Dünyada tarihi üzerinden “bu kadar kutuplaşan/ayrışan” bir başka millet var mıdır bilmiyorum?
Türkçenin hükümdar olduğu koca Avrasya coğrafyasında onlarca devlet kurmuşuz, ademoğluna huzur veren bir medeniyet modelini dünyaya sunmuşuz.
Bakın eski coğrafyalarımızın bugünkü kana bulanmış haline ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız…
Lakin yeryüzünün en güzel memleketinde tarihe ideolojik gözlüklerle bakılınca, medeniyetimize yakışmayan bir manzara çıkıyor ortaya…
İşin özü Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti aynı devlettir. Hanedan aileler ve rejimler değişmiştir. Millet aynı millet, dil aynı dildir. Yine yasamadan yürütmeye, ordudan eğitime bugünkü devletimizin sahip olduğu bütün kurumlar, binlerce yıllık medeniyetimizin tecrübelerinin ürünüdür.
Özetle acısıyla tatlısıyla hatasıyla sevabıyla tarihte ne yaşadıysak ne yaptıysak hepsi bize ait.
***
Hal böyle iken;
Özellikle 1960 sonrası bilim adamlarımızın delili ve belgeleriyle yazdıkları, anlattıklarının yerine “zır cahilleri” dinleyerek haini kahraman, kahramanı hain diye tanır olduk.
Hatta bu zır cahiller, işi; “Osmanlı Devleti’ni Türkiye Cumhuriyeti yıktı” demeye bile getirdiler.
Böyle bir şey mümkün mü? Elbette ki hayır.
Amaç ne peki?
Osmanlı’yı çöküşe götüren anlayışı, zemini bugünün koşullarında yeniden inşa etmek, bu milleti kendi içinde çatıştırmak!
Kabul etmek gerek;
Cumhuriyetin ilk yıllarında “Osmanlı Devleti” konusunda takınılan tavır ve olumsuz bakış özellikle kültürel mirasa büyük zarar verdi.
Haklı gerekçelerle kapatılan kurumların özellikle kullandıkları mekanlar kaderine terk edildi, mezarlıklardan yollar geçirildi veya üstlerine apartmanlar dikildi…
Cihannümâ’nın yazarı tarihçi Neşrî ve bugün yazdığı şiirleri "ilahi" şeklinde dilden dile dolaşan Aşık Yunus’un mezarlarına yapılan gibi…
***
Bu bakışla kaderine terk edilen yapılardan biri de Bursa Mevlevihanesi idi…
Soyu Celaleddin Rumi’ye dayanan Devlet Hatun’un oğlu Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olarak kabul edilen Sultan 1. Mehmet’in yani Çelebi(*) Mehmet’in Bursa’nın bağrında Yeşil Türbede yattığı şu şehirde, Cünûnî Ahmed Dede tarafından kurulan Mevlevihane’nin ayağa kaldırılması gerçekten çok anlamlı.
Bu nedenle Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı, Sultan I. Ahmed’in emri ile 4 asır önce inşa ettirilen bu yapıyı ihya etmesinden ötürü kutluyorum.
***
Sağ olsun Başkan Aktaş; Bursa Mevlevihanesi’nin açılışı öncesinde bir grup meslektaşımla bizleri tarihi mekânda ağırladı, haklı olarak duyduğu mutluluğu dile getirdi ve sonrasında sözü Genel Sekreteri Ulaş Akhan’a bıraktı…
Hanlar Bölgesi’nden Hisar’a, Bey Sarayı’ndan Bursa surlarına yürütülen çalışmalarda gelinen son durum hakkında bilgiler verdi Ulaş Bey. Sonrasında çok önemli bir vurgu yaptı:
Bölgeyi bütüncül bir bakış ile ele alıyoruz…
Meselenin kilit noktası da burası zaten…
Bu ölçüdeki bütüncül bir bakış bizi, Bursa’yı doyuma ulaştırır mı?
Örneğin Hisar’da 1. Murad’ın yaptırdığı Bey Sarayı’ndan bahsediyoruz ama Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin Yenişehir’e yaptırdığı ilk bey sarayı, ilk arasta, hamam ve diğer dönem yapıları ortada yok…
Yunan işgali sırasında yakılıp yıkılan Osman Gazi’nin eserlerinin yeri bile tam tespit edilebilmiş değil. Yine Orhan Gazi’nin kullandığı hatta Geyikli Baba’nın önüne çınar ağacı diktiği tekfur sarayının akıbeti de tam bilinmiyor.
O zaman Halil İnalcık’ın da ifade ettiği gibi beylikten devlete ilk adımın atıldığı Yenişehir’den Bursa’ya bir bakış getirmemiz gerekmiyor mu?
