Artık ortak bayramlarımız, ortak sevinçlerimiz, ortak zaferlerimiz, ortak endişelerimiz ve ortak geleceğimize yönelik;
Kamplaştırıcı yaklaşım ve söylemler endişe verici bir tırmanış gösteriyor.
Neden böyle?
Çünkü bir ülkede, bir şey aynı anda hem doğru hem de yanlış olabiliyorsa, yani biz yaptığımızda doğru ama diğeri yaparsa yanlıştır. Çünkü ‘biz gerekçemizi din’den(!)ve kutsaldan alıyoruz’ ve haklıyız anlayışı toplumda geçerlilik kazanıyor bir de üstüne dayatılıyorsa ahlaki erozyon başlar.
Bir ülkede, aboneli yabancı kanalların, ülkenin krema tabakasına Kur’an dışı, ‘new age’ tarikatlarının propagandasını yapmasına, yerli kanalların da bütün gün sürdürdüğü etik dışı yayınlarla aile ve bütünlüğüne saldırısına göz yumulup, teşvik ediliyorsa, bize özgüdeğerler yok olmaya başlar.
Bir ülkede dinin kaynağı hala akıl/nakil tartışmalarına mahkûm edilip, akıl yerine duygu/sezi/nakil kutsanıp hâkim kılınıyorsa, aklıselim davranılamaz ve çelişkiler içinde bir o yana bir bu yana savrulmanız kaçınılmazdır.
Yine bir ülkede iktidar ve yanlıları, akılsız, düşüncesiz, Kur’an dışı hurafe ve mistik inanç istismarlarına dayalı bağlılıklar yoluyla kontrol altına aldığı milleti, acımasız/vahşi dış ve iç sömürgenlere yem yapıp kasıtlı bir şekilde fakirleştiriyorsa o ülkede bağımsızlıktan da adaletten de Müslümanlıktan da bahsedilemez.
Çünkü idarecilerinin Müslümanlığını iddia ettiği bir ülkede adaletsizlik ve yoksulluk/fakirlik olmaz, olamaz.
Oluyorsa eğer idarecilerin kendi Müslümanlıklarını gözden geçirmesi gerekir.
Ve bugün milleti ve devleti ilgilendiren her olay/olgu ve gelişmede gösterilen duygu/düşünüş ve tepkilerin farklılığı ile öfkeli ötekileştirme de sayılan yanlışların katkısını inkâr etmek zor.
Hangi örneği versem, ‘o da bir şey mi?’ deyip, çok daha kötü örnekleri verebilirsiniz. Halen devam eden ve edecek olan örnekler, doyum noktasına ulaştığında –ki yaklaşıldı- milletin duyarlılığı, hassasiyetleri yalama olmaya başlar ve tepkisizleşir.
Birbirinden bağımsız gibi görünen ama son derece bilinçli ve planlı projelere dayalı bu kötü örneklerle değerlerin kaybı ve tepkisizleşme anlamında ‘ahlak erozyonu’ hızlanır. Sonra da yapılacak bir şey kalmaz zaten.
Niye mi?
Çünkü artık her kaptanın kendi gemisini kurtarmaya çalıştığı yani imar rantından, ihale kayırmacılığından, yancı ve yabancılara peşkeş çekilen millete ait fabrika, toprak, orman ve kıyıların imha ve talan edilmesinden edinilen servetlerin yurtdışına kaçırıldığı,
Kimsenin kimse için parmağını oynatmadığı, kasıtlı yoksullaştırmanın artırıldığı,
Üzerinde mutabık olunan bir ahlak sisteminin yerine kişilere has, göreceli bir ahlakın(!) öteki görülenlere bir kılıç gibi kullanıldığı ve teşvik edildiği,
Sonu belli bir proje ve yapılan gizli anlaşmaların gereği olarak Türkiye’ye resmen iteklenen sığınmacıların, bugün ve yarınımıza vereceği zararların din(!) gerekçesiyle hoş görüldüğü(!) politikaların hâkim kılındığı bir sistem de felakete doğru bir gidiş başlar da ondan.
Böylece bir ülkenin kendine has değerler sistemini ortadan kaldırdığınız mı, peşinden gelen kaos/karmaşada, bir başka milletin değerlerini dayatabilirsiniz.
Hatta dayatmak ne kelime, millet can simidi gibi sarılır.
Türkiye için planlanan oyun bu zaten.
Her şey, her gelişme aklı olanların da anlayacağı gibi, böyle bir karmaşa ve dalgalanmada elinde can simidiyle bekleyenleri açık etmiyor mu?
Bir başka milletten kastım elbette, Siyonizm’e uşaklık eden Arap değerleri, adetleri.
Hem İslam soslu ve ABD/İngiltere onaylı, hem de 80 yıllık.
Şimdi bu kolay değil denebilir.
Düşünelim o halde, Türk milletinin değerlerini, egemenlerin istediği doğrultuda etkileyecek faaliyetler sürekli, ısrarlı ve sistematik olarak uygulanır ve desteklenirse eninde sonunda başarılı olunmaz mı?
