SON DAKİKA
Hava Durumu

Ramazan Orucu ve Önemi

Yazının Giriş Tarihi: 22.03.2023 13:33
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.03.2023 13:33

İslam’ın Şartlarından Biri olarak: 

RAMAZAN ORUCU VE ÖNEMİ

Ey iman etmiş kimseler! Karşılıklı, beraberce oruç tutmak, Allah’ın koruması altına giresiniz diye, sizden öncekilere,sayılı günlerde, o nedenle sizden her kim hasta olursa veyahut çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim-öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzere olursa diğer günlerden sayısıncadır. Oruca gücünü kaybetmiş olanlar /gücü yetenler üzerine ise bir yoksulun yiyeceği, kurtulmalık (fidye) olarak borçtur. Kim de gönüllü hayır-iyilik yaparsa bu kendisi için çok hayırlıdır /yararlıdır. Ve eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için hayırlıdır /yararlıdırşeklinde farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”(Bakara/183-184)

Bu ayetlerde, oruç görevinin,

* Geçmiş toplumlara farz kılındığı gibi,

* Takva sahibi olmaları için Müslümanlara da farz kılındığı bildirilmektedir.

1. Öncekilerin Orucu

Savm ve “Sıyam” sözcükleri “s-v-m” kökünden olup tüm türevleriyle birlikte Kur’an’da 13 kez geçer. Bunlardan ilk kez “Savm” şeklindeki kullanımı, indiriliş sırasına göre Meryem /24-26’da geçer. Meryem’in savmından /susma orucundan söz eden (savm /oruç) hakkındaki ayet şöyledir:

Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; Zekeriya seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahman’a bir oruç (savmen) adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağımde.”(Meryem/24-26)

Doğum öncesindeki birkaç dakikayı aktaran bu ayetlerde Meryem’in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden ayette “o” veya “kimse” diye sözü edilen kişi, Meryem’e Allah’ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Allah’ın Elçisi Zekeriya olduğu görüşündeyiz. Meryem’in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o kişi gönderilmişti.

Elçi Zekeriya, doğum esnasında Meryem’in yanına Allah’ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteğiyle de gitmiş olabilir.

Meryem’in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu, ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak ayette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem, o esnada bir başkası (Allah Elçisi Zekeriya) tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem’le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir.

2. Savm Ne Demektir?

Savm” sözcüğü, “yemeyi, içmeyi, konuşmayı ve cinsel ilişkiyi bırakmak” demektir. Sözcük ilk olarak, “atın yemeden-içmeden ayakta durması, kişinin hareketsizce dikilmesi, rüzgârın esmemesi, güneşin tam tepeye dikilmesi” anlamlarında kullanılmıştır.[1]

Lisânu'l-Arab’ın yukarıdaki ifadesinden de anlaşıldığı üzere “savm” sözcüğü, “konuşmamayı” da kapsamaktadır. Bakara /183-187’de Müslümanlar için farz kılınan savm, yememeyi, içmemeyi, cinsel ilişkide bulunmamayı ve konuşmamayı gerektirir. Fakat birçok sözlük ve ilmihalde, savm’ın sadece “yeme, içme ve cinsel ilişkiyi bırakma” olduğu yazılmıştır. Eğer “terk-i kelam /konuşmamasavm’ın kapsamından çıkarılsaydı, bunun Kur’an’da yer alması (yani, bizzat Allah tarafından çıkarılması) gerekirdi ki dinde belirleme Allah tarafından böyle olur.

Kur’an’da, “terk-i kelam /konuşmama”nın savm’ın kapsamından çıkarıldığına dair herhangi bir işaret olmadığına göre, oruç esnasında lüzumsuz, gereksiz, olsa da olur /olmasa da olur kabilinden konuşmanın da terk edilmesi gerekir. Kişiyi takva sahibi yapacak olan orucun, tutan kişiyi takva sahibi yapmayıp aksine savurgan ve riyakâr yapmasının arkasındaki neden, orucun İslâm'daki gerçek anlamından farklı uygulanması olsa gerek.[2]

3. Geçmiş Toplumlara Allah’ın Farz Kıldığı Orucun Hükümleri Nelerdir?

Allah, geçmiş toplumlara da farz kıldığı orucun hükümlerini Bakara/183-184’de açıklamaktadır ki bunlar şöyle sıralanabilir:

* Oruç, sayılı günlerde tutulacaktır.

* Hasta olan, yolda bulunan diğer günlerde kaza edecektir.

* Oruca takati olmayanlar /orucu tutabilenler bir yoksulun yiyeceği bedeli fidye olarak vereceklerdir. Yoksul sayısını veya yiyecek miktarını gönüllü olarak artırırlarsa kendileri için daha yararlı olacaktır.