***
Ulaş Bey’den daha bütüncül bir bakış bekliyoruz…
“Kuruluştan Kurtuluşa” Bursa’yı yeni nesillere anlatacak türden bir bakış…
Örneğin Altıparmak’ın girişindeki ‘Yüzen Taşlar’ heykelinin bulunduğu park ve bitişiğindeki BTSO Hizmet Binası’yla (eski SSK) birlikte şu haliyle mi değerlendirmek daha doğruydu, yoksa şimdi yerinde yeller esen Yağcı Cemal Bey’in Konağı’nı ihya ederek mi?
Sözüm ona Karagöz ve Hacivat’ı simgeleyen benim ise üzerinde küreselcilerin simgesi olan Horos’un gözünden başka bir şey göremediği taşların yerine;
Yağcı Cemal Bey Konağı ayağa kaldırılsaydı da;
Mudanyalı Şükrü Çavuş, 12 yaşındaki Çete Reisi İhsan, İnegöllü Küçük Kamil, Canip Efe, Püskülsüz İsmail, Binbaşı Haydar Bey, Kabakçı Salih Efe, Topal Sadettin Efe, Bombacı Eyüp, Kara Fatma, Yüzbaşı Rüştü Bey, Şehide Atiye Hanım, “Bizi komşularımızla siz düşman ettiniz”deyip, direndiği Yunan askerinin katlettiği Rum kızı Penelope, Karacabeyli Demir Dede, Şükrü Naili Paşa ve Deli Halid Paşa gibi isimli isimsiz bütün kahramanlarımızın anısının yaşatıldığı bir Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne dönüştürülseydi daha doğru olmaz mıydı?
Osmanlı’dan Cumhuriyete bize her şeyi anlatan bir bakışla!
***
Son olarak;
Bursa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 101. yıl dönümü kutlu olsun.
Allah bir daha bizlere Meclis’imizin kürsüsüne siyah örtü serildiğini göstermesin…
İşgalci Yunan’ın kurşuna dizdiği, camilerde toplayıp ateşe verdiği bütün masumlara, bu topraklardan düşmanı söküp atarken gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içen tüm şehitlere ve Hakk’a yürüyen bütün gazilerimize Allah’tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum…
***
(*) Mevleviyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf, âlim ve şair Celalettin Rumi’nin soyundan gelenler “Çelebi” unvanıyla anılır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İbrahim ÖGE
Kültür ve bütüncül bakış!
Dünyada tarihi üzerinden “bu kadar kutuplaşan/ayrışan” bir başka millet var mıdır bilmiyorum?
Türkçenin hükümdar olduğu koca Avrasya coğrafyasında onlarca devlet kurmuşuz, ademoğluna huzur veren bir medeniyet modelini dünyaya sunmuşuz.
Bakın eski coğrafyalarımızın bugünkü kana bulanmış haline ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız…
Lakin yeryüzünün en güzel memleketinde tarihe ideolojik gözlüklerle bakılınca, medeniyetimize yakışmayan bir manzara çıkıyor ortaya…
İşin özü Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti aynı devlettir. Hanedan aileler ve rejimler değişmiştir. Millet aynı millet, dil aynı dildir. Yine yasamadan yürütmeye, ordudan eğitime bugünkü devletimizin sahip olduğu bütün kurumlar, binlerce yıllık medeniyetimizin tecrübelerinin ürünüdür.
Özetle acısıyla tatlısıyla hatasıyla sevabıyla tarihte ne yaşadıysak ne yaptıysak hepsi bize ait.
***
Hal böyle iken;
Özellikle 1960 sonrası bilim adamlarımızın delili ve belgeleriyle yazdıkları, anlattıklarının yerine “zır cahilleri” dinleyerek haini kahraman, kahramanı hain diye tanır olduk.
Hatta bu zır cahiller, işi; “Osmanlı Devleti’ni Türkiye Cumhuriyeti yıktı” demeye bile getirdiler.
Böyle bir şey mümkün mü? Elbette ki hayır.
Amaç ne peki?
Osmanlı’yı çöküşe götüren anlayışı, zemini bugünün koşullarında yeniden inşa etmek, bu milleti kendi içinde çatıştırmak!
Kabul etmek gerek;
Cumhuriyetin ilk yıllarında “Osmanlı Devleti” konusunda takınılan tavır ve olumsuz bakış özellikle kültürel mirasa büyük zarar verdi.
