Diyet mi vefa mı?

Hafta sonu ajansların geçtiği “HDP'nin Şanlıurfa mitingine ilgi az oldu” başlıklı haberi okuyunca, “Şükür bölge halkı, arkasını dağdaki teröristlere dayayan siyasi partiden kurtuldu. Doğu ve Güneydoğu’daki şehirlerimizde hayat ve siyaset normale döndü” dedim.

Mitingden yansıyan fotoğrafların dili de bunu söylüyordu zaten.

Demek ki terör ve teröristle mücadele kesintisiz olmalıymış.

Demek ki federasyonculuk/mandacılık talepleriyle, Türk siyasetini pazarlık masasına çekmeye çalışanların, devlet devletliğini gösterince halkın gözünde hiçbir itibarı yokmuş…

Daha çarpıcı olanı ise HDP’nin Şanlıurfa miting fotoğrafları; başta İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu olmak üzere, bölge halkını PKK ve onun siyasi uzantısının esaretinden/tehdidinden kurtaranların neden linç edilmeye çalışıldığını anlatmaya yetiyor da artıyor bile…

***

Bu arada terörle mücadele sadece dağda taşta olmuyor. Şehirlerde de bu mücadelenin sürdürülmesi gerekiyor. Bunu neden söyledim:

Malum İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili bir teftiş tartışması var…

Hatırlarsanız yaklaşık 6 ay önce kısa adı DİAYDER olan Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği hakkında yapılan incelemede terör örgütleriyle iltisaklı birçok kişinin İstanbul Büyükşehir’de işe alındığı ortaya çıkmıştı.

Sayın Bakan Soylu’nun da açıkladığı üzere bu durum siyasi değil ve olayın güvenlik boyutu söz konusu ise bundan kim ve neden rahatsız olmuş olabilir ki…

Aksine Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren her konuda bütün siyasi parti lider ve yöneticilerinin, her belediye başkanının, daha neti her vatandaşın devletle iş birliğine gitmesi zaten bir görevi değil mi?

“Töhmetten” bahsedenlere sesleniyorum:

Bu yöndeki araştırmaları engellemek, üstünü siyasi söylemlerle örtmek, bir bardak suda fırtına koparmak ve böylesine önemli bir teftişi değersiz kılmakla nasıl bir töhmete girdiğinizin farkında mısınız?

***

Evet yakasında hangi rozeti taşırsa taşısın bir belediye başkanı, öncelikle kamu görevlisi olduğunu ve oturduğu makamda devleti temsil ettiğini asla unutmamalı.

Bu duruşun nasıl olması gerektiğini Bursa’dan bir örnekle anlatmam gerek:

Biliyorsunuz Cumhur İttifakının ortağı MHP, Bursa’da yerel yönetimlerde sadece tek bir ilçede temsil ediliyor.

Bu temsil Osmanlı’nın ilk başşehri Yenişehir’de Sayın Davut Aydın ile yapılıyor. Makam kapısı sürekli açık kalan, ilçesinin cadde ve sokaklarında korumasız gezen, gençlere ve gençliğe yönelik yatırımlara önem veren, kadınlara ve engellilere yönelik projeler yapan, bütün eğitim kurumlarının ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenen, Yenişehir’in kalkınması için tarım ve kooperatifçilikte örnek çalışmalara imza atan, ilçesine yatırımcıları çekmeyi başaran ve şu ana kadar 2 bin vatandaşa iş bulan Başkan Davut Aydın, geçen haftalarda belediye başkanı olarak oturduğu koltukta devleti temsil ettiğini net bir şekilde ortaya koydu.

“Kanun ne derse, yasa ne derse ben onu yaparım” diyen Başkan Davut Aydın, ilçesinin Gökçesu Mahallesi’nde tarım arazisine kaçak bina diken ve üzerine de dev asa MHP bayrağı asan vatandaşla ilgili hiç tereddüt etmeden işlem yapılması talimatını verdi.

“Bir Türk milliyetçisi, tarım arazisine kaçak bina dikmez ve buna da partisini alet etmez” diyen Davut Aydın’ın talimatıyla kaçak yapı mühürlendi, sahibine de 3194 Sayılı İmar Kanunu gereği işlem yapıldı.

***

Evet, belediye başkanı kanun ve yasalar neyi emrediyorsa onu yapmalı.

Kendisini o koltuğa seçen vatandaşa vefa borcunu da şehrine en iyi hizmeti sunarak ödemeli.

Tekrar İstanbul’a dönecek olursak;

Sayın Ekrem İmamoğlu oturduğu koltuk için CHP’nin ittifakı gizlemediği, İYİ Parti’nin ise reddettiği HDP ve benzerlerine diyet borcu ödeyip ödemediğini kanıtlamalı…

Sayın Soylu’nun ısrarla dile getirdiği gibi siyasi olmayan, devletin güvenliğiyle ilgili bu teftişe her türlü desteği vermeli…

Aslında bu teftiş İYİ Parti için de tarihi bir fırsat.

Bakalım İYİ Parti yönetimi HDP ve diğer yapılarla arasındaki mesafeyi bu kez millete nasıl anlatacak, nasıl bir tavır takınacak…