Oruç Tutma Gücünü Yitirenler Kimlerdir?

Bunlar, “ihtiyarlar, çocuklarına zarar geleceğinden korkan hamile ve emzikli kadınlar, iyileşmesi mümkün olmayan hastalardır.

Fidye ise, “karşılık” demek olup bu da, bir şeye karşılık olan bir bedelden ibarettir.

Bakara/184. ayet, geçmiş ümmetlere ait oruç hükümlerini bildirdiğinden, günümüz Müslümanlarını ilgilendirmez. Müslümanlar, Bakara/185. ayetinde gösterilen kolaylık nedeniyle bu hükümlerden muaf tutulmuştur. Bu durumda, Bakara/184’deki sayılı günler ifadesi, geçmiş ümmetlere farz kılınan orucun zamanını ifade etmekte olup, Müslümanlara farz kılınan orucun zamanı (Ramazan ayı) ile ilgisi yoktur.

Sayılı günler’in, hangi günler ve kaç gün olduğuna dair Kur’an'da herhangi bir ifade yer almamaktadır.[3]

3. Sıyam Bedir?

Bu sözcüğün anlam içeriğini şöyle sıralayabiliriz:

(a) Alıkoymak:

Sıyâm sözcüğü, Müslümanların Ramazan günlerinde yeme-içme ve cinsel ilişkiden kendilerini alıkoymalarını ifade etmektedir. Bu anlamıyla oruç, insana,

- Disiplin aşılamakta,

- İradesini kuvvetlendirmekte ve

- Ahlaki boyutunu zenginleştirmektedir.

(b) Susmak: Samv ve Sıyâm kavramı,

- İnsanın dilini tutması,

- Yalan konuşmaması,

- İnsanları incitecek sözcüklerden sakınması anlamına gelmektedir.

Bu anlamı ile Meryem/26’da geçmektedir:

“‘Ben Rahman’a bir oruç (savmen) adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağımde.”

Bu, yanlış bir iş yapmadığı halde halk tarafından yanlış değerlendirilen bir hareketten dolayı uygulanan bir susma orucudur.

Bu oruç türü, savunulması veya kanıtlanması mümkün olmayan bir olay karşısında izlenecek en iyi yöntemdir.

Hz. Meryem’in bu uygulaması, günümüze,

- Oruçlu iken yalan söylememek

- Söz taşımamak,

- Gıybet etmemek şeklinde intikal etmelidir.

Bunlardan başka,

- Doğruluğuna inandığımız fakat başkaları tarafından yanlış değerlendirilen bir eylem için bize susma alışkanlığı kazandırmalıdır.

İşte bu anlamıyla oruç, midenin ve cinsel organların oruçlu olmasının yanı sıra, dilin de oruçlu olmasını ifade etmektedir. 

(c) Güneşin Tam Tepede Olması:

Sıyâm sözcüğünün bu anlamı, oruçla bağlantı kurulduğunda, oruç tutan kişinin manen zirvede olmasını ifade eder.

Bu, oruç tutan kişinin Allah katında kazandığı makam ve değerin büyüklüğünü gösterir.

- İnsanın Allah için aç kalması,

- Cinsel ilişkiden kendini alıkoyması ve

- Dilini disipline etmesi, manen yücelip zirveye ulaşmanın göstergesidir.

Ramazan ayında böyle yapılmasının buyrulması, yılın diğer aylarında da aynı disiplinin sürdürülmesine yöneliktir.[4]  

4. Orucun Amacı, Takva’ya Ulaşmaktır

 

Sizden öncekilere farz kılındığı gibi.

Oruç, bütün dinlerde bulunmaktadır.

- Eğitici,

- Olgunlaştırıcı ve

- Koruyucu yönü, orucun her dinde farz kılınmasını gerektirmiştir. Dinleri ve nesilleri birbirine bağlayan oruç ibadeti, dini kültürün oluşumunda da önemli temel taşlardan biri olmuş ve olmayı da sürdürmektedir.

Takva sahibi olasınız, korunasınız, Allah’ın himayesine giresiniz diye

Oruç, takvayı amaçlayan bir eylemdir, ibadettir.

Müminler, ramazan ayında birbirlerini zora koşmadan, Allah’ın istediği orucu; yemeyi, içmeyi, konuşmayı (yazışma ve işaretle anlaşma hariç) ve cinsel ilişkiyi bırakarak kendileri ile Allah arasındaki ilişkiyi düşünecekler, Kur’an’ı; Allah’ın kendilerine gönderdiği mesajları; kısaca dinlerini iyice öğrenecekler ve bu sayede gerçek İslâm dinini yaşamaları sayesinde takvaya ulaşacaklardır.