Haklı gerekçelerle kapatılan kurumların özellikle kullandıkları mekanlar kaderine terk edildi, mezarlıklardan yollar geçirildi veya üstlerine apartmanlar dikildi…
Cihannümâ’nın yazarı tarihçi Neşrî ve bugün yazdığı şiirleri "ilahi" şeklinde dilden dile dolaşan Aşık Yunus’un mezarlarına yapılan gibi…
***
Bu bakışla kaderine terk edilen yapılardan biri de Bursa Mevlevihanesi idi…
Soyu Celaleddin Rumi’ye dayanan Devlet Hatun’un oğlu Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olarak kabul edilen Sultan 1. Mehmet’in yani Çelebi(*) Mehmet’in Bursa’nın bağrında Yeşil Türbede yattığı şu şehirde, Cünûnî Ahmed Dede tarafından kurulan Mevlevihane’nin ayağa kaldırılması gerçekten çok anlamlı.
Bu nedenle Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı, Sultan I. Ahmed’in emri ile 4 asır önce inşa ettirilen bu yapıyı ihya etmesinden ötürü kutluyorum.
***
Sağ olsun Başkan Aktaş; Bursa Mevlevihanesi’nin açılışı öncesinde bir grup meslektaşımla bizleri tarihi mekânda ağırladı, haklı olarak duyduğu mutluluğu dile getirdi ve sonrasında sözü Genel Sekreteri Ulaş Akhan’a bıraktı…
Hanlar Bölgesi’nden Hisar’a, Bey Sarayı’ndan Bursa surlarına yürütülen çalışmalarda gelinen son durum hakkında bilgiler verdi Ulaş Bey. Sonrasında çok önemli bir vurgu yaptı:
Bölgeyi bütüncül bir bakış ile ele alıyoruz…
Meselenin kilit noktası da burası zaten…
Bu ölçüdeki bütüncül bir bakış bizi, Bursa’yı doyuma ulaştırır mı?
Örneğin Hisar’da 1. Murad’ın yaptırdığı Bey Sarayı’ndan bahsediyoruz ama Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin Yenişehir’e yaptırdığı ilk bey sarayı, ilk arasta, hamam ve diğer dönem yapıları ortada yok…
Yunan işgali sırasında yakılıp yıkılan Osman Gazi’nin eserlerinin yeri bile tam tespit edilebilmiş değil. Yine Orhan Gazi’nin kullandığı hatta Geyikli Baba’nın önüne çınar ağacı diktiği tekfur sarayının akıbeti de tam bilinmiyor.
O zaman Halil İnalcık’ın da ifade ettiği gibi beylikten devlete ilk adımın atıldığı Yenişehir’den Bursa’ya bir bakış getirmemiz gerekmiyor mu?
***
Ulaş Bey’den daha bütüncül bir bakış bekliyoruz…
“Kuruluştan Kurtuluşa” Bursa’yı yeni nesillere anlatacak türden bir bakış…
Örneğin Altıparmak’ın girişindeki ‘Yüzen Taşlar’ heykelinin bulunduğu park ve bitişiğindeki BTSO Hizmet Binası’yla (eski SSK) birlikte şu haliyle mi değerlendirmek daha doğruydu, yoksa şimdi yerinde yeller esen Yağcı Cemal Bey’in Konağı’nı ihya ederek mi?
Sözüm ona Karagöz ve Hacivat’ı simgeleyen benim ise üzerinde küreselcilerin simgesi olan Horos’un gözünden başka bir şey göremediği taşların yerine;
Yağcı Cemal Bey Konağı ayağa kaldırılsaydı da;
Mudanyalı Şükrü Çavuş, 12 yaşındaki Çete Reisi İhsan, İnegöllü Küçük Kamil, Canip Efe, Püskülsüz İsmail, Binbaşı Haydar Bey, Kabakçı Salih Efe, Topal Sadettin Efe, Bombacı Eyüp, Kara Fatma, Yüzbaşı Rüştü Bey, Şehide Atiye Hanım, “Bizi komşularımızla siz düşman ettiniz” deyip, direndiği Yunan askerinin katlettiği Rum kızı Penelope, Karacabeyli Demir Dede, Şükrü Naili Paşa ve Deli Halid Paşa gibi isimli isimsiz bütün kahramanlarımızın anısının yaşatıldığı bir Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne dönüştürülseydi daha doğru olmaz mıydı?
Osmanlı’dan Cumhuriyete bize her şeyi anlatan bir bakışla!
***
Son olarak;
Bursa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 101. yıl dönümü kutlu olsun.
Allah bir daha bizlere Meclis’imizin kürsüsüne siyah örtü serildiğini göstermesin…
İşgalci Yunan’ın kurşuna dizdiği, camilerde toplayıp ateşe verdiği bütün masumlara, bu topraklardan düşmanı söküp atarken gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içen tüm şehitlere ve Hakk’a yürüyen bütün gazilerimize Allah’tan rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum…
***
(*) Mevleviyye tarikatının kurucusu, mutasavvıf, âlim ve şair Celalettin Rumi’nin soyundan gelenler “Çelebi” unvanıyla anılır.