Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı, geçen hafta “Kadın ve Edebiyat” başlıklı söyleşilerin ilk etkinliği için Zeyniler köyündeydi. Amaç, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanındaki kadın karakterlerinin konuşulması, edebiyattaki yerinin değerlendirilmesi olarak belirlenmiş.
Ne yazık ki, mekân yanlış seçilmiş. Yanlış bilginin peşinden gidilmiş. Çünkü romanın, günümüzdeki Zeyniler köyü ile ilgisi yok. Romanın yazıldığı dönemde, böyle bir köy yoktu. Var olduğunu söyleyenler, Osmanlı döneminden kalan eski köy mezarlığını, mezar taşlarını gösterebilir mi?
Birileri, turistlerin ilgisini çekebilmek için hikâye uydurmuş. Reşat Nuri Güntekin 1917 yılında Bursa’ya öğretmen olarak atanmış. Bir gün canı sıkılmış. Gezilecek, şehre yakın o kadar çok köy varken, nedense doğru düzgün yolun, suyun, hiçbir şeyin olmadığı Zeyniler köyüne gitmiş. O sırada Feride adında kız çocuğundan etkilenmiş romanı yazmaya başlamış.
Zeyniler ile bağlantısı olan Feride adında bir kız çocuğu gerçekten yaşamıştır. Doğum tarihi 1913’tür. Arşivimde, mezar taşının fotoğrafı var. Güntekin’in bebekten esinlenmesi söz konusu değildir.
Bu hikâye nasıl ortaya çıktı?
Yıldırım Belediyesi, 2008 ve sonrasında turistik mekân arayışına girer. Zeyniler köyü bu sırada keşfedilir. Dönemin belediye başkanı Özgen Keskin, 2008 yılında Bursa Haber gazetesi çalışanlarına köyü gezdirir. Gezi sırasında gazetecilere, yaşlıca bir teyzenin Feride’nin kızı olduğu söylenir. Aynı günlerde yapılan belediye meclis toplantısında, köydeki sokaklara Reşat Nuri Güntekin ve Çalıkuşu gibi isimler verilir. Roman ilk baskısından itibaren çok okunan, tartışılan bir eser olduğu için köyün ilgi görmesi için tek yapılması gereken tanıtımdır. 2010’lu yıllarda yazılı basının etkisi azaldığı için internet medyası ve videolar aracılığıyla hikâye dilden dile aktarılır. Köy kadınların ürünlerini satmasına, şehrin yeni bir destinasyon kazanmasına diyeceğim bir şey yok. Bazı gerçeklerin bilinmesi gerekiyor.
Bu konuda bursadakultur.com sitesine (2020), Prusa Şehrengiz’e (2021), Varlık’a (2023) yazmıştım. Bursa Tiyatro Tarihi Araştırmaları (2021) kitabımda yazım yer alıyor.
Biraz önce söylediğim gibi o yıllarda burada böyle bir köy yoktu. Şehrin hafızasında bu hikâye yer etmemişti. Bursa Devlet Tiyatrosu 1974-1975 sezonunda, Çalıkuşu’nu oyun olarak sahnelemek için provalara başlar. Feride’nin hayatta olduğu duyumu alındığı için merak edilir. Tiyatro oyuncusu, yönetmeni, müdür yardımcısı, sahne amiri, romandan hareketle Emirsultan’ın ilerisindeki Zeyniler Camii’ne gider. Yukarıdaki hikâye daha uydurulmamıştır. Çevredekilerle konuşulur, kimse Feride hakkında bilgi veremez.