Bireysel ve karmaşa ortamında tutulan; gerçek anlamında tutulmayan oruçlar, insanları takvaya ulaştırmaz. Sadece açlık ve susuzlukla yapılan bir işkence olur.

O Halde TAKVA Nedir?

Yapılan takva tanımları, kelime ve ifadeleri değişiklik gösterse de aynı anlam ekseninde olup aralarında bir çelişki yoktur. Örneğin:

-Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasaklarından kaçmak” diye tanımlayanlar olduğu gibi,

-Yapılması günah olanı yapmaktan, terk edilmesi günah olanı terk etmemekten çekinmektir.

- Ya da “Allah’ın cezalandırmasından korkarak O’nun verdiği bir nur ile O’na itaat etmektir

- Veya “Allah’ın dışındakileri Allah’a tercih etmemektir” şeklinde tanımlanmıştır. Biz de şu tanımı yapabiliriz:

Takva:

- İnsanın kendisini Allah’ın koruması altına koyarak,

- Ahrette kendisine zarar ve acı verecek şeylerden bu dünyada iken sakınması,

- Ya da günahlardan uzak durması ve

- İyiliklere sarılmasıdır”.[5]

 

Ancak konu ile ilgili diğer Kur’an ayetleri de göz önüne alınarak daha geniş bir tanım da yapılabilir. Takva:

- “İman etmek,

- Şirkten uzak durmak,

- Allah’ı unutmamak,

- Allah ve elçilerine boyun eğmek,

- İnkârcılarla mücadele etmek,

- Bollukta ve darlıkta sahip olunan mallardan bağışta bulunmak,

- Salâtı ikame etmek,

- Zekât vermek,

- Verilmiş sözlerde durmak,

- Sıkıntılara sabretmek,

- Açgözlü olmamak,

- Ana-babaya iyi davranmak,

- Hiçbir zaman kendini temize çıkarmaya çalışmamak,

- Tövbe etmek,

- Yanlışlarda ısrar etmemek,

- Yaptıklarının affını Allah’tan dilemek,

- Öfkeye sahip olmamak,

- Başkalarını bağışlamak,

- Adaletli olmak ve adaleti ayakta tutmaya gayret etmek”tir.

Bütün bu tanımlara dayanarak takvanın kısaca, “iman ve onun yansıması” olduğunu söylemek de mümkündür.

5. Takva İle İbadet Arasındaki Bağlantı Nedir?

* Bizce, “ilâhî emir ve yasakları yerine getirmek” demek olan ibadet,

* Zarar verecek davranışlardan sakınmak” demek olan takva değil,

- Ama kişiyi takvaya ileten davranışlardandır.

Takva sözcüğünün anlamında, “korku” unsuru bulunmasına rağmen, takvanın sadece “korku” olarak anlaşılması doğru değildir.

Fakat ne yazık ki birçok meal ve tefsir, takva ve ittika sözcüklerini sadece “korkmak” anlamıyla açıklamıştır.

Takva ve ittika sözcüklerinin ifade ettiği “korunma ve sakınmanın”, “Havf, mehâfet, rehbet” gibi sözcüklerle ifade edilen “basit korku” ile aynı anlama gelmediği[6] şu Kur’an ayetinden de anlaşılmaktadır:

Şüphesiz, biz asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde, Rabbimizden korkarız (nehâfü). Allah da, bu yüzden onları, o günün kötülüğünden korur [fe-veqâhüm]. Onlara aydınlık ve sevinç rastlar.”(İnsan/10-11)

Takva, içerdiği “korku” unsuruyla birlikte,

Kişinin korktuğu şeylerden kendini koruması” şeklinde tanımlanabilir. Ancak bu önemli kavramın basitçe, “Allah korkusu” olarak anlaşılması son derece yanlıştır.

Demek ki orucun farz kılınmasıyla önerilen öncelikli amaç ve yarar gerçekleştirenlerin;

*Takva sahibi olmalarını,

* Korunmalarını,

* Allah’ın himayesine girmelerini sağlamaktır diyebiliriz.

Tüm Dostlarımıza, Kur’an’ın indirilmeye başlanmasıyla onurlanan bu ayda, Kur’an’da belirlenen ve açıklanan amaç ve yararların tutulacak oruçlarla gerçekleşmesi ve ayrıca Ramazan boyunca, ilahi mantığı ve kendi bütünlüğü içinde Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca anlayarak okumak/öğrenmek öncelikli ibadetinin de oluşması umut ve inancıyla hayırlı bir oruç ve Kur’an ayı geçirmenizi diliyorum.

***

Kaynakça

[1] İbn MANZUR, Lisânu'l-Arab, c.5, s.434-435.

[2],[3],[4],[5],[6] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.6, s.637-642.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.