Son yıllarda her alanda yaşanan ve katlanarak artan ağır sorunlara karşı ülkemiz insanının genel olarak gösterdiği rahat tavır, Aziz Nesin in,‘’Du bakali n’olacak’’ (siyahbeyazgri.com) başlıklı öyküsünü hatırlatıyor.
Bugün ve yarınını olumsuz anlamda kökten etkileyecek olay ve gelişmelere ilişkin, kişilerin adını sabır(!) ve tevekkül(!) koydukları ama gerçekte lakaytlıklarını gösteren ‘’dur bakalım ne olacak’’ tekerlemesi, öykü sonunda cevabını buluyor:
‘’Velakin hiç mühim değil’’
Tabi öyküde önemli olan, kasıtlı eğitim ve işbirlikçi medya yoluyla bu millete kurulan, onu felç eden ve yöneticilerin de teşvik ettiği büyük tuzağın yani ‘’bütünlüklü bakış’’ın terk edilerek, yerine ‘’parçalı bakış’’ın dayatılmasının, millete nelere mal olacağının anlaşılmasıdır.
Bu öyküde;
Bir adam sinemada önündeki kadından sonra aynı film için bilet alır.
Adam sinemada kadının yanına oturur. Sonra film biter ve kadın salondan ayrılır, adam da çıkar.
Adam, kadının yöneldiği caddeden gider.
Adam, kadının girdiği binaya girer, öykü devam eder ve yukarıdaki cevapla da biter.
Öyküde yaşananlar tek tek ele alınırsa, hepsine mantıklı açıklamalar getirilebilir. Çünkü aynı filme bilet alınabilir, boş koltuğa oturulabilir, aynı anda sinemadan çıkılabilir, başka insanlarında olduğu aynı caddede yürünebilir, aynı binaya girilebilir. Adam, o binada ikamet eden biri ya da misafir olabilir.
Dolayısıyla eğer biz dünyaya ‘’parçalı’’ bakarsak, yani öyküde geçen olayı tek tek ele alırsak, hepsinin makul bir açıklaması olabileceği için, olayın sonucu bilinemez ve de yaşananlardan kaygı duymanın anlamı da olmaz.
Ama bu yaşananların sonucu ortaya çıkarılmak istenirse, parçaları birleştirmek gerekir. Esas anlam ancak parçaların bir araya getirilmesiyle ortaya çıkar. Bu yapılmazsa doğal olarak olay anlaşılmaz.
Olaya parçalı, tek tek tek bakmak yerine bütünsel bakıldığında adamın niyeti, en başından ortadadır. Parçalı bakışta sonuç, ancak adamın, kadının yatak odasına girmesi ile anlaşılır ama o zamana kadar olanların hepsi gerekçelerle açıklanabilir.
***
İşte milletimize dayatılan bu parçalı bakıştır ki biz, başımıza gelecekleri anlamayalım.
Bu nedenle, parçalarla oyalanıp ‘’dur bakalım ne olacak’’ ahmaklığı sürsün, aklımız felç olsun diye bütünsel bakış küçümsenir.
Aydınların(!), medyanın ve siyasilerin yaptığı da budur.
Bu açıdan, Türkiye’de son 20 yıldır, kılcal damarlar bile ihmal edilmeyerek adım adım gerçekleştirilen uygulamalara tek tek –parçalı-bakıldığında, öyküdeki olay gibi hepsine makul gerekçeler bulunabilir.
Mesela;
--Ülkenin 80 yılda güçlükle oluşturduğu tesisler hızla özelleştirilebilir, çünkü dünya da trend böyledir, bunlar ekonomik değildir. -- Randevu alınamayan garantili hastane ve geçmediğimiz yollar yapılabilir, çünkü bütçeden tek kuruş çıkmayacaktır! ---Maden yatakları, ormanların yok edilmesi ve nehirlerin zehirlenmesi pahasına yabancılara devredilebilir, çünkü ekonomiye kazandırılmalıdır. ---Ege’deki adaların Yunanlılar tarafından işgali önemli değildir, çünkü kazan/kazan ve barış bunu gerektirir. --Yabancı STK/Vakıflar ülkenin hassas bölgelerinde at oynatabilir, çünkü bunlar iyi niyetli(!) yardım kuruluşlarıdır. --Bir anda komut verilmişçesine onlarca LGBT dernekleri açılabilir, cinsiyetsizlik veya 3.cins salgını desteklenebilir, reklamı yapılabilir, çünkü tercihlere saygı göstermek gerekir. (Bu tercihlere saygı meselesi, ayrı bir yazı konusu)
–Tarım alanları, kıyılar, şehirdeki yeşil alanlar imar oyunları ile yapılaşmaya açılabilir, çünkü bunlar girdi sağlar. --SADAT gibi kontrol dışı ve Diyanet akademisi gibi zihinsel dönüştürme yapıları kurulabilir, çünkü güçlü ülke olmak bunu gerektirir. – Riskleri düşünülmeden 10 milyon sığınmacı ülkeye alınabilir, milyarlarca dolar harcanabilir, çünkü biz ensarız(!), kucak açarız, vb.
