilâflara ve ayrışmalara götürebilir. Naslarda dinin aslî yapısını ve milletin bütünlüğünü bozacak her türlü parçalanma yasaklanmakla birlikte en tehlikeli olanı, geçmiş milletlerde görüldüğü gibi fikrî ve siyasî bölünmelerin dinde kalıcı fırkalaşmalara, bunun da dinî metinlerin ve hükümlerin tahrifine /aslının bozulmasına yol açmasıdır.
Dinde tefrika ve ihtilâfın nedeni,
- Vahiyle gelen bilgilere muhalefet edip
- Nefsanî (şeytani) arzulara uyma ve
- Taşkınlık yapma (bağy) şeklinde ifade edilir (bkz. Bakara/90, 213; Âl-i İmrân/19; Şûrâ/14).[3]
Kur’an’da tefrika sözcüğünün türevleri hem sözlük hem kavram anlamında birçok ayette geçmektedir (örneğin bkz. Âl-i İmrân/105; Şûrâ/14; Beyyine/4). Ayrıca ihtilâf kavramı yanında “nizâ‘” kökünün türevleri de benzer anlamda kullanılır (bkz. Âl-i İmrân/152; Enfâl/46; Tâ-Hâ/62).
- Kur’an’da insanların tek bir topluluk (ümmet) halinde iken inanç ayrılığına düştükleri (Bakara/213),
- Özellikle Kitap Ehli’nin kendilerine ilim geldikten sonra nefsanî arzularına uyarak hak yoldan saptığı (Bakara/253; Âl-i İmrân/19; Câsiye/17) belirtilir.
- Parçalanıp bölünmenin dinî tebliğin ortadan kalkmasına yol açacağı ifade edilerek geçmiş ümmetlerden örnekler verilir (bkz. Rûm/32; Âl-i İmrân/105; En‘âm/159).
- İsrâiloğulları’nın dinleri konusunda ayrılığa düşmelerini eleştiren ifadelerin ardından, “Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık; sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma” (Câsiye/18; ayrıca bkz. Mâide/48) buyrulur.
- Başka bir ayette, “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanıp bölünmeyin” (Âl-i İmrân/103) buyrularak Müslümanların, Allah’ın dini konusunda Kur’an’asarılmaları ve Kur’an’daki Allah’ın buyrukları altında toplanmaları emredilmektedir (bkz. el-En‘âm/153; Enbiyâ/92; Mü’minûn/52).
Üzerinde birleşilmesi gereken hususlar inanç esasları ve amelî hayatın temel kurallarıyla ilgili hükümlerden oluşur; bunlar Kur’an’da “hak din, hudûdullah, Allah’ın hükmü, şeriat” ifadeleriyle ifade edilir.
* Kur’an’da toplumun inanç, ahlâk ve davranış esasları ortaya konmuştur (Bakara/285; En‘âm/149-153; İsrâ/23-39).
* Müminlerin kardeş olduğu dile getirilirken (Hucurât/10),
* Tevhit inancı ve din ilkeleri konusunda ayrılığa düşülmemesi, siyasal birliğin ve barışın korunmasıistenir (Enfâl/46).
* Müminlerden iki grubun birbiriyle savaşması durumunda aralarında barışın oluşturulması, aksi halde haksızlıkta direnip barışa yanaşmayan tarafla Allah’ın emrine boyun eğinceye kadar savaşılması emredilir (Hucurât/9).[4]
İnsanlar yaratılışları gereği birlikte yaşamaya muhtaçtır. Hayatın zorluklarının aşılması, huzur ve güvenliğin sağlanması ancak toplu halde barış içinde yaşamakla mümkündür.
- İslâmiyet, insanlar arasındaki farklılıkları tanışma ve dostluğa vesile olarak görür; tek üstünlük ölçüsünün yalnız Allah’a karşı duyulan derin saygı (takvâ) olduğunu bildirir (Rûm/22; Hucurât/13).
- Kur’an’da, “Takvâ ve iyilik üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın” (Mâide/2) buyrulur.
- Hak dini içeren Kur’an’dan uzaklaşılması, Müslümanların birliğinin parçalanması veya buna alet olunması şiddetle kınanır (Tevbe/107-108).
- Diğer bir ayette toplumun fırkalara ayrılıp birbirine düşürülmesi Allah’ın gönderdiği azap çeşitleri arasında sayılırken (En‘âm/65) bir hadiste de, “Birlik olmakta rahmet, tefrikada azap vardır” buyrulur (Müsned, c.IV, s.375).
- Ailede, toplumda, sosyal ve ekonomik kuruluşlarda tefrikadan sakındırılırken Allah’a, Elçisi’ne ve Müslüman yöneticiye itaat edilmesi, ihtilâf çıkması durumunda Allah’ın hükümlerini içeren Kur’an’a başvurulması emredilir (Nisâ/59, 65, 69).
- Anlaşmazlığa düşüp mücadele ve savaş yoluna gidilmesinin parçalanmaya ve yıkıcı sonuçlara yol açacağı uyarısında bulunulur; bunun yerine barışın tercih edilmesi ve Allah’ın hükümlerine göre karar verecek bir hakeme başvurulması öğütlenir (bkz. Nisâ/35).[5]
3. Kur’an, Dinde Tefrikayı Yasaklar
“Dinlerini parça parça edip grup grup olan şu kimseler (inne’llezîne ferrakû dînehüm)...” (En’âm/159)
Bu ayet, dinlerini parçalayanları ele almaktadır. Bunun anlamı kendi dinlerinde tefrika/ikilik oluşturup, dinin, inanç sisteminin bütünlüğünü bozmaktır. Din,
- İnsanları belli bir inanç çerçevesinde birleştirip
- Tevhit inancını,
- Davranış bütünlüğünü ve
- Düşünsel beraberliği kurmak için
- Yüce Allah tarafından Elçilerine vahiyler halinde gönderilmiştir.
Parçalanmayı ve bölünmeyi din alanına sokmak, dine yapılacak en büyük ihanettir.[6]
Burada şu soruyu sormakta yarar vardır:
İnsanlar, niçin dinlerinde tefrikaya /bölünmeye düşerler, dinlerini parça parça ederler?
