Elindeki tırpanın sapını sallayarak, büyük bir gürültü ile iş yapıyorum sevdasına kapılan adam seni unutmayacağım.
Hepimizin şahsi meselesi olan Antakya ölüm kokarken, sokak aralarında dolaşan nebbaşlar sizi unutmayacağım.
Bir ses ve bir nefes peşinde koşarken ben; ne aradığı ne kurtardığını bilmediklerim sizi unutmayacağım.
Kutlu Hatay bayrağının göndere çekildiği yıkılan meclis binasının bahçesini işgal edenler, gösteriş budalaları ve onlardan medet umanlar sizi unutmayacağım.
Boynunda Ay-Yıldızlı kolye ile karşımda oturan göçmen kadını seni unutmayacağım.
“Mutluluğa giden yol nerede” diye sokak aralarında soru soran çocuk seni unutmayacağım.
“Hayat yeniden var olacak göreceksin, yok etmeye inat” diyerek dükkanını açan ve hayat satan fidancı seni hiç unutmayacağım.
“Bir kumkat, bir defne ne verirsen ver be” diyen efendi, ben de “çocuklarına kitap veriyim” dediğim zaman yutkunarak “sizlere ömür” diyen efendi seni asla unutmayacağım.
Sonra ölüm tarlalarında iki damla gözyaşı, cadde üzerinde derme çatma kazanlar, kendi himmete muhtaç gösteriş budalalarından uzak, sokak aralarında düzenli temiz aş evleri sizi unutmayacağım.
Bir oyuncak, bir kitap koşan çocuklar. Ardımdan “boyama kitabı yok mu, boyama kitabı yok mu” sesleri sizi unutmayacağım.
Yıkıntılar üstünde sessizce duran iş makinaları, yollarda sıralanmış bekleyen TIR’lar, derme çatma barınaklar, yoklukta yarışan çadırlar sizi unutmayacağım.
O itibar yok mu, o itibar, var olduğunu gözüne sokmak için gayret eden o yokluklar.
Antakya’daki enkaz!
Ya var edeceksin bizi küllerinden doğan Anka kuşu gibi,
Ya da yok olacağız ebedi!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
Unutmayacağım!
Elindeki tırpanın sapını sallayarak, büyük bir gürültü ile iş yapıyorum sevdasına kapılan adam seni unutmayacağım.
Hepimizin şahsi meselesi olan Antakya ölüm kokarken, sokak aralarında dolaşan nebbaşlar sizi unutmayacağım.
Bir ses ve bir nefes peşinde koşarken ben; ne aradığı ne kurtardığını bilmediklerim sizi unutmayacağım.
Kutlu Hatay bayrağının göndere çekildiği yıkılan meclis binasının bahçesini işgal edenler, gösteriş budalaları ve onlardan medet umanlar sizi unutmayacağım.
Boynunda Ay-Yıldızlı kolye ile karşımda oturan göçmen kadını seni unutmayacağım.
“Mutluluğa giden yol nerede” diye sokak aralarında soru soran çocuk seni unutmayacağım.
“Hayat yeniden var olacak göreceksin, yok etmeye inat” diyerek dükkanını açan ve hayat satan fidancı seni hiç unutmayacağım.
“Bir kumkat, bir defne ne verirsen ver be” diyen efendi, ben de “çocuklarına kitap veriyim” dediğim zaman yutkunarak “sizlere ömür” diyen efendi seni asla unutmayacağım.
Sonra ölüm tarlalarında iki damla gözyaşı, cadde üzerinde derme çatma kazanlar, kendi himmete muhtaç gösteriş budalalarından uzak, sokak aralarında düzenli temiz aş evleri sizi unutmayacağım.
Bir oyuncak, bir kitap koşan çocuklar. Ardımdan “boyama kitabı yok mu, boyama kitabı yok mu” sesleri sizi unutmayacağım.
Yıkıntılar üstünde sessizce duran iş makinaları, yollarda sıralanmış bekleyen TIR’lar, derme çatma barınaklar, yoklukta yarışan çadırlar sizi unutmayacağım.
O itibar yok mu, o itibar, var olduğunu gözüne sokmak için gayret eden o yokluklar.
Antakya’daki enkaz!
Ya var edeceksin bizi küllerinden doğan Anka kuşu gibi,
Ya da yok olacağız ebedi!