Görüldüğü üzere bunun gibi yüzlerce masum(!) kılıflı uygulamalar sıralanabilir. Tek tek bakıldığında hepsine mantıklı açıklamalar yapılabilir.
Peki, burada sayılan sayılmayan siyasal/ekonomik/askeri/sosyal/kültürel 20 yıllık uygulamaların hepsini birleştirip, bütünsel bakıldığında ortaya çıkacak niyet/sonucu anlamak için, öyküdeki adam gibi yatak odasına girilmesi mi beklenecek?
Ya da ‘’du bakali n’olacak’’ demeye devam edilip, bütün partilerin, aydınların(!) tek ezberleri olan, pasif/edilgen ‘’aklımızla oynamayın’’ tekerlemesi dinlenilmeye devam mı edilecek?
Buradaki doğru cümle ‘’kandırmayın adamı’’ olmalı…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Halimiz nicedir?
06.11.2021 01:39
Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici.
Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor.
Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Çok ilginç değil mi?
Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü,
Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü,
Ama
Anadolu’da bilinen bir atasözüdür:
‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’
Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor.
Ya da tersi.
Netic
Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor;
‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’
Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor.
Her açıdan du
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Du bakali n’olacak!
Son yıllarda her alanda yaşanan ve katlanarak artan ağır sorunlara karşı ülkemiz insanının genel olarak gösterdiği rahat tavır, Aziz Nesin in, ‘’Du bakali n’olacak’’ (siyahbeyazgri.com) başlıklı öyküsünü hatırlatıyor.
Bugün ve yarınını olumsuz anlamda kökten etkileyecek olay ve gelişmelere ilişkin, kişilerin adını sabır(!) ve tevekkül(!) koydukları ama gerçekte lakaytlıklarını gösteren ‘’dur bakalım ne olacak’’ tekerlemesi, öykü sonunda cevabını buluyor:
‘’Velakin hiç mühim değil’’
Tabi öyküde önemli olan, kasıtlı eğitim ve işbirlikçi medya yoluyla bu millete kurulan, onu felç eden ve yöneticilerin de teşvik ettiği büyük tuzağın yani ‘’bütünlüklü bakış’’ın terk edilerek, yerine ‘’parçalı bakış’’ın dayatılmasının, millete nelere mal olacağının anlaşılmasıdır.
Bu öyküde;
Bir adam sinemada önündeki kadından sonra aynı film için bilet alır.
Adam sinemada kadının yanına oturur. Sonra film biter ve kadın salondan ayrılır, adam da çıkar.
Adam, kadının yöneldiği caddeden gider.
Adam, kadının girdiği binaya girer, öykü devam eder ve yukarıdaki cevapla da biter.
Öyküde yaşananlar tek tek ele alınırsa, hepsine mantıklı açıklamalar getirilebilir. Çünkü aynı filme bilet alınabilir, boş koltuğa oturulabilir, aynı anda sinemadan çıkılabilir, başka insanlarında olduğu aynı caddede yürünebilir, aynı binaya girilebilir. Adam, o binada ikamet eden biri ya da misafir olabilir.
Dolayısıyla eğer biz dünyaya ‘’parçalı’’ bakarsak, yani öyküde geçen olayı tek tek ele alırsak, hepsinin makul bir açıklaması olabileceği için, olayın sonucu bilinemez ve de yaşananlardan kaygı duymanın anlamı da olmaz.