Bu soruya Kur’an’dan birkaç ayetle cevap verilebilir.
( a ) Öz Benlikleriyle, Aklıselim İle Allah’a Yönelmemek
Rûm/ 31. ayeti şöyledir:
“Kalben O’na (Allah’a) yönelenler olarak, Allah’ın koruması altına giriniz, salâtı ikame edin (malî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun), ortak koşanlardan da olmayınız!)
Beyindeki potansiyel selim aklı işletmeden, onu selimleştirerek aklıselim sahibi olmadan Allah’a yönelmek, dinde tefrika meydana getirecektir. Onun içindir ki,
- Önce “Allah’a yöneliniz!”;
- Sonra “müşriklerden olmayınız!” emri verilmektedir.
Bu ayetin ardından Rûm/32’de, sakın “Dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın” buyruğu gelmektedir.
Kişi, aklıselimi, özbenliği ile Allah’a yönelince önce şirkten, ardından da dinini parçalayan olmaktan kurtulmuş olacaktır.
( b ) Allah’ın Yolundan Başka Yollara Uymak
En‘âm/ 151-153. ayetlerinde “Allah’a giden yolu oluşturan haklar veya yasaklar” şöyle açıklanmaktadır:
“Allah’a şirk koşmamak, anne babaya iyilik etmek, açlık korkusuyla çocukları öldürmemek, toplumun ahlâkını bozmamak için gizli-açık kötülüklerden sakınmak, haksız yere bir cana kıymamak, yetimin malına kötü niyetle yaklaşmak, tartı ve ölçüde âdil olmak, konuşunca doğruyu söylemek, Allah’a verilen sözü yerine getirmek” vb.
Bu yolun dışındaki yollara tâbi olmak, insanı Allah’ın yolundan ayıracak; aklıselim, mantıklı düşünme ve takvanın yolundan sapmak ise dinde tefrikaya düşmenin nedeni olacaktır.
( c ) Kitabın Bir Kısmına İnanıp Bir Kısmına İnanmamak
Bu konu ayetlerde şöyle yer alıyor:
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” (Bakara/ 85)
“Kendilerine ‘Allah’ın indirdiğine iman ediniz’ denilince: ‘Biz sadece bize indirilene inanırız’ derler ve ondan başkasını inkâr ederler” (Bakara/91).
Dinde tefrika, bölünmüşlük, o dinin kaynağını oluşturan kitabın hükümleri konusundaki bölünmüşlük, onun bütününe olan imandaki parçalanmadan kaynaklanmaktadır.
( d ) Dinde Gelişigüzel Fetva Vermek
“Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah’a yalan uydurmak için, “Şu helaldir, şu haramdır” demeyin. Şüphesiz Allah’a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar.” (Nahl/116)
Helâl ve haram denince din alanına girilmiş oluyor. Herkes bildiği ve bilmediği konularda konuşursa, dindar sayısı kadar ortaya din, mezhep, tarikat, cemaat çıkar ve din, ilâhîlik özelliğini yitirir. Dinin kaynağı Kur’an bir tarafa atılır, insanların görüşleri öne çıkar ve böylecedinde tefrika/bölünmebaşlar.[7]
Bunu önlemek için Kur’an bazı mesajlar vermektedir.
Örneğin, Nahl/43. ayeti bununla ilgilidir ve şöyledir:
“Eğer bilmiyorsanız, Kur’an’ı bilenlere sorunuz”.
Kendi fetvalarını, görüş ve felsefelerini, Kur’an ve Allah’ın Elçisi’nin uygulamalarının önüne geçirince dinde tefrika başlar:
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Elçisi’nin önüne geçmeyiniz” (Hucurât/1).
“Allah’a ve ahrete gerçekten inanıyorsanız, tartışmaya düştüğünüz konuyu Allah’a ve Elçisi’ne götürünüz” (Nisâ/59).
Dinî meselelerde birlik ve beraberliğe ulaşabilmek için bu ayetlerin emrettikleri yerine getirilmelidir. Aksi takdirde, Rûm/ 32. ayetinde olduğu gibi, “Her fırka, kendilerinde olanla böbürlenecektir.” Her böbürlenen grup, kendine özgü bir din oluşturmuş olacak, dinde büyük bir bilgisizlik ve saygısızlıkla bölünmeler başlayacaktır. O zaman,
“Dini ayakta tutunuz ve onda ayrılığa düşmeyiniz!” (Şûrâ/13) buyruğu boşta kalacak, bu durum, Allah’ın İütfunun kesilmesine neden olacaktır.[8]
Şimdi En’âm/159. ayetin kalan diğer bölümlerine bakalım:
“Gruplara ayrılanlar...”
Tefrikanın istediği en büyük kurban, dinî konulardaki birlik ve beraberliğin ortadan kaldırılmasıdr. Tefrikayı besleyen en büyük gıda da gruplara ayrılmak ve o grupların birbirleriyle tartışmalarıdır. Dinde tefrikaya düşüp gruplara ayrılmak kolay başlar, ama geri dönüşü çok zor olur. Bu gruplar Kur’an’ın mesajının en iyi temsilcisi olduklarını iddia ederler.
“Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.”
Ayetin bu bölümünü Muhammed Esed’in meâli ile daha anlaşılır buluyoruz: “Onlar için yapabileceğin hiçbir şey yoktur.” Muhammed Esed’in meâli ile dinde tefrika ve bölünüp gruplaşmaya çare bulmanın çok zor olduğu düşüncesine ulaşıyoruz.[9]
Hiçbir şey yapılamayacak olanlar kimlerdir?
Ayetin bu bölümünü Allah’ın Elçisi Muhammed’e (a.s) tahsis edersek, ilk bakışta leste sözcüğündeki tâ harfi, doğrudan Elçi Muhammed’i (saygı, sevgi ona) muhatap almaktadır. O zaman dinlerini parçalayıp gruplar haline gelenler, Yahudi ve Hıristiyanlardır. Onlar kendi inanç ve anlayışlarında kaldıkları sürece yapılacak bir şeyin olmadığı vurgulanmaktadır. Muhammed Esed’in meâlinin haklı olduğunu ayetin devamı ispatlamaktadır. Bu yoruma ilaveten ayete: “Sen, onlardan sorumlu değilsin” anlamı da verilebilir.
“Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.”
Demek ki senin onlar için yapacak hiçbir şeyin yoktur; yani onlar için hiçbir şey yapamazsın, çünkü onların işi Allah’a kalmıştır. Beşeri anlamda onların bu dinde tefrika yaratıp grup haline gelmeleri, çözümü olmayan bir durumdur.
“Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.”
Ayetin bu kısmında, inkârcıların yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağı; tefrikaları, grupçuluk yapıp Allah’ın dinini incitmeleri, dünyada süslü gördükleri bu eylemlerinin ne kadar tiksindirici olduğunun önlerine konup kendilerine gösterileceği bildirilmektedir.
Dinî eğitim açısından da buradan şu sonucu çıkarıyoruz:
Din eğitiminin ana sorunlarından biri, belki de en önemlisi, dini parçalamayı ve bu konuda gruplara ayrılmayı önlemektir. Din adına gruplaşıp birbirini tekfir etmenin (kâfir saymanın) çok tehlikeli olduğunu insanlara anlatarak, din alanına gereken saygınlığı kazandırmaktır. Elçi Muhammed’in (a.s) yapabileceği bir şeyin olmadığı bir duruma düşmeden,
- Önce gerekli tedbirlerin alınması,
- Din adına bilenlerin konuşması,
- Dinin, ilahi kaynağı olan Kur’an’dan insanlara anlatılması, din öğretimi ve eğitimininde yapılması gereken işlerdir.[10]
Toplumlar gerçek anlamda İslam’ı, Kur’an’dan Kur’anca öğrenen din bilginlerini yetiştirirlerse, ülkemizin de İslâm dünyasının da geleceği aydınlık olacaktır.
4. Gerçeğin Kanıtlarına Rağmen Tefrikaya, İhtilafa Düşmek
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi de olmayın. İşte bunlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı, birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Artık yüzleri kararan kimselere: “Siz inandıktan sonra yeniden kâfir mi oldunuz? Öyleyse, küfretmenizden dolayı tadın cezayı!” Yüzleri ağarankimseler de, biliniz ki, Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır.” (Âl-i İmran/105-107)
Kur’an’da (burada olduğu gibi) değişik konularda yasaklar konulduğuna hep tanık oluyoruz. Şimdi Kur’an ayetlerinde bu yasakların neler olduğuna bakabiliriz:
Ayette, “O kimseler gibi de olmayın” buyrulmuş, ardından da onların hangi davranışlara sahip oldukları açıklanmıştır.
(a) Tefrika ve ihtilafa düşenler gibi olmayın
Yüce Allah, Âl-i İmran/105’te, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf edip ayrılığa düşenler gibi olmayın” emrini vererek, hakikatin kanıtlarının gelmesine rağmen ihtilaf edip tefrikaya düşenlere benzemekten olmayı yasaklamaktadır.
(b) Şüphecilerden olmayın
“Hak, Rabbindendir. O hâlde, şüpheye düşenlerden olma sakın!” (Bakara/147) Bu ayette, Allah’tan gelenin hak olduğu konusunda kuşku duymak yasaklanmaktadır.
(c) Müşriklerden olmayın
“Müşriklerden olmayın” Rûm/31’de, Allah’a ortak koşanlardan olmak yasaklanmaktadır.
(d) Cahillerden olmayın
En’âm suresinde eğitim olgusuna dikkat çekilerek şöyle buyrulmaktadır: “Ve eğer onların mesafeli durmaları sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içinde bir delik, ya da gökte bir merdiven ara da onlara bir alâmet/gösterge getir! Allah dileseydi, kesinlikle onları doğru yol kılavuzu üzerinde toplardı. O hâlde sakın cahillerden olma!” (En’âm/35)
İnsanların hakikatten, imandan yüz çevirmeleri din bilginlerine ve din hizmetlilerine ağır gelmemeli, bu duruma aldırmadan görevlerini sürdürmelidirler. Çünkü hidayeti verecek olan Allah’tır. Yüce Allah, aksi şekilde davranan kimseyi cahil olarak nitelendirmektedir. Elçi Muhammed (a.s) de, bu şekilde davranmaktan nehyedilmektedir.
(e) Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan olmayın
“Artık, sana indirdiğimiz şeylerin bir kısmına dair kesin, yeterli bilgin yok idiyse, hemen senden önce kitap öğrenip öğreten kimselere sor! Ant olsun ki sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde sakın şüphe edenlerden olma! Sakın Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden olursun.” (Yûnus/94-95)
Allah, kâfir olmak şöyle dursun, kâfirlere arka çıkmayı bile yasaklamaktadır: “Ve sen Kitap’ın sana vahyedileceğini /indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; arka çıkma/ yardımcı olma.” (Kasas/86)
(g) İnkâr edenlerin ilki olmayın
“Sizinle beraber olan Kur’an’a muhalif olmayan şeyleri doğrulayıcı olarak indirdiğimKur’an’a iman edin; onun hak kitap olduğunu bilerek reddedenlerin ilki siz olmayın. Benim ayetlerimi çok az bir bedelle satmayın. Ve sadece Benim korumam altına giriniz.” (Bakara/41)
(h) İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın
“Ey iman etmiş kimseler! Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin! Vahye kulak asmadıkları hâlde “İşittik/vahye kulak verdik” diyenler gibi de olmayın!” (Enfâl/20-21)
(k) Kâfirler gibi olmayın
“Çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah yoluna engel koyan kimseler gibi de olmayın. Ve Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.” (Enfâl/47) Bu ayette, kâfirlerin bazı eylemleri sıralanmakta ve bu eylemlerden kaçınma ve kâfirler gibi davranma yasaklanmaktadır.
(l) Allah’ı unutanlar gibi olmayın
“Ey inanmış olan kişiler! Allah’ın koruması altına girin; her kişi yarın için ne hazırladığına bir baksın. Ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, işlediklerinize haberdardır. Ve Allah’ı umursamayan kimseler gibi olmayın: Böylece Allah, onlara kendilerini umursatmaz. İşte onlar, yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir.”