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Kimin Ahlakı, Kimin Yolu ve Yolun Sonu!
Artık ortak bayramlarımız, ortak sevinçlerimiz, ortak zaferlerimiz, ortak endişelerimiz ve ortak geleceğimize yönelik;
Kamplaştırıcı yaklaşım ve söylemler endişe verici bir tırmanış gösteriyor.
Neden böyle?
Çünkü bir ülkede, bir şey aynı anda hem doğru hem de yanlış olabiliyorsa, yani biz yaptığımızda doğru ama diğeri yaparsa yanlıştır. Çünkü ‘biz gerekçemizi din’den(!)ve kutsaldan alıyoruz’ ve haklıyız anlayışı toplumda geçerlilik kazanıyor bir de üstüne dayatılıyorsa ahlaki erozyon başlar.
Bir ülkede, aboneli yabancı kanalların, ülkenin krema tabakasına Kur’an dışı, ‘new age’ tarikatlarının propagandasını yapmasına, yerli kanalların da bütün gün sürdürdüğü etik dışı yayınlarla aile ve bütünlüğüne saldırısına göz yumulup, teşvik ediliyorsa, bize özgü değerler yok olmaya başlar.
Bir ülkede dinin kaynağı hala akıl/nakil tartışmalarına mahkûm edilip, akıl yerine duygu/sezi/nakil kutsanıp hâkim kılınıyorsa, aklıselim davranılamaz ve çelişkiler içinde bir o yana bir bu yana savrulmanız kaçınılmazdır.
Yine bir ülkede iktidar ve yanlıları, akılsız, düşüncesiz, Kur’an dışı hurafe ve mistik inanç istismarlarına dayalı bağlılıklar yoluyla kontrol altına aldığı milleti, acımasız/vahşi dış ve iç sömürgenlere yem yapıp kasıtlı bir şekilde fakirleştiriyorsa o ülkede bağımsızlıktan da adaletten de Müslümanlıktan da bahsedilemez.
Çünkü idarecilerinin Müslümanlığını iddia ettiği bir ülkede adaletsizlik ve yoksulluk/fakirlik olmaz, olamaz.
Oluyorsa eğer idarecilerin kendi Müslümanlıklarını gözden geçirmesi gerekir.
Ve bugün milleti ve devleti ilgilendiren her olay/olgu ve gelişmede gösterilen duygu/düşünüş ve tepkilerin farklılığı ile öfkeli ötekileştirme de sayılan yanlışların katkısını inkâr etmek zor.
Hangi örneği versem, ‘o da bir şey mi?’ deyip, çok daha kötü örnekleri verebilirsiniz. Halen devam eden ve edecek olan örnekler, doyum noktasına ulaştığında –ki yaklaşıldı- milletin duyarlılığı, hassasiyetleri yalama olmaya başlar ve tepkisizleşir.
Birbirinden bağımsız gibi görünen ama son derece bilinçli ve planlı projelere dayalı bu kötü örneklerle değerlerin kaybı ve tepkisizleşme anlamında ‘ahlak erozyonu’ hızlanır. Sonra da yapılacak bir şey kalmaz zaten.
Niye mi?
Çünkü artık her kaptanın kendi gemisini kurtarmaya çalıştığı yani imar rantından, ihale kayırmacılığından, yancı ve yabancılara peşkeş çekilen millete ait fabrika, toprak, orman ve kıyıların imha ve talan edilmesinden edinilen servetlerin yurtdışına kaçırıldığı,
Kimsenin kimse için parmağını oynatmadığı, kasıtlı yoksullaştırmanın artırıldığı,
Üzerinde mutabık olunan bir ahlak sisteminin yerine kişilere has, göreceli bir ahlakın(!) öteki görülenlere bir kılıç gibi kullanıldığı ve teşvik edildiği,
Sonu belli bir proje ve yapılan gizli anlaşmaların gereği olarak Türkiye’ye resmen iteklenen sığınmacıların, bugün ve yarınımıza vereceği zararların din(!) gerekçesiyle hoş görüldüğü(!) politikaların hâkim kılındığı bir sistem de felakete doğru bir gidiş başlar da ondan.
Böylece bir ülkenin kendine has değerler sistemini ortadan kaldırdığınız mı, peşinden gelen kaos/karmaşada, bir başka milletin değerlerini dayatabilirsiniz.
Hatta dayatmak ne kelime, millet can simidi gibi sarılır.
Türkiye için planlanan oyun bu zaten.
Her şey, her gelişme aklı olanların da anlayacağı gibi, böyle bir karmaşa ve dalgalanmada elinde can simidiyle bekleyenleri açık etmiyor mu?
Bir başka milletten kastım elbette, Siyonizm’e uşaklık eden Arap değerleri, adetleri.
Hem İslam soslu ve ABD/İngiltere onaylı, hem de 80 yıllık.
Şimdi bu kolay değil denebilir.
Düşünelim o halde, Türk milletinin değerlerini, egemenlerin istediği doğrultuda etkileyecek faaliyetler sürekli, ısrarlı ve sistematik olarak uygulanır ve desteklenirse eninde sonunda başarılı olunmaz mı?