Bu olayın doğrusu şu şekildedir:
Reşat Nuri Güntekin 1912 yılında, Darülfünun Edebiyat Şubesi’nden mezun olmuştu. Bursa’ya ilk kez 1913 yılında, 24 yaşındayken gelmiş, Bursa Sultanisi’nde (Bursa Erkek Lisesi) orta kısım Fransızca öğretmeni olarak 1 yıl 28 gün çalışmıştı. Önce, İstanbul Kızı adıyla oyun yazar. Oyunu Darülbedayi’ye verir. Kabul görmeyince oyunu roman haline getirir. 1 Ağustos-11 Aralık 1921 tarihleri arasında 128 bölüm olarak Vakit gazetesinde tefrika edildikten sonra 1922’de kitap olarak yayımlanır. Güntekin, 1937 yılında ise bazı yerlerini değiştirir. Böylece Meşrutiyet döneminde bir öğretmenin hikâyesi, Cumhuriyet ideallerinin taşıyıcısı olan bir öğretmene dönüşür.
(M. Fatih Kanter, Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Reşat Nuri Güntekin, İstanbul: İnkılâp Kitabevİ, 2006.
Nihan Abir, Çalıkuşu’nun Hikâyesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Programı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012)
Reşat Nuri Güntekin, Muhit dergisinde 1933 yılında yayımlanan söyleşide “Meşhur eserlerinizin yazılış tarihçelerini anlatır mısınız?” sorusuna şu cevabı verir: “Çalı Kuşu bir tiyatro idi. Esasen ben evvelâ tiyatro tenkidi yazıyordum. Sonra piyes yazmaya başladım. Çalı Kuşu’nun ismi İstanbul Kızı idi. Piyeste İstanbullu bir kızın icabında ne işler görebileceği gösteriliyordu. Eseri Darülbedayi oynayacaktı. Fakat mektep dekoru yapılamadı. Ben de, o zamana kadar hiç aklımdan geçmediği halde, romancılığa başladım: İstanbul Kızı piyesini Çalı Kuşu ismiyle roman haline soktum. İşte beni romancılığa sevkeden bu vesiledir. Ve bende hemen bütün romanlarımın tiyatro halinde senaryoları vardır. Mevzuları evvelce aklımda olduğu için bunları vaktiyle piyes senaryosu haline sokmuştum. Yalnız Dudaktan Kalbe piyes değil, iki kısımdan mürekkep bir hikâye idi.”
Tiyatroya büyük ilgi duyan, tiyatro ile ilgili onlarca yazı kaleme alan Güntekin’in, İstanbul Kızı oyununu 24 yaşında, Bursa’da yazmaya başladığını, İstanbul’a döndükten sonra da yazmaya devam ettiğini söylemek yanlış olmaz
Darülbedayi, 1914 yılında kurulmuş, öncelikli amacı oyundan ziyade eğitim, yani konservatuardır. Birinci Dünya Savaşı başlayınca kısa süre sonra kapanır. İki yıl sonra, 1916 yılında yeniden açılarak oyun sahnelemeye başlar. Güntekin’in oyunu Darülbedayi Edebi Heyeti’ne, 1916 ve sonrasındaki yıl sunmuş olmalıdır.
Akşam gazetesinin 4 - 21 Eylül 1937 tarihleri arasındaki sayılarında, Portreci imzası ve Meşhurlar Serisi adı altında portreler yayımlanmıştı. Kitabı yayına hazırlayan Necati Tonga’nın dediğine göre, portreleri yazan kişi, ele aldığı isimleri yakından tanımaktadır. Reşat Nuri Güntekin bölümünde (14 Eylül 1937) İstanbul Kızı oyunuyla ilgili bilgiler vardır. Feride’nin adı oyunda Perihan, Kâmran’ın adı ise Süleyman’mış. Güntekin, dört perdelik oyunu Darülbedayi’ye vermiştir. Oyunun temsil edilmeme nedeni, Çalıkuşu rolünün kimin oynayacağı meselesidir. Role uygun kadın oyuncu bulanamamıştı. Ayrıca Darülbedayi de o yıllara kadar mektep ve köy oyunları oynamamıştı. Oyunda tadilat yapılması istenince, Reşat Nuri Güntekin yazdıklarını geri almış, sekiz ay uğraşarak, iki kere yazarak roman haline getirmişti. Yukarıdaki ifadeleri göz önüne aldığımızda, roman olarak 1921 yılında gazetede tefrika edildiğine göre, oyunun yazılışı ve romana dönüştürülmesi 1919-1920 yıllarında olmuştu.
Sermet Sami Uysal, Reşat Nuri Güntekin ve eşi Hâdiye Güntekin ile 7 Mayıs 1954’te yaptığı söyleşi, 30 Mayıs 1954’te Cumhuriyet gazetesinde “Hadiye Güntekin, Bize Reşat Nuri Güntekin’i Anlatıyor” başlığıyla yayımlanmıştı. Çalıkuşu romanıyla ilgili bölümde önemli bilgiler vardır. Söyleşide Zeyniler’den söz edilmemiştir.
“ – Ev hayatınız, yahut yakınlarınızın hayatı eşinizin eserlerinde yer alır mı?
-Küçük detaylar olarak evet. Fakat tam bir mevzu olarak hayır. Meselâ Çalıkuşu’nun ana vakâsı hayalîdir. Fakat ikinci derecedeki vak’a ve tipler hakikî hayattan alınmıştır.
--Çalıkuşu’ndaki maceranın romancımızın kızkardeşinin hayatı olduğunu duymuştum.
-Hayır, tamamıyla hayalîdir.
-Hanımefendi ile konuşmaya başladığımızdan beri hiç oturmadan mütemadiyen odadan odaya gezinen Reşat Nuri yanımıza gelerek ilâve etti:
-Çalıkuşu’ndaki esas vak’a tamamıyla hayalî bir fantezidir. Ama içindeki detaylar ve tipler gerçek. Meselâ Maarif’teki sağır Sami Bey, Süleyman Nasip’tir. Sonradan fanteziyi yedik, böyle oldu.”
(Sermet Sami Uysal, “Hadiye Güntekin, Bize Reşat Nuri Güntekin’i Anlatıyor”, Eşlerine Göre Ediplerimiz, 2. Baskı, Timaş Yayınları, 2010)
Fatih Kanter, daha önce bahsettiğim kitapta, Reşat Nuri Güntekin’in kızı Elâ Güntekin ile 11 Nisan 2005’te söyleşi yapmış, kitabında yayımlamıştı. Fatih Kanter’in “Çalıkuşu nerede yazılmış?” sorusuna Elâ Güntekin şu cevabı verir:
“Bursa’da mı yazdı, İstanbul’da mı yazdı onu ben bilmiyorum. Fakat ilk öğretmenliği Bursa ve sonra bir kaçta 53’te mi ne orda bir akrabalara gitmiş ve arabayla Uludağ’a doğru çıkarken şoför dedi ki bir köy gösterdi Uludağ eteklerinde ‘bak abi dedi burası Zeyniler köyü Çalıkuşu’nun geçtiği’. Tam o sırada anneme anlattığını duydum. Böyle bir köy yok diye. Sadece gençliğinde Bursa’da bir arkadaşıyla atla gezintiler yaparmış ve orada eski bir mezarlık görüyor. Mezar taşlarını okuyor ve orada ‘Zeyni’ diye yazıyormuş. Yani bu bir tarikat mıdır nedir onu bilmiyorum? Zeyniler köyünü mesela o mezar taşından almış.”
Romanın Zeyniler’de geçmesinin nedeni, Zeyniler Camii ve Haziresindeki mezar taşlarıdır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Cemal Nadir evine döndü!
03.03.2025 07:00
Cemal Nadir, Osmanlı Devleti’nin en zor zamanlarında doğdu. Altı yaşına geldiğinde ikinci meşrutiyet ilan edildi. Çocukluğundan beri resme âşıktı. Bulabildiği her şeye resim çizmesi hamurunda sanatçılık olduğunu gösterir. Birinci Dünya Savaşı başladığında on iki, doğduğu şehir Bursa, Yunanlıların iş
“Bursa, Nilüfer’in banliyösi haline geldi.”
Bu sözü Dr. Alper Can’dan duymuştum.
Yaşı 40’ın üzerinde olanlar hatırlayacaktır. 2010’lu yıllara kadar, Bursa’nın sanat hayatı Altıparmak-Yeşil merkezliydi. Heykel şehrin vazgeçilmez buluşma noktasıydı. Yıldırım ve Osmangazi ilçelerinde, Adile Naşit Tiy
Sanat emekçisi arkadaşlarımdan şu sözü duyuyorum:
“Zenginliğin, ekonomik canlılığın olduğu yerde, kültür sanat gelişir. Orta sınıf belirleyicidir.”
Bu sözün içeriği doğrudur. Ancak her koşulda ve zaman diliminde geçerli değildir. Her kuşağın (ve insanın) sanata bakışı, hayali farklıdır. Yaşlılık v
Ramazan; duanın, ibadetin arttığı, eski günlerin hatırlandığı, ailedeki kayıpların akla geldiği, geçmişle yüzleşildiği bir aydır. On bir ay dinden uzak yaşayan, ezan duyduğunda kulak ardı eden, namaz kılmayan kişiler dahi, yanına oruç tutan biri geldiğinde, iftar saati yaklaştığında, davranışları fa
Öncelikle, bir zamanlar çok okunan, tartışılan ancak günümüzde pek ilgi görmeyen iki kitaptan bahsetmek istiyorum. Çernişevski’nin Nasıl Yapmalı? (1863) ve Lenin’in Ne Yapmalı? (1902). İki kitap da yazıldıkları dönemin varoluş problemlerini anlatarak halkın yeni bir düzen için yol almasını ister.
Y
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Uğur Ozan Özen
Zeyniler Çalıkuşu'nun köyü mü?
Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı, geçen hafta “Kadın ve Edebiyat” başlıklı söyleşilerin ilk etkinliği için Zeyniler köyündeydi. Amaç, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanındaki kadın karakterlerinin konuşulması, edebiyattaki yerinin değerlendirilmesi olarak belirlenmiş.
Ne yazık ki, mekân yanlış seçilmiş. Yanlış bilginin peşinden gidilmiş. Çünkü romanın, günümüzdeki Zeyniler köyü ile ilgisi yok. Romanın yazıldığı dönemde, böyle bir köy yoktu. Var olduğunu söyleyenler, Osmanlı döneminden kalan eski köy mezarlığını, mezar taşlarını gösterebilir mi?
Birileri, turistlerin ilgisini çekebilmek için hikâye uydurmuş. Reşat Nuri Güntekin 1917 yılında Bursa’ya öğretmen olarak atanmış. Bir gün canı sıkılmış. Gezilecek, şehre yakın o kadar çok köy varken, nedense doğru düzgün yolun, suyun, hiçbir şeyin olmadığı Zeyniler köyüne gitmiş. O sırada Feride adında kız çocuğundan etkilenmiş romanı yazmaya başlamış.
Zeyniler ile bağlantısı olan Feride adında bir kız çocuğu gerçekten yaşamıştır. Doğum tarihi 1913’tür. Arşivimde, mezar taşının fotoğrafı var. Güntekin’in bebekten esinlenmesi söz konusu değildir.
Bu hikâye nasıl ortaya çıktı?
Yıldırım Belediyesi, 2008 ve sonrasında turistik mekân arayışına girer. Zeyniler köyü bu sırada keşfedilir. Dönemin belediye başkanı Özgen Keskin, 2008 yılında Bursa Haber gazetesi çalışanlarına köyü gezdirir. Gezi sırasında gazetecilere, yaşlıca bir teyzenin Feride’nin kızı olduğu söylenir. Aynı günlerde yapılan belediye meclis toplantısında, köydeki sokaklara Reşat Nuri Güntekin ve Çalıkuşu gibi isimler verilir. Roman ilk baskısından itibaren çok okunan, tartışılan bir eser olduğu için köyün ilgi görmesi için tek yapılması gereken tanıtımdır. 2010’lu yıllarda yazılı basının etkisi azaldığı için internet medyası ve videolar aracılığıyla hikâye dilden dile aktarılır. Köy kadınların ürünlerini satmasına, şehrin yeni bir destinasyon kazanmasına diyeceğim bir şey yok. Bazı gerçeklerin bilinmesi gerekiyor.
Bu konuda bursadakultur.com sitesine (2020), Prusa Şehrengiz’e (2021), Varlık’a (2023) yazmıştım. Bursa Tiyatro Tarihi Araştırmaları (2021) kitabımda yazım yer alıyor.
Biraz önce söylediğim gibi o yıllarda burada böyle bir köy yoktu. Şehrin hafızasında bu hikâye yer etmemişti. Bursa Devlet Tiyatrosu 1974-1975 sezonunda, Çalıkuşu’nu oyun olarak sahnelemek için provalara başlar. Feride’nin hayatta olduğu duyumu alındığı için merak edilir. Tiyatro oyuncusu, yönetmeni, müdür yardımcısı, sahne amiri, romandan hareketle Emirsultan’ın ilerisindeki Zeyniler Camii’ne gider. Yukarıdaki hikâye daha uydurulmamıştır. Çevredekilerle konuşulur, kimse Feride hakkında bilgi veremez.
Bu olayın doğrusu şu şekildedir:
Reşat Nuri Güntekin 1912 yılında, Darülfünun Edebiyat Şubesi’nden mezun olmuştu. Bursa’ya ilk kez 1913 yılında, 24 yaşındayken gelmiş, Bursa Sultanisi’nde (Bursa Erkek Lisesi) orta kısım Fransızca öğretmeni olarak 1 yıl 28 gün çalışmıştı. Önce, İstanbul Kızı adıyla oyun yazar. Oyunu Darülbedayi’ye verir. Kabul görmeyince oyunu roman haline getirir. 1 Ağustos-11 Aralık 1921 tarihleri arasında 128 bölüm olarak Vakit gazetesinde tefrika edildikten sonra 1922’de kitap olarak yayımlanır. Güntekin, 1937 yılında ise bazı yerlerini değiştirir. Böylece Meşrutiyet döneminde bir öğretmenin hikâyesi, Cumhuriyet ideallerinin taşıyıcısı olan bir öğretmene dönüşür.
(M. Fatih Kanter, Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Reşat Nuri Güntekin, İstanbul: İnkılâp Kitabevİ, 2006.
Nihan Abir, Çalıkuşu’nun Hikâyesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Programı Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012)
Reşat Nuri Güntekin, Muhit dergisinde 1933 yılında yayımlanan söyleşide “Meşhur eserlerinizin yazılış tarihçelerini anlatır mısınız?” sorusuna şu cevabı verir: “Çalı Kuşu bir tiyatro idi. Esasen ben evvelâ tiyatro tenkidi yazıyordum. Sonra piyes yazmaya başladım. Çalı Kuşu’nun ismi İstanbul Kızı idi. Piyeste İstanbullu bir kızın icabında ne işler görebileceği gösteriliyordu. Eseri Darülbedayi oynayacaktı. Fakat mektep dekoru yapılamadı. Ben de, o zamana kadar hiç aklımdan geçmediği halde, romancılığa başladım: İstanbul Kızı piyesini Çalı Kuşu ismiyle roman haline soktum. İşte beni romancılığa sevkeden bu vesiledir. Ve bende hemen bütün romanlarımın tiyatro halinde senaryoları vardır. Mevzuları evvelce aklımda olduğu için bunları vaktiyle piyes senaryosu haline sokmuştum. Yalnız Dudaktan Kalbe piyes değil, iki kısımdan mürekkep bir hikâye idi.”
(Etem Çalık (Hazırlayan), “Reşat Nuri Nasıl Yazdığını Anlatıyor”, Edebî Mülâkatlar, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1993)
Tiyatroya büyük ilgi duyan, tiyatro ile ilgili onlarca yazı kaleme alan Güntekin’in, İstanbul Kızı oyununu 24 yaşında, Bursa’da yazmaya başladığını, İstanbul’a döndükten sonra da yazmaya devam ettiğini söylemek yanlış olmaz
Darülbedayi, 1914 yılında kurulmuş, öncelikli amacı oyundan ziyade eğitim, yani konservatuardır. Birinci Dünya Savaşı başlayınca kısa süre sonra kapanır. İki yıl sonra, 1916 yılında yeniden açılarak oyun sahnelemeye başlar. Güntekin’in oyunu Darülbedayi Edebi Heyeti’ne, 1916 ve sonrasındaki yıl sunmuş olmalıdır.
Akşam gazetesinin 4 - 21 Eylül 1937 tarihleri arasındaki sayılarında, Portreci imzası ve Meşhurlar Serisi adı altında portreler yayımlanmıştı. Kitabı yayına hazırlayan Necati Tonga’nın dediğine göre, portreleri yazan kişi, ele aldığı isimleri yakından tanımaktadır. Reşat Nuri Güntekin bölümünde (14 Eylül 1937) İstanbul Kızı oyunuyla ilgili bilgiler vardır. Feride’nin adı oyunda Perihan, Kâmran’ın adı ise Süleyman’mış. Güntekin, dört perdelik oyunu Darülbedayi’ye vermiştir. Oyunun temsil edilmeme nedeni, Çalıkuşu rolünün kimin oynayacağı meselesidir. Role uygun kadın oyuncu bulanamamıştı. Ayrıca Darülbedayi de o yıllara kadar mektep ve köy oyunları oynamamıştı. Oyunda tadilat yapılması istenince, Reşat Nuri Güntekin yazdıklarını geri almış, sekiz ay uğraşarak, iki kere yazarak roman haline getirmişti. Yukarıdaki ifadeleri göz önüne aldığımızda, roman olarak 1921 yılında gazetede tefrika edildiğine göre, oyunun yazılışı ve romana dönüştürülmesi 1919-1920 yıllarında olmuştu.
(Necati Tonga (Hazırlayan), “Reşat Nuri Güntekin”, Meşhurlardan Portreler, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2023.)
Sermet Sami Uysal, Reşat Nuri Güntekin ve eşi Hâdiye Güntekin ile 7 Mayıs 1954’te yaptığı söyleşi, 30 Mayıs 1954’te Cumhuriyet gazetesinde “Hadiye Güntekin, Bize Reşat Nuri Güntekin’i Anlatıyor” başlığıyla yayımlanmıştı. Çalıkuşu romanıyla ilgili bölümde önemli bilgiler vardır. Söyleşide Zeyniler’den söz edilmemiştir.
“ – Ev hayatınız, yahut yakınlarınızın hayatı eşinizin eserlerinde yer alır mı?
-Küçük detaylar olarak evet. Fakat tam bir mevzu olarak hayır. Meselâ Çalıkuşu’nun ana vakâsı hayalîdir. Fakat ikinci derecedeki vak’a ve tipler hakikî hayattan alınmıştır.
--Çalıkuşu’ndaki maceranın romancımızın kızkardeşinin hayatı olduğunu duymuştum.
- Hayır, tamamıyla hayalîdir.
-Hanımefendi ile konuşmaya başladığımızdan beri hiç oturmadan mütemadiyen odadan odaya gezinen Reşat Nuri yanımıza gelerek ilâve etti:
-Çalıkuşu’ndaki esas vak’a tamamıyla hayalî bir fantezidir. Ama içindeki detaylar ve tipler gerçek. Meselâ Maarif’teki sağır Sami Bey, Süleyman Nasip’tir. Sonradan fanteziyi yedik, böyle oldu.”
(Sermet Sami Uysal, “Hadiye Güntekin, Bize Reşat Nuri Güntekin’i Anlatıyor”, Eşlerine Göre Ediplerimiz, 2. Baskı, Timaş Yayınları, 2010)
Fatih Kanter, daha önce bahsettiğim kitapta, Reşat Nuri Güntekin’in kızı Elâ Güntekin ile 11 Nisan 2005’te söyleşi yapmış, kitabında yayımlamıştı. Fatih Kanter’in “Çalıkuşu nerede yazılmış?” sorusuna Elâ Güntekin şu cevabı verir:
“Bursa’da mı yazdı, İstanbul’da mı yazdı onu ben bilmiyorum. Fakat ilk öğretmenliği Bursa ve sonra bir kaçta 53’te mi ne orda bir akrabalara gitmiş ve arabayla Uludağ’a doğru çıkarken şoför dedi ki bir köy gösterdi Uludağ eteklerinde ‘bak abi dedi burası Zeyniler köyü Çalıkuşu’nun geçtiği’. Tam o sırada anneme anlattığını duydum. Böyle bir köy yok diye. Sadece gençliğinde Bursa’da bir arkadaşıyla atla gezintiler yaparmış ve orada eski bir mezarlık görüyor. Mezar taşlarını okuyor ve orada ‘Zeyni’ diye yazıyormuş. Yani bu bir tarikat mıdır nedir onu bilmiyorum? Zeyniler köyünü mesela o mezar taşından almış.”
Romanın Zeyniler’de geçmesinin nedeni, Zeyniler Camii ve Haziresindeki mezar taşlarıdır.
Cemal Nadir evine döndü!
03.03.2025 07:00Cemal Nadir, Osmanlı Devleti’nin en zor zamanlarında doğdu. Altı yaşına geldiğinde ikinci meşrutiyet ilan edildi. Çocukluğundan beri resme âşıktı. Bulabildiği her şeye resim çizmesi hamurunda sanatçılık olduğunu gösterir. Birinci Dünya Savaşı başladığında on iki, doğduğu şehir Bursa, Yunanlıların iş
'Yeni' Bursa Şehir Tiyatrosu üzerine
04.03.2025 14:49“Bursa, Nilüfer’in banliyösi haline geldi.” Bu sözü Dr. Alper Can’dan duymuştum. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar hatırlayacaktır. 2010’lu yıllara kadar, Bursa’nın sanat hayatı Altıparmak-Yeşil merkezliydi. Heykel şehrin vazgeçilmez buluşma noktasıydı. Yıldırım ve Osmangazi ilçelerinde, Adile Naşit Tiy
1990’lı yıllarda …
06.03.2025 15:20Sanat emekçisi arkadaşlarımdan şu sözü duyuyorum: “Zenginliğin, ekonomik canlılığın olduğu yerde, kültür sanat gelişir. Orta sınıf belirleyicidir.” Bu sözün içeriği doğrudur. Ancak her koşulda ve zaman diliminde geçerli değildir. Her kuşağın (ve insanın) sanata bakışı, hayali farklıdır. Yaşlılık v
Bursa’da eski Ramazanlar
10.03.2025 15:52Ramazan; duanın, ibadetin arttığı, eski günlerin hatırlandığı, ailedeki kayıpların akla geldiği, geçmişle yüzleşildiği bir aydır. On bir ay dinden uzak yaşayan, ezan duyduğunda kulak ardı eden, namaz kılmayan kişiler dahi, yanına oruç tutan biri geldiğinde, iftar saati yaklaştığında, davranışları fa
Kent kültürü
11.03.2025 12:48Öncelikle, bir zamanlar çok okunan, tartışılan ancak günümüzde pek ilgi görmeyen iki kitaptan bahsetmek istiyorum. Çernişevski’nin Nasıl Yapmalı? (1863) ve Lenin’in Ne Yapmalı? (1902). İki kitap da yazıldıkları dönemin varoluş problemlerini anlatarak halkın yeni bir düzen için yol almasını ister. Y