(m) Allah’ın Elçisine eziyet etmeyin
“Ey iman etmiş kişiler! Sizler Musa’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. İşte, Allah Musa’yı, eziyet edenlerin söylediklerinden temize çıkardı. Ve o, Allah katında mevki sahibi/değerli biri idi.” (Ahzâb/69)
(n) İpliğini sağlamca büktükten sonra bozan kadın gibi olmayın
“Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadın gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size kesinlikle açıklayacaktır.” (Nahl/92)
Görüldüğü gibi Yüce Allah, ihtilafa düşüp tefrikaya sapan, Allah’ı unutanlar, şirk koşan, Allah’ın Elçisi’ne eziyet eden, Allah’ın ayetlerini yalanlayan, cahillik eden, şüphe eden, kâfir olan, kâfirlere arka çıkan, dinlemediği halde dinledim diyen, antlaşmasını bozan gibi olmaktan nehyederken, üçüncü şahıslardan örnekler vererek eğitimde farklı bir yöntem izlemekte; böylece de eğitim konusunda din hizmetlilerine yol göstermektedir.[11]
Burada (Merhum) Mehmet Âkif’in şu beytini anımsayalım:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Bir milletin arasına bölücülük /tefrika girmediği sürece düşman giremez. Milletin bireyleri aklıselim ile aynı düşünceyle hareket ettiği takdirde, o milleti silahla sindirmek, yok etmek asla mümkün değildir. Birlikte rahmet ve bereket, ayrılıkta zahmet ve yıkım vardır. Dinin aslı varken uydurulan dine uymak felaket getirir. Atatürk bu konuda ne güzel söylemiştir:
“Gerçek İslamiyet’ten uzaklaşanlar kendilerini düşmanlarının ayakları altında bulurlar.” [12]
Kaynakça
[1], [2] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015), c.396-398.
[3], [4], [5] Tuncay BAŞOĞLU, “TEFRİKA” TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2011, c.40, s.279, 280.
[6], [7], [8] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.7, s.31; 32-33.
[9] Muhammed ESED, Kur’an Mesajı meal-tefsir, (Türkçeye Çevirenler: Cahit KOYTAK-Ahmet ERTÜRK), İstanbul, 1996, İşaret Yayınları, c.1, s.265.
[10] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.7, s.34.
[11] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.4, s.293-295.
[12] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1989, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, cilt: II, s.139.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sedat ŞENERMEN
Kur’an’da mezhep var mı?
“Şüphesiz dinlerini parça parça edip grup grup olan şu kimseler; sen hiçbir şekil ve davranışça onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah’adır. Sonra Allah, onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir.” (En’âm/159)
I-/1. Allah, İnanç Birliğinin Bozulmasını Yasaklıyor
Son Elçi Saygıdeğer Sevgili Muhammed’e (a.s) hitap edilmekle beraber onun şahsında tüm inananların muhatap alındığı En’âm/159-160. ayetlerde,
* Önce dini birliği bozanlar kınanmakta,
* Sonra da insanların bu dünyadan ahrete getirdiklerine karşılık Rablerinden alacakları ödül ve cezaların ölçüsünden söz edilmektedir.
En’âm/159. ayet, gelecekte olacaklar için bir uyarı mesajıdır. Çünkü burada konu edilen tefrikacılar /ikilik çıkaranlar, geçmişte ayrılığa düşüp birbirini sapık ilan eden Hıristiyanlar ve Yahudiler değildir.
- Burada, kimi Müslüman geçinenlerin mezhep mezhep, tarikat tarikat, cemaat cemaat ayrılacakları;
- Her birinin hakk dinden ayrı bir takım inanç ve amel /eylem şekli oluşturacakları ve
- Birbirlerinden kopacakları bildirilmekte;
* Müminlerin ise bu duruma karşı uyanık olmaları istenmektedir.[1]
Aynı uyarı Rum suresinde de görülmektedir:
“Kalben O’na yönelenler olarak, Allah’ın koruması altına girin, salâtı ikame edin (malî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun), ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–” (Rum/31, 32)
Rabbimiz, Kur’an’da, dinin kaynağında bildirilen ilkelerin tümünü almayıp işine geleni almak ve helâl-haram konusunda Allah’a iftira etmek suretiyle insanların, dini, parça parça etmelerine birçok örnek vermiştir:
“Ve hani Biz, sizin kesin sözünüzü almıştık: “Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” Sonra siz, tanıklık ederek ikrar verdiniz. Sonra, siz, işte o kimselersiniz; kendi kendinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar size esir olarak gelirlerse de onlar için fidye/kurtarmalık almaya çalışırsınız. Hâlbuki o; onların çıkarılmaları, size harâmlaştırılmıştır. Peki, siz Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümüne inanmıyor musunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvâlıktan başka nedir? Kıyamet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan bilgisiz, duyarsız değildir.” (Bakara/84,85)
“Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman; onlar, “Biz, kendimize indirilene iman ederiz” dediler. Ve onlar, Allah’ın indirdiği, kendilerinin beraberindeki olan şeyi doğrulayan bir hak olmasına rağmen, kendilerine indirilenlerden ötesini bilerek reddedip atıyorlar. De ki: “Peki eğer müminler idiyseniz, niçin daha önce Allah’ın elçilerini öldürüyorsunuz?” (Bakara/91)
Oysa dinin kaynağı tektir ve o da Allah’ın vahyidir.
- Dolayısıyla dinde ayrılığa düşülmemeli,
- Din adına daima içinde tefrika, ihtilaf olmayan Allah’ın vahyi olan Kur’an’a müracaat edilmelidir.