Ama bu yaşananların sonucu ortaya çıkarılmak istenirse, parçaları birleştirmek gerekir. Esas anlam ancak parçaların bir araya getirilmesiyle ortaya çıkar. Bu yapılmazsa doğal olarak olay anlaşılmaz.
Olaya parçalı, tek tek tek bakmak yerine bütünsel bakıldığında adamın niyeti, en başından ortadadır. Parçalı bakışta sonuç, ancak adamın, kadının yatak odasına girmesi ile anlaşılır ama o zamana kadar olanların hepsi gerekçelerle açıklanabilir.
***
İşte milletimize dayatılan bu parçalı bakıştır ki biz, başımıza gelecekleri anlamayalım.
Bu nedenle, parçalarla oyalanıp ‘’dur bakalım ne olacak’’ ahmaklığı sürsün, aklımız felç olsun diye bütünsel bakış küçümsenir.
Aydınların(!), medyanın ve siyasilerin yaptığı da budur.
Bu açıdan, Türkiye’de son 20 yıldır, kılcal damarlar bile ihmal edilmeyerek adım adım gerçekleştirilen uygulamalara tek tek –parçalı-bakıldığında, öyküdeki olay gibi hepsine makul gerekçeler bulunabilir.
Mesela;
--Ülkenin 80 yılda güçlükle oluşturduğu tesisler hızla özelleştirilebilir, çünkü dünya da trend böyledir, bunlar ekonomik değildir. -- Randevu alınamayan garantili hastane ve geçmediğimiz yollar yapılabilir, çünkü bütçeden tek kuruş çıkmayacaktır! ---Maden yatakları, ormanların yok edilmesi ve nehirlerin zehirlenmesi pahasına yabancılara devredilebilir, çünkü ekonomiye kazandırılmalıdır. ---Ege’deki adaların Yunanlılar tarafından işgali önemli değildir, çünkü kazan/kazan ve barış bunu gerektirir. --Yabancı STK/Vakıflar ülkenin hassas bölgelerinde at oynatabilir, çünkü bunlar iyi niyetli(!) yardım kuruluşlarıdır. --Bir anda komut verilmişçesine onlarca LGBT dernekleri açılabilir, cinsiyetsizlik veya 3.cins salgını desteklenebilir, reklamı yapılabilir, çünkü tercihlere saygı göstermek gerekir. (Bu tercihlere saygı meselesi, ayrı bir yazı konusu)
–Tarım alanları, kıyılar, şehirdeki yeşil alanlar imar oyunları ile yapılaşmaya açılabilir, çünkü bunlar girdi sağlar. --SADAT gibi kontrol dışı ve Diyanet akademisi gibi zihinsel dönüştürme yapıları kurulabilir, çünkü güçlü ülke olmak bunu gerektirir. – Riskleri düşünülmeden 10 milyon sığınmacı ülkeye alınabilir, milyarlarca dolar harcanabilir, çünkü biz ensarız(!), kucak açarız, vb.
Görüldüğü üzere bunun gibi yüzlerce masum(!) kılıflı uygulamalar sıralanabilir. Tek tek bakıldığında hepsine mantıklı açıklamalar yapılabilir.
Peki, burada sayılan sayılmayan siyasal/ekonomik/askeri/sosyal/kültürel 20 yıllık uygulamaların hepsini birleştirip, bütünsel bakıldığında ortaya çıkacak niyet/sonucu anlamak için, öyküdeki adam gibi yatak odasına girilmesi mi beklenecek?
Ya da ‘’du bakali n’olacak’’ demeye devam edilip, bütün partilerin, aydınların(!) tek ezberleri olan, pasif/edilgen ‘’aklımızla oynamayın’’ tekerlemesi dinlenilmeye devam mı edilecek?
Buradaki doğru cümle ‘’kandırmayın adamı’’ olmalı…
Halimiz nicedir?
06.11.2021 01:39Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici. Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Ve Türkiye hala tartışıyor!
11.11.2021 03:02Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor. Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Kurucu lider Atatürk’e haksızlık!
16.11.2021 11:01Çok ilginç değil mi? Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü, Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü, Ama
Yeni kurtarıcılar(!) bekleniyor
20.11.2021 03:25Anadolu’da bilinen bir atasözüdür: ‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’ Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor. Ya da tersi. Netic
İktidar ve millet!
26.11.2021 12:28Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor; ‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’ Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor. Her açıdan du