Emeklilik hayal mi, yoksa yarım kalan bir hikaye mi?
Yazının Giriş Tarihi: 07.12.2025 12:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.12.2025 12:15
Geçenlerde bir arkadaşım, “Kendime uğraşacak bir hobi bulabilirsem emekli olacağım” dedi. Bir hobi bulmak… Aslında ne kadar basit görünen ama ülkemizde bir o kadar da zor bir cümle. Çünkü bizde emeklilik, çoğu zaman “kendine vakit ayırmak” anlamına gelmiyor; tam tersine, “nasıl geçineceğim?” kaygısının yeni bir başlangıcı oluyor.
Çalışma hayatının koşturmacası içinde yıllarca “bir gün emekli olunca…” diye başlayan cümleler kurarız. Belki el sanatları kurslarına giderim, seramik yaparım, resme geri dönerim, dikiş, ebru… Belki düzenli yürüyüş yaparım, doğa turlarına katılırım. Belki de şimdiye kadar görmediğim şehirleri gezerim. Huzurevlerine gider, çocuk evlerinde gönüllü olurum. Günümü müzelerde, sergilerde geçiririm. Küçük bir bahçede domates yetiştiririm.
Yani emekliliği gerçek bir nefes gibi hayal ederiz.
Ama sonra hayatın sert duvarı suratımıza çarpar: En düşük emekli maaşı 16.500 TL.
Bir nefes bile alamıyorsun ki, hobi düşünesin…
Kira zaten 10 binleri aşmış durumda. Pazara çıkmak cesaret istiyor. Üniversitede okuyan bir çocuğunuz varsa, sadece bir aylık masrafı maaşınızdan daha fazla. Fatura, gıda, ulaşım… Her biri ayrı bir yük. Böyle bir tabloda emekli olup evde oturmak yaşlanmayı değil, çaresizliği hızlandırıyor.
O nedenle emeklilik, artık bir dinlenme dönemi değil; çoğu kişi için ikinci bir iş arayışının başlangıcı. Kadın ya da erkek fark etmiyor, pek çok emekli hala çalışmak zorunda kalıyor. Hatta çoğu, “keşke emekli olmasaydım” bile diyebiliyor. Çünkü çalışma hayatının yoruculuğu bile ekonomik baskının yanında daha katlanılır geliyor.
Hal böyle olunca, bizler de bir yandan hayal kuruyor, bir yandan hayal kurduğumuz için kendimizi suçlu hissediyoruz. Çünkü ülkede her geçen gün daha fazla insan için emeklilik, bitmeyen bir mücadeleye dönüşmüş durumda.
Yine de içimde küçük bir dilek saklı:
Bir gün bu ülkede emeklilik gerçekten emeklilik olur.
İnsanlar yıllarca çalıştıkları hayatın ardından sadece geçinmek için değil, kendini gerçekleştirmek için yaşar.
Yarım kalan hayallerini tamamlar, yıllardır ertelediği işleri yapar, hobilerine vakit ayırır, gezmek isterse gezer, dinlenmek isterse dinlenir.
Kısacası emeklilik bir lüks değil, herkesin hakkı olur.
O güne kadar…
Hepimiz kendi içimizde bir “uğraş” yaratmaya, yaşama tutunacak küçük bir ışık bulmaya çalışacağız. Çünkü ekonomik şartlar ne kadar zorlasa da, insanın umut etmeye ihtiyacı var.
Ve belki de en büyük icadımız, tüm zorluklara rağmen hayal kurmayı sürdürebilmek olacak.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sibel BARUTCU
Emeklilik hayal mi, yoksa yarım kalan bir hikaye mi?
Geçenlerde bir arkadaşım, “Kendime uğraşacak bir hobi bulabilirsem emekli olacağım” dedi. Bir hobi bulmak… Aslında ne kadar basit görünen ama ülkemizde bir o kadar da zor bir cümle. Çünkü bizde emeklilik, çoğu zaman “kendine vakit ayırmak” anlamına gelmiyor; tam tersine, “nasıl geçineceğim?” kaygısının yeni bir başlangıcı oluyor.
Çalışma hayatının koşturmacası içinde yıllarca “bir gün emekli olunca…” diye başlayan cümleler kurarız. Belki el sanatları kurslarına giderim, seramik yaparım, resme geri dönerim, dikiş, ebru… Belki düzenli yürüyüş yaparım, doğa turlarına katılırım. Belki de şimdiye kadar görmediğim şehirleri gezerim. Huzurevlerine gider, çocuk evlerinde gönüllü olurum. Günümü müzelerde, sergilerde geçiririm. Küçük bir bahçede domates yetiştiririm.
Yani emekliliği gerçek bir nefes gibi hayal ederiz.
Ama sonra hayatın sert duvarı suratımıza çarpar: En düşük emekli maaşı 16.500 TL.
Bir nefes bile alamıyorsun ki, hobi düşünesin…
Kira zaten 10 binleri aşmış durumda. Pazara çıkmak cesaret istiyor. Üniversitede okuyan bir çocuğunuz varsa, sadece bir aylık masrafı maaşınızdan daha fazla. Fatura, gıda, ulaşım… Her biri ayrı bir yük. Böyle bir tabloda emekli olup evde oturmak yaşlanmayı değil, çaresizliği hızlandırıyor.
O nedenle emeklilik, artık bir dinlenme dönemi değil; çoğu kişi için ikinci bir iş arayışının başlangıcı. Kadın ya da erkek fark etmiyor, pek çok emekli hala çalışmak zorunda kalıyor. Hatta çoğu, “keşke emekli olmasaydım” bile diyebiliyor. Çünkü çalışma hayatının yoruculuğu bile ekonomik baskının yanında daha katlanılır geliyor.
Hal böyle olunca, bizler de bir yandan hayal kuruyor, bir yandan hayal kurduğumuz için kendimizi suçlu hissediyoruz. Çünkü ülkede her geçen gün daha fazla insan için emeklilik, bitmeyen bir mücadeleye dönüşmüş durumda.
Yine de içimde küçük bir dilek saklı:
Bir gün bu ülkede emeklilik gerçekten emeklilik olur.
İnsanlar yıllarca çalıştıkları hayatın ardından sadece geçinmek için değil, kendini gerçekleştirmek için yaşar.
Yarım kalan hayallerini tamamlar, yıllardır ertelediği işleri yapar, hobilerine vakit ayırır, gezmek isterse gezer, dinlenmek isterse dinlenir.
Kısacası emeklilik bir lüks değil, herkesin hakkı olur.
O güne kadar…
Hepimiz kendi içimizde bir “uğraş” yaratmaya, yaşama tutunacak küçük bir ışık bulmaya çalışacağız. Çünkü ekonomik şartlar ne kadar zorlasa da, insanın umut etmeye ihtiyacı var.
Ve belki de en büyük icadımız, tüm zorluklara rağmen hayal kurmayı sürdürebilmek olacak.