“Allah, dinden Nuh’a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini, hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah, dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar.” (Şûrâ/13)
“Ey iman etmiş kimseler! Allah’ın ve Elçisi’nin iki eli arasında öne geçmeyin /dinde kendi görüşlerinizi öne çıkarmayın. Ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.” (Hucurât/1)
“Ey iman etmiş kimseler! Allah’a itaat edin, Elçi’ye ve sizden olan emir sahiplerine /anayöneticiye itaat edin. Sonra, eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi’ye havale edin. Bu, daha iyidir ve en uygun çözümü bulmak bakımından daha güzeldir.” (Nisâ/59)
Dinin asıl kaynağından sapıldığında tefrika /bölünme, ayrılık kaçınılmazdır.
Bilindiği üzere, dinimizdeki ihtilafların /ayrılıkların pek çoğu, Allah’ın Elçisi Muhammed’e (a.s) nispet edilen ve hadis, sünnet diye adlandırılan haberlerden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki Rabbimiz, En’âm/159. ayetteki “sen hiçbir şeyce onlardan değilsin” ifadesiyle Elçi Muhammed’i (a.s) tefrika/bölünme nedeni olmaktan uzak tutmakta, onu bu pisliklerden aklamaktadır. O hâlde dindar kişilerin de ilk günden beri “aynı” olan ve bugün de “aynı”lığı devam eden Gerçek Din’i içeren Kur’an’a uymaları, onda parçalanmalara yol açıp bölük bölük olanların yoluna uymamaları gerekmektedir. Aksi takdirde -ayette bildirildiği gibi- “... şüphesiz onların işi Allah’adır”; yani onlar hakkındaki hüküm Allah tarafından verilecektir:
“Şüphesiz o iman etmiş kimseler, Yahudi olmuş kimseler, Sabiîler /doğal dindarlar, Hıristiyanlar, Mecusiler ve eş koşmuş olanlar; şüphesiz Allah, kıyamet günü bunların arasını ayıracaktır. Şüphesiz Allah, her şeye en iyi tanıktır.” (Hacc/17)
Gerçek Din’in temel ilkeleri şunlardır:
(1) Kâinatın tek ilâhı ve rabbi Yüce Allah’tır.
(2) Sıfatlarında, güç ve kudretinde kimse O’nun dengi ve ortağı tutulamaz.
(3) Tüm insanların dünyada yaptıklarının hesabını vereceği bir başka âlem kurulacaktır.[2]
2. Dinsel, Düşünsel veya Siyasal Birliğin Parçalanması Tefrikadır
Sözlükte “ayırma, ayırt etme, parçalama; dağılma, parçalanmışlık” anlamlarındaki tefrika söcüğü, kavram olarak “belirli bir dinsel, düşünsel veya siyasal birliğe sahip insan topluluklarının bölünüp parçalanmasını, fırkalara ayrılmasını” ifade eder. Tefrikanın karşıtı vahdet/birliktir. Tefrika, “görüş ayrılığına düşme” anlamına gelen ihtilâf sözcüğü ile yakından ilişkilidir. İhtilâf bazı durumlarda tefrika ile eş anlamlı gibi kullanılsa da genelde fikir ayrılıklarını belirtir.
Dinsel yorumlarda ortaya çıkan görüş farklılığı derinleşerek sosyal ve siyasal parçalanmalara yol açabilir; bunun aksine sosyal ve siyasal çekişmeler şiddetlenip dini yorumlamada kalıcı ihtilâflara ve ayrışmalara götürebilir. Naslarda dinin aslî yapısını ve milletin bütünlüğünü bozacak her türlü parçalanma yasaklanmakla birlikte en tehlikeli olanı, geçmiş milletlerde görüldüğü gibi fikrî ve siyasî bölünmelerin dinde kalıcı fırkalaşmalara, bunun da dinî metinlerin ve hükümlerin tahrifine /aslının bozulmasına yol açmasıdır.
Dinde tefrika ve ihtilâfın nedeni,
- Vahiyle gelen bilgilere muhalefet edip
- Nefsanî (şeytani) arzulara uyma ve
- Taşkınlık yapma (bağy) şeklinde ifade edilir (bkz. Bakara/90, 213; Âl-i İmrân/19; Şûrâ/14).[3]
Kur’an’da tefrika sözcüğünün türevleri hem sözlük hem kavram anlamında birçok ayette geçmektedir (örneğin bkz. Âl-i İmrân/105; Şûrâ/14; Beyyine/4). Ayrıca ihtilâf kavramı yanında “nizâ‘” kökünün türevleri de benzer anlamda kullanılır (bkz. Âl-i İmrân/152; Enfâl/46; Tâ-Hâ/62).
- Kur’an’da insanların tek bir topluluk (ümmet) halinde iken inanç ayrılığına düştükleri (Bakara/213),
- Özellikle Kitap Ehli’nin kendilerine ilim geldikten sonra nefsanî arzularına uyarak hak yoldan saptığı (Bakara/253; Âl-i İmrân/19; Câsiye/17) belirtilir.
- Parçalanıp bölünmenin dinî tebliğin ortadan kalkmasına yol açacağı ifade edilerek geçmiş ümmetlerden örnekler verilir (bkz. Rûm/32; Âl-i İmrân/105; En‘âm/159).
- İsrâiloğulları’nın dinleri konusunda ayrılığa düşmelerini eleştiren ifadelerin ardından, “Sonra da seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık; sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma” (Câsiye/18; ayrıca bkz. Mâide/48) buyrulur.
- Başka bir ayette, “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanıp bölünmeyin” (Âl-i İmrân/103) buyrularak Müslümanların, Allah’ın dini konusunda Kur’an’a sarılmaları ve Kur’an’daki Allah’ın buyrukları altında toplanmaları emredilmektedir (bkz. el-En‘âm/153; Enbiyâ/92; Mü’minûn/52).
Üzerinde birleşilmesi gereken hususlar inanç esasları ve amelî hayatın temel kurallarıyla ilgili hükümlerden oluşur; bunlar Kur’an’da “hak din, hudûdullah, Allah’ın hükmü, şeriat” ifadeleriyle ifade edilir.
* Kur’an’da toplumun inanç, ahlâk ve davranış esasları ortaya konmuştur (Bakara/285; En‘âm/149-153; İsrâ/23-39).
* Müminlerin kardeş olduğu dile getirilirken (Hucurât/10),
* Tevhit inancı ve din ilkeleri konusunda ayrılığa düşülmemesi, siyasal birliğin ve barışın korunması istenir (Enfâl/46).
* Müminlerden iki grubun birbiriyle savaşması durumunda aralarında barışın oluşturulması, aksi halde haksızlıkta direnip barışa yanaşmayan tarafla Allah’ın emrine boyun eğinceye kadar savaşılması emredilir (Hucurât/9).[4]
İnsanlar yaratılışları gereği birlikte yaşamaya muhtaçtır. Hayatın zorluklarının aşılması, huzur ve güvenliğin sağlanması ancak toplu halde barış içinde yaşamakla mümkündür.
- İslâmiyet, insanlar arasındaki farklılıkları tanışma ve dostluğa vesile olarak görür; tek üstünlük ölçüsünün yalnız Allah’a karşı duyulan derin saygı (takvâ) olduğunu bildirir (Rûm/22; Hucurât/13).
- Kur’an’da, “Takvâ ve iyilik üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın” (Mâide/2) buyrulur.
- Hak dini içeren Kur’an’dan uzaklaşılması, Müslümanların birliğinin parçalanması veya buna alet olunması şiddetle kınanır (Tevbe/107-108).
- Diğer bir ayette toplumun fırkalara ayrılıp birbirine düşürülmesi Allah’ın gönderdiği azap çeşitleri arasında sayılırken (En‘âm/65) bir hadiste de, “Birlik olmakta rahmet, tefrikada azap vardır” buyrulur (Müsned, c.IV, s.375).
- Ailede, toplumda, sosyal ve ekonomik kuruluşlarda tefrikadan sakındırılırken Allah’a, Elçisi’ne ve Müslüman yöneticiye itaat edilmesi, ihtilâf çıkması durumunda Allah’ın hükümlerini içeren Kur’an’a başvurulması emredilir (Nisâ/59, 65, 69).
- Anlaşmazlığa düşüp mücadele ve savaş yoluna gidilmesinin parçalanmaya ve yıkıcı sonuçlara yol açacağı uyarısında bulunulur; bunun yerine barışın tercih edilmesi ve Allah’ın hükümlerine göre karar verecek bir hakeme başvurulması öğütlenir (bkz. Nisâ/35).[5]
3. Kur’an, Dinde Tefrikayı Yasaklar
“Dinlerini parça parça edip grup grup olan şu kimseler (inne’llezîne ferrakû dînehüm)...” (En’âm/159)
Bu ayet, dinlerini parçalayanları ele almaktadır. Bunun anlamı kendi dinlerinde tefrika /ikilik oluşturup, dinin, inanç sisteminin bütünlüğünü bozmaktır. Din,
- İnsanları belli bir inanç çerçevesinde birleştirip
- Tevhit inancını,
- Davranış bütünlüğünü ve
- Düşünsel beraberliği kurmak için
- Yüce Allah tarafından Elçilerine vahiyler halinde gönderilmiştir.
Parçalanmayı ve bölünmeyi din alanına sokmak, dine yapılacak en büyük ihanettir.[6]
Burada şu soruyu sormakta yarar vardır:
İnsanlar, niçin dinlerinde tefrikaya /bölünmeye düşerler, dinlerini parça parça ederler?
Bu soruya Kur’an’dan birkaç ayetle cevap verilebilir.
( a ) Öz Benlikleriyle, Aklıselim İle Allah’a Yönelmemek
Rûm/ 31. ayeti şöyledir:
“Kalben O’na (Allah’a) yönelenler olarak, Allah’ın koruması altına giriniz, salâtı ikame edin (malî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun), ortak koşanlardan da olmayınız!)
Beyindeki potansiyel selim aklı işletmeden, onu selimleştirerek aklıselim sahibi olmadan Allah’a yönelmek, dinde tefrika meydana getirecektir. Onun içindir ki,
- Önce “Allah’a yöneliniz!”;
- Sonra “müşriklerden olmayınız!” emri verilmektedir.
Bu ayetin ardından Rûm/32’de, sakın “Dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın” buyruğu gelmektedir.
Kişi, aklıselimi, özbenliği ile Allah’a yönelince önce şirkten, ardından da dinini parçalayan olmaktan kurtulmuş olacaktır.
( b ) Allah’ın Yolundan Başka Yollara Uymak
En‘âm/ 151-153. ayetlerinde “Allah’a giden yolu oluşturan haklar veya yasaklar” şöyle açıklanmaktadır:
“Allah’a şirk koşmamak, anne babaya iyilik etmek, açlık korkusuyla çocukları öldürmemek, toplumun ahlâkını bozmamak için gizli-açık kötülüklerden sakınmak, haksız yere bir cana kıymamak, yetimin malına kötü niyetle yaklaşmak, tartı ve ölçüde âdil olmak, konuşunca doğruyu söylemek, Allah’a verilen sözü yerine getirmek” vb.
Bu yolun dışındaki yollara tâbi olmak, insanı Allah’ın yolundan ayıracak; aklıselim, mantıklı düşünme ve takvanın yolundan sapmak ise dinde tefrikaya düşmenin nedeni olacaktır.
( c ) Kitabın Bir Kısmına İnanıp Bir Kısmına İnanmamak
Bu konu ayetlerde şöyle yer alıyor:
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” (Bakara/ 85)
“Kendilerine ‘Allah’ın indirdiğine iman ediniz’ denilince: ‘Biz sadece bize indirilene inanırız’ derler ve ondan başkasını inkâr ederler” (Bakara/91).
Dinde tefrika, bölünmüşlük, o dinin kaynağını oluşturan kitabın hükümleri konusundaki bölünmüşlük, onun bütününe olan imandaki parçalanmadan kaynaklanmaktadır.
( d ) Dinde Gelişigüzel Fetva Vermek
“Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah’a yalan uydurmak için, “Şu helaldir, şu haramdır” demeyin. Şüphesiz Allah’a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar.” (Nahl/116)
Helâl ve haram denince din alanına girilmiş oluyor. Herkes bildiği ve bilmediği konularda konuşursa, dindar sayısı kadar ortaya din, mezhep, tarikat, cemaat çıkar ve din, ilâhîlik özelliğini yitirir. Dinin kaynağı Kur’an bir tarafa atılır, insanların görüşleri öne çıkar ve böylece dinde tefrika /bölünme başlar.[7]
Bunu önlemek için Kur’an bazı mesajlar vermektedir.
