Sayın Cumhurbaşkanının yeni Anayasa ile ilgili ‘’İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan bir Anayasa hedefliyoruz’’ ifadesi, aklıma kum saatini getirdi.
Bilindiği gibi kısa zaman aralıklarını ölçme aracı olarak kullanılan kum saatleri, yalnızca zamanı ölçmek için değil, belirli bir sürenin başlangıcını ve bitişini de sembolize eder.
Yani demem o ki, Atatürk’ün ölümüyle, 1939’dan itibaren ray değiştiren mandacı zihniyetin milletten saklayarak başlattıkları kum saatinde, bugünün uzantılarıyla sona mı gelindi?
Gövdenin üstündeki kumlar bitmek üzere mi?
ABD emperyalizminin Türkiye ve Ortadoğu strateji ve politikasıyla uyumlu olarak, 1940’larda bir proje olarak başlattığı ‘siyasaldinciliği’ devlete egemen kılıp, ulus devlet/ üniter yapı ve Türklüğü tasfiye süreci başladı mı?
Sömürüyü önce emperyalizm sonra küreselleşme kelimesi ile farklılaştırıp yumuşattıklarını sanan Batı gibi, bir zamanlar bu ülke için, 36 farklı etnisite söylemlerinde ve ‘mozaik yapı’ özlemlerinde bulunanlar, ‘çeşitlilik’ kelimesiyle yumuşatmaya, masumlaştırmaya çalışıyorlar.
İşin ilginci, fakru zaruret içindeki insanlara yar olmak yerine hamaset/vaat eksenli, insanlığa yar olmak söylemine sarılarak sonuç alanların, bu seferde çeşitliliği dikkatten kaçırmak için, insana vurgu yapması.
Demek ki plan/proje hiç kesintiye uğramadan bazen o kılığa bazen bu kılığa girerek tıkır tıkır işliyor.
Bu açıklama, aslında hatırlama (tezekkür) özelliğine sahip olanlar açısından, Türkiye için planlanan/hedeflenen resimdeki tüm bulanıkları giderecek netlikte.
Bulanık diyorum çünkü siyaset alanındaki her şey bulanıklaştırılıyor, her şey gri alanda gerçekleşiyor, bunun için de olgulara parçalı bakış zihinlere yerleştiriliyor, resmin tamamını gösterecek olan bütünsel (sentez)bakış bilinçli olarak göz ardı ediliyor.
Çünkü yakın dönemdeki tarihsel süreçleri anlamaya çalışırken kısa aralıklarla parçalı kesitlere bakmak, bütündeki değişimleri gizleyebildiği için, bu süreçleri daha iyi anlayabilmek için uzun aralıklarla kesit almak ve bütünsel bakmak gerekir.
Örneğin sayın Cumhurbaşkanının yeni Anayasa açıklamasında geçen çeşitlilik (mozaik) ve zenginliğe bugünden değil, kısa geçmişteki uzun aralıklarla bakıldığında, resim anlaşılıyor.
Tarih 15 Ağustos 2000…
Adına ikiz yasalar denilen ve ülkeleri etnik, mezhepsel, ekonomik, toplumsal olarak parçalamayı amaçlayan ve dayatılmasına rağmen Türkiye’nin 37 yıldır imzalamadığı, özet olarak bütün halklara kendi kaderlerini tayin ve doğal kaynaklar ile zenginliklerini serbestçe tasarruf hakkı veren sözleşme, DSP, ANAP ve MHP koalisyon hükümeti tarafından imzalanır.
Tarih 4 Haziran 2003.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘’Ulus devletin intiharı olur’’ dediği sözleşme, Meclis’te oy kullanan AKP-CHP’li 226 vekilin, 221’inin oyuyla yasalaştı. Cumhuriyetçi (!) Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı.
Evet emperyalistlerin çıkarlarına engel olarak gördüğü ulus devletlerin parçalanarak federatif yapılara bölünmesini amaçlayan, bu nedenle Fransa ve İspanya’nın bile imzalamadığı ikiz yasalar, iktidar ve muhalefet işbirliği ile Meclis’te onaylandı ancak bu yasalar yürürlüğe girmedi, çünkü mevcut Anayasa buna izin vermiyor.
Bu nedenle yeni Anayasa telaffuz ve arayışları masum değil, planın/projenin bir parçası.
Zaten ilk maddeler hariç Anayasa’da birçok madde değişti, olmadı uyulmadı, ihlal edildi sürekli, hatta ‘’Madem Başbakan Anayasa’ya uymuyor, Anayasa’yı Başbakan’a uyduralım’’ denilip, sistem/rejim bile değişti. O nedenle kimse bu Anayasa’ya darbe Anayasası deyip, yönlendirme yapmasın. Hedefin ilk 4 madde olduğu biliniyor zaten.
Sonrasında zihinsel iklimi oluşturmak için, yıllarca 2. Cumhuriyetçilik, yeni Osmanlıcılık tartışmaları gündemi sürekli işgal etti. Andımızın yasaklanması, T.C.’nin, Türk ve Atatürk kelimelerinin kaldırılması bu iklimin saha uygulamalarıydı.
Bu çerçevede, AKP ve CHP başta olmak üzere tüm siyasi partilerin, esasında ikiz yasalara izin vermediği için mevcut Anayasa’ya karşıtlıkları ve ikiz yasalara uygun 1921 Anayasası mutabakatının, sayın Cumhurbaşkanının Eylül-2023 tarihli son açıklamasında vücut bulması şaşırtıcı mı?
Değil elbette, hani derler ya perşembenin gelişi çarşambadan belli diye.
Yani parçalı olarak bugüne değil, sadece son 23 yıla bütünsel ve hatırlama eksenli bakmak bile Türkiye Cumhuriyeti’nin BOP gereğince hızla tasfiyeye ve federatif bir yapıya sürüklendiği ortaya çıkıyor.
CHP’ye gelince;
Genel başkan koordinatör başdanışmanı E. Toprak’ın, BOP’a hizmet edecek yeni Anayasa ile ilgili, iktidarla işbirliğine hazırız açıklaması, partinin sembolü 6 Ok’a ve kurduğu Cumhuriyet’e ihanetten başka bir şey değildir.
Tüm bu sürece ve gelişmelere bakıldığında söylenecek şey; demek ki ülke siyasetinde BOP eş başkanlarının sayısı oldukça fazla imiş.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Kum Saatin de Sona Doğru mu?
Sayın Cumhurbaşkanının yeni Anayasa ile ilgili ‘’İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan bir Anayasa hedefliyoruz’’ ifadesi, aklıma kum saatini getirdi.
Bilindiği gibi kısa zaman aralıklarını ölçme aracı olarak kullanılan kum saatleri, yalnızca zamanı ölçmek için değil, belirli bir sürenin başlangıcını ve bitişini de sembolize eder.
Yani demem o ki, Atatürk’ün ölümüyle, 1939’dan itibaren ray değiştiren mandacı zihniyetin milletten saklayarak başlattıkları kum saatinde, bugünün uzantılarıyla sona mