SON DAKİKA
Hava Durumu

Aynı tas aynı hamam!

Yazının Giriş Tarihi: 23.02.2023 12:58
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.02.2023 12:58

Ülke olarak yaşadığımız felaketi çok yakıcı kılan, aklımızı ve vicdanımızı kanatan, yerimizde durduramayan şey; adeta her şeyin gözlerimizin önünde olmasıydı.

Hepimizden parçaların yaşadığı bölgede, dijital teknolojinin an be an sunduğu görüntüleri donarak izlerken, tonlarca betonun üzerine çöktüğü insanlarımızın durumu, kurtulanların acılar, haykırışlar, gözyaşı ve çaresizliklerle dolu koşturmaları, yıllar boyu sürecek derinlikteki izleri bir mühür gibi bastı zihnimize.

Yediğimiz yemekler boğazımıza dizildi, sıcakta oturmaktan, rahat rahat uyumaktan utanır hale getirdi bizi.

Ve her zaman olduğu gibi asil Türk milleti, her şeylerini bırakıp koştu kardeşlerinin yanına.

Hep vurgularım ya son dört yüz yıl Türk milletine darbe vurmaya devam ediyor diye.

Neden, niye böyle?

Bu kadar darbe almamızın sebebi ne?

Sadece dış/iç düşman ve kader mi?

Konu dış düşman ise uzun zamandır Türkiye’nin işgal senaryoları servis edilirken, depremden dakikalar sonra 4. Seviye Uluslararası yardım çağrısı ile yabancılar niye davet edildi, panikten mi?

Bu çağrı ile ABD uçak gemisi karasularımıza hareketlenmedi mi? Birçok ülkenin askeri gelmedi mi?

İlk anda gelmeyen, getirilmeyen sadece benim ülkemin ordusu, hem de olağanüstü organize becerisine ve donanım zenginliğine rağmen.

Ya da “kader” ise etken, “bu kader niye Japonya başta olmak üzere diğer ülkelere örmüyor ağını da bir tek bize mi kastı var?”

Kendi yaratılışımızda mevcut olan İblis’in esintilerini tercih edip, Allah’ın insan ve doğa yasalarını görmezden gelerek çıkar odaklı şeytani eylemlere yönelmemizin hiç mi payı yok bu olanlarda?

Korkuları ve dini alet edip suçu başkalarına atarak nereye kadar kendimizi kandıracağız?

Topluma/siyasete yönelik her yazı ya da konuşmanın üzerinde tepinmek için kasıtlı olarak politik-dini kulvara/taraftarlığa sokularak çürütüldüğü bu zamanda, rasyonel soruları sorup, eleştiri, sorgulama yapamayacak mıyız?

İnsanlaşmanın temeli olan akli sorgulamanın önü, bizim bilmediklerimizi bildiklerini varsayıp inandığımız yukarıdakilerin, içi bir türlü doldurulamayan, gerekleri açıklanmayan, aslında kendi varlıklarının devamı doğrultusun da kullandıkları belli olan gizemli soyut ‘’Beka’’ engeli ile kesilmeye devam mı edecek?

Basitçe, varlığımızın ilelebet devamı demek olan bekaya, birlik, beraberlik ve dayanışmaya en çok ihtiyaç duyduğumuz bu zamanda iktidar ve muhalefetin birbirini suçlayıp hakaret ederek, esasta kendi taraftarlarını sağlamlaştırmak gibi bir politik fayda anlayışını hem de felaket ortamında sürdürmeleri en büyük zararı vermiyor mu?

Bu iki blok millete, kendilerinin merkez olduğu ve asla dışarı taşmaya izin vermeyen bir gündemi dayatarak, asıl/esas konulara odaklanmayı, düşünmeyi, sorgulamayı engellemiyorlar mı?

İktidar ve muhalefet liderlerinin bu ortamda hırçınlığına ve ağza alınmayacak sözler sarf etmelerine bakıyorum da hiçbir din, hiçbir ideoloji insanı bu hale getiremez. Başka şeyler olmalı.

Benim düşüncem, iki blokun birbirini bilinçli bir şekilde beslediği. Şiddet dilini yükseltip, ortamı gergin tutarak, hedef saptırılıyor ve milleti kendi oynadıkları alanın içine hapsediyorlar.

Bu millet enkaz altında kalmış, sadece bedenen değil, zihnen de acı çekiyor. Bağırması haykırması, sorması, sorgulaması, suçlaması normal.

İktidara düşen dayanışmayı teşvik etmesi, şefkat, sevgi elini uzatması, kucaklaması ve ders alması.

Ama bakıyorsunuz yöneticiler buz gibi soğuk, asık suratlı, her an paylamaya hazır. Yahu ölüm insanları eşitler biraz yumuşak davransanız küçülür müsünüz? Olması gereken bu ama ne yapılıyor?

Yardıma gidenler ayrıma tabi tutuluyor, millete parmak sallanıyor ve not alınıyor. Peki, Hakk’ın tuttuğu defter ne olacak?  

Sizin tuttuğunuz defter nass hükmünde mi?

Milletin olaylara verdiği tepkiye göre ya politize ya da kriminalize edilmesi doğru mu? Bu tutum nereye götürür ülkeyi, düşünen var mı?

Bırakın millet acısını yaşasın, yasını tutsun. Şikayet etmesine, kızmasına, ağlamasına, suçlamasına izin verilmezse bunun uzun vadede çok ağır psikolojik sorunları olur.

Yazıyı, aslında akli düşünen herkesin bildiği, rasyonel tespitlerle bitireyim.

Bu yıkıma;

Zemin etüdü yapmadan şehir planları çizen kamu görevlileri,

İyi olanların dışındaki gözünü para hırsı bürümüş ahlaksız/hırsız müteahhitler,

İnşaatları kontrol etmeyen mühendisler,

İzin veren belediye yöneticileri ve para toplama uğruna defalarca sağlıksız binalara imar affı çıkarıp bunu övünme vesilesi yapanların kendi çizdiği kader planları yol açmıştır.

Nokta.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.