Örneğin, Nahl/43. ayeti bununla ilgilidir ve şöyledir:
“Eğer bilmiyorsanız, Kur’an’ı bilenlere sorunuz”.
Kendi fetvalarını, görüş ve felsefelerini, Kur’an ve Allah’ın Elçisi’nin uygulamalarının önüne geçirince dinde tefrika başlar:
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Elçisi’nin önüne geçmeyiniz” (Hucurât/1).
“Allah’a ve ahrete gerçekten inanıyorsanız, tartışmaya düştüğünüz konuyu Allah’a ve Elçisi’ne götürünüz” (Nisâ/59).
Dinî meselelerde birlik ve beraberliğe ulaşabilmek için bu ayetlerin emrettikleri yerine getirilmelidir. Aksi takdirde, Rûm/ 32. ayetinde olduğu gibi, “Her fırka, kendilerinde olanla böbürlenecektir.” Her böbürlenen grup, kendine özgü bir din oluşturmuş olacak, dinde büyük bir bilgisizlik ve saygısızlıkla bölünmeler başlayacaktır. O zaman,
“Dini ayakta tutunuz ve onda ayrılığa düşmeyiniz!” (Şûrâ/13) buyruğu boşta kalacak, bu durum, Allah’ın İütfunun kesilmesine neden olacaktır.[8]
Şimdi En’âm/159. ayetin kalan diğer bölümlerine bakalım:
“Gruplara ayrılanlar...”
Tefrikanın istediği en büyük kurban, dinî konulardaki birlik ve beraberliğin ortadan kaldırılmasıdr. Tefrikayı besleyen en büyük gıda da gruplara ayrılmak ve o grupların birbirleriyle tartışmalarıdır. Dinde tefrikaya düşüp gruplara ayrılmak kolay başlar, ama geri dönüşü çok zor olur. Bu gruplar Kur’an’ın mesajının en iyi temsilcisi olduklarını iddia ederler.
“Senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.”
Ayetin bu bölümünü Muhammed Esed’in meâli ile daha anlaşılır buluyoruz: “Onlar için yapabileceğin hiçbir şey yoktur.” Muhammed Esed’in meâli ile dinde tefrika ve bölünüp gruplaşmaya çare bulmanın çok zor olduğu düşüncesine ulaşıyoruz.[9]
Hiçbir şey yapılamayacak olanlar kimlerdir?
Ayetin bu bölümünü Allah’ın Elçisi Muhammed’e (a.s) tahsis edersek, ilk bakışta leste sözcüğündeki tâ harfi, doğrudan Elçi Muhammed’i (saygı, sevgi ona) muhatap almaktadır. O zaman dinlerini parçalayıp gruplar haline gelenler, Yahudi ve Hıristiyanlardır. Onlar kendi inanç ve anlayışlarında kaldıkları sürece yapılacak bir şeyin olmadığı vurgulanmaktadır. Muhammed Esed’in meâlinin haklı olduğunu ayetin devamı ispatlamaktadır. Bu yoruma ilaveten ayete: “Sen, onlardan sorumlu değilsin” anlamı da verilebilir.
“Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.”
Demek ki senin onlar için yapacak hiçbir şeyin yoktur; yani onlar için hiçbir şey yapamazsın, çünkü onların işi Allah’a kalmıştır. Beşeri anlamda onların bu dinde tefrika yaratıp grup haline gelmeleri, çözümü olmayan bir durumdur.
“Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.”
Ayetin bu kısmında, inkârcıların yaptıklarının yanlarına kâr kalmayacağı; tefrikaları, grupçuluk yapıp Allah’ın dinini incitmeleri, dünyada süslü gördükleri bu eylemlerinin ne kadar tiksindirici olduğunun önlerine konup kendilerine gösterileceği bildirilmektedir.
Dinî eğitim açısından da buradan şu sonucu çıkarıyoruz:
Din eğitiminin ana sorunlarından biri, belki de en önemlisi, dini parçalamayı ve bu konuda gruplara ayrılmayı önlemektir. Din adına gruplaşıp birbirini tekfir etmenin (kâfir saymanın) çok tehlikeli olduğunu insanlara anlatarak, din alanına gereken saygınlığı kazandırmaktır. Elçi Muhammed’in (a.s) yapabileceği bir şeyin olmadığı bir duruma düşmeden,
- Önce gerekli tedbirlerin alınması,
- Din adına bilenlerin konuşması,
- Dinin, ilahi kaynağı olan Kur’an’dan insanlara anlatılması, din öğretimi ve eğitimininde yapılması gereken işlerdir.[10]
Toplumlar gerçek anlamda İslam’ı, Kur’an’dan Kur’anca öğrenen din bilginlerini yetiştirirlerse, ülkemizin de İslâm dünyasının da geleceği aydınlık olacaktır.
4. Gerçeğin Kanıtlarına Rağmen Tefrikaya, İhtilafa Düşmek
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi de olmayın. İşte bunlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı, birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Artık yüzleri kararan kimselere: “Siz inandıktan sonra yeniden kâfir mi oldunuz? Öyleyse, küfretmenizden dolayı tadın cezayı!” Yüzleri ağaran kimseler de, biliniz ki, Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır.” (Âl-i İmran/105-107)
Kur’an’da (burada olduğu gibi) değişik konularda yasaklar konulduğuna hep tanık oluyoruz. Şimdi Kur’an ayetlerinde bu yasakların neler olduğuna bakabiliriz:
Ayette, “O kimseler gibi de olmayın” buyrulmuş, ardından da onların hangi davranışlara sahip oldukları açıklanmıştır.
(a) Tefrika ve ihtilafa düşenler gibi olmayın
Yüce Allah, Âl-i İmran/105’te, “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilaf edip ayrılığa düşenler gibi olmayın” emrini vererek, hakikatin kanıtlarının gelmesine rağmen ihtilaf edip tefrikaya düşenlere benzemekten olmayı yasaklamaktadır.
