Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici.
Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yenieksen sitesi yazılarından sonra, Öge Yayıncılık Danışmanlık’la ikinci buluşmamız.
Yeri gelmişken, meramımız ve bakışımızın ne olması gerektiği ile ilgili bir cümleyi paylaşmak istiyorum.
Rahmetli Mehmed Alagaş bir söyleşisinde; ‘’Yazmak veya yazar olmak kendi başına bir değer değildir. Çünkü doğruları yazmak değil, yaşamak yiğitliktir. İnsan, Allah’ın karşısına okur-yazar olarak değil, okur-yaşar olarak çıkmaya çalışmalı’’ demişti.
Asıl olan da bu değil mi?
***
İlginç bir zamanı yaşıyoruz.
Bu zamanın en belirgin vasfı, toplum olarak edilginliğe mahkûm olmamız.
Yani, olayların, yaşamın gidişini ve geleceğin şekillenmesini etkilemeye ve denetlemeye yönelik dişe dokunur bir çabanın gösteril(e)memesi.
İnsanların, olaylar karşısında kendini aciz hissettiği ama başkaları da aciz olduğu için tahammül ettikleri ya da başkaları da öyle yapıyor diye davranışımızı onlara uydurduğumuz bir hal.
Yoğun propaganda ve bilgi akışı ile aklı bulandırılarak, aynileştirilmeye çalışılan toplumlarda “neyin gerçek neyin yalan olduğu” öğrenilemese de her alanda yozlaşma olduğu sırıtıyor.
Bizzat şahit olmasak da duyduklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız, bilebildiklerimiz ama özellikle anormalliklerin olağanlaşması, çürümenin normal karşılandığı bir durumu yaşamıyor muyuz sizce?
Adeta el attığımız her şey kirleniyor ama içimiz de bundan payını alıyor.
Hiç bu kadar yalanlarla, sahteliklerle, tapınmacılıklarla kuşatılmış mıydık?
Her şey bir kuşku ve tedirginlik sebebi değil mi?
Böyle bir durumda nasıl akılcı ve sağlıklı düşünülebilir?
Neden böyle?
Sağlıklı akıl ve düşünce, insanın yaratılış(fıtrat) özellikleri ve yasaları doğrultusunda buluğa ermesi ve bu yasaların doğru bilgisiyle reşit hale gelerek yaşamını devam ettirmesi ile gerçekleşir.
Eğer buna izin verilmezse, engellenirse, saptırılırsa insan ve ait olduğu toplum da yozlaşma, bozulma kaçınılmaz olur.
Yani mesele, toplum düzenlemelerinin, insan yaratılışına ve yasalarına uygun doğru bilgiye dayalı değil de hurafelere ve başka toplumların kutsal zannedilen adetlerine göre yapılması adeta dayatılmasıdır.
Eğer bu hastalıklı durum düzeltilmezse, selim aklımızı kullanamazsak, başarısız olursak, Yunus Suresi’nin 49. Ayeti’ne muhatap oluruz…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Halimiz nicedir?
06.11.2021 01:39
Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici.
Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor.
Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Çok ilginç değil mi?
Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü,
Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü,
Ama
Anadolu’da bilinen bir atasözüdür:
‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’
Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor.
Ya da tersi.
Netic
Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor;
‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’
Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor.
Her açıdan du
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Halimiz nicedir?
Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici.
Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yenieksen sitesi yazılarından sonra, Öge Yayıncılık Danışmanlık’la ikinci buluşmamız.
Yeri gelmişken, meramımız ve bakışımızın ne olması gerektiği ile ilgili bir cümleyi paylaşmak istiyorum.
Rahmetli Mehmed Alagaş bir söyleşisinde; ‘’Yazmak veya yazar olmak kendi başına bir değer değildir. Çünkü doğruları yazmak değil, yaşamak yiğitliktir. İnsan, Allah’ın karşısına okur-yazar olarak değil, okur-yaşar olarak çıkmaya çalışmalı’’ demişti.
Asıl olan da bu değil mi?
***
İlginç bir zamanı yaşıyoruz.
Bu zamanın en belirgin vasfı, toplum olarak edilginliğe mahkûm olmamız.
Yani, olayların, yaşamın gidişini ve geleceğin şekillenmesini etkilemeye ve denetlemeye yönelik dişe dokunur bir çabanın gösteril(e)memesi.
İnsanların, olaylar karşısında kendini aciz hissettiği ama başkaları da aciz olduğu için tahammül ettikleri ya da başkaları da öyle yapıyor diye davranışımızı onlara uydurduğumuz bir hal.
Yoğun propaganda ve bilgi akışı ile aklı bulandırılarak, aynileştirilmeye çalışılan toplumlarda “neyin gerçek neyin yalan olduğu” öğrenilemese de her alanda yozlaşma olduğu sırıtıyor.
Bizzat şahit olmasak da duyduklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız, bilebildiklerimiz ama özellikle anormalliklerin olağanlaşması, çürümenin normal karşılandığı bir durumu yaşamıyor muyuz sizce?
Adeta el attığımız her şey kirleniyor ama içimiz de bundan payını alıyor.
Hiç bu kadar yalanlarla, sahteliklerle, tapınmacılıklarla kuşatılmış mıydık?
Her şey bir kuşku ve tedirginlik sebebi değil mi?
Böyle bir durumda nasıl akılcı ve sağlıklı düşünülebilir?
Neden böyle?
Sağlıklı akıl ve düşünce, insanın yaratılış(fıtrat) özellikleri ve yasaları doğrultusunda buluğa ermesi ve bu yasaların doğru bilgisiyle reşit hale gelerek yaşamını devam ettirmesi ile gerçekleşir.
Eğer buna izin verilmezse, engellenirse, saptırılırsa insan ve ait olduğu toplum da yozlaşma, bozulma kaçınılmaz olur.
Yani mesele, toplum düzenlemelerinin, insan yaratılışına ve yasalarına uygun doğru bilgiye dayalı değil de hurafelere ve başka toplumların kutsal zannedilen adetlerine göre yapılması adeta dayatılmasıdır.
Eğer bu hastalıklı durum düzeltilmezse, selim aklımızı kullanamazsak, başarısız olursak, Yunus Suresi’nin 49. Ayeti’ne muhatap oluruz…
Halimiz nicedir?
06.11.2021 01:39Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici. Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Ve Türkiye hala tartışıyor!
11.11.2021 03:02Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor. Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Kurucu lider Atatürk’e haksızlık!
16.11.2021 11:01Çok ilginç değil mi? Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü, Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü, Ama
Yeni kurtarıcılar(!) bekleniyor
20.11.2021 03:25Anadolu’da bilinen bir atasözüdür: ‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’ Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor. Ya da tersi. Netic
İktidar ve millet!
26.11.2021 12:28Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor; ‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’ Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor. Her açıdan du