(b) Şüphecilerden olmayın
“Hak, Rabbindendir. O hâlde, şüpheye düşenlerden olma sakın!” (Bakara/147) Bu ayette, Allah’tan gelenin hak olduğu konusunda kuşku duymak yasaklanmaktadır.
(c) Müşriklerden olmayın
“Müşriklerden olmayın” Rûm/31’de, Allah’a ortak koşanlardan olmak yasaklanmaktadır.
(d) Cahillerden olmayın
En’âm suresinde eğitim olgusuna dikkat çekilerek şöyle buyrulmaktadır: “Ve eğer onların mesafeli durmaları sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içinde bir delik, ya da gökte bir merdiven ara da onlara bir alâmet/gösterge getir! Allah dileseydi, kesinlikle onları doğru yol kılavuzu üzerinde toplardı. O hâlde sakın cahillerden olma!” (En’âm/35)
İnsanların hakikatten, imandan yüz çevirmeleri din bilginlerine ve din hizmetlilerine ağır gelmemeli, bu duruma aldırmadan görevlerini sürdürmelidirler. Çünkü hidayeti verecek olan Allah’tır. Yüce Allah, aksi şekilde davranan kimseyi cahil olarak nitelendirmektedir. Elçi Muhammed (a.s) de, bu şekilde davranmaktan nehyedilmektedir.
(e) Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan olmayın
“Artık, sana indirdiğimiz şeylerin bir kısmına dair kesin, yeterli bilgin yok idiyse, hemen senden önce kitap öğrenip öğreten kimselere sor! Ant olsun ki sana Rabbinden hak gelmiştir. O hâlde sakın şüphe edenlerden olma! Sakın Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, sonra zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden olursun.” (Yûnus/94-95)
Bu ayette, Elçi Muhammed’in (a.s) kişiliğinde Müslümanlar, Allah’ın ayetlerini yalanlamaktan nehyediliyorlar.
(f) Kâfirlere arka çıkmayın
Allah, kâfir olmak şöyle dursun, kâfirlere arka çıkmayı bile yasaklamaktadır: “Ve sen Kitap’ın sana vahyedileceğini /indirileceğini ummuyordun. O, ancak Rabbinden bir rahmet olarak verildi. Öyleyse sakın kâfirlere; arka çıkma/ yardımcı olma.” (Kasas/86)
(g) İnkâr edenlerin ilki olmayın
“Sizinle beraber olan Kur’an’a muhalif olmayan şeyleri doğrulayıcı olarak indirdiğim Kur’an’a iman edin; onun hak kitap olduğunu bilerek reddedenlerin ilki siz olmayın. Benim ayetlerimi çok az bir bedelle satmayın. Ve sadece Benim korumam altına giriniz.” (Bakara/41)
(h) İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın
“Ey iman etmiş kimseler! Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin! Vahye kulak asmadıkları hâlde “İşittik/vahye kulak verdik” diyenler gibi de olmayın!” (Enfâl/20-21)
(k) Kâfirler gibi olmayın
“Çalım satarak ve insanlara gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah yoluna engel koyan kimseler gibi de olmayın. Ve Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatandır.” (Enfâl/47) Bu ayette, kâfirlerin bazı eylemleri sıralanmakta ve bu eylemlerden kaçınma ve kâfirler gibi davranma yasaklanmaktadır.
(l) Allah’ı unutanlar gibi olmayın
“Ey inanmış olan kişiler! Allah’ın koruması altına girin; her kişi yarın için ne hazırladığına bir baksın. Ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, işlediklerinize haberdardır. Ve Allah’ı umursamayan kimseler gibi olmayın: Böylece Allah, onlara kendilerini umursatmaz. İşte onlar, yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir.”
(m) Allah’ın Elçisine eziyet etmeyin
“Ey iman etmiş kişiler! Sizler Musa’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. İşte, Allah Musa’yı, eziyet edenlerin söylediklerinden temize çıkardı. Ve o, Allah katında mevki sahibi/değerli biri idi.” (Ahzâb/69)
(n) İpliğini sağlamca büktükten sonra bozan kadın gibi olmayın
“Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadın gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size kesinlikle açıklayacaktır.” (Nahl/92)
Görüldüğü gibi Yüce Allah, ihtilafa düşüp tefrikaya sapan, Allah’ı unutanlar, şirk koşan, Allah’ın Elçisi’ne eziyet eden, Allah’ın ayetlerini yalanlayan, cahillik eden, şüphe eden, kâfir olan, kâfirlere arka çıkan, dinlemediği halde dinledim diyen, antlaşmasını bozan gibi olmaktan nehyederken, üçüncü şahıslardan örnekler vererek eğitimde farklı bir yöntem izlemekte; böylece de eğitim konusunda din hizmetlilerine yol göstermektedir.[11]
Burada (Merhum) Mehmet Âkif’in şu beytini anımsayalım:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Bir milletin arasına bölücülük /tefrika girmediği sürece düşman giremez. Milletin bireyleri aklıselim ile aynı düşünceyle hareket ettiği takdirde, o milleti silahla sindirmek, yok etmek asla mümkün değildir. Birlikte rahmet ve bereket, ayrılıkta zahmet ve yıkım vardır. Dinin aslı varken uydurulan dine uymak felaket getirir. Atatürk bu konuda ne güzel söylemiştir:
“Gerçek İslamiyet’ten uzaklaşanlar kendilerini düşmanlarının ayakları altında bulurlar.” [12]
Kaynakça
[1], [2] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015), c.396-398.
[3], [4], [5] Tuncay BAŞOĞLU, “TEFRİKA” TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2011, c.40, s.279, 280.
[6], [7], [8] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.7, s.31; 32-33.
[9] Muhammed ESED, Kur’an Mesajı meal-tefsir, (Türkçeye Çevirenler: Cahit KOYTAK-Ahmet ERTÜRK), İstanbul, 1996, İşaret Yayınları, c.1, s.265.
[10] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.7, s.34.
[11] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, c.4, s.293-295.
[12] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1989, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, cilt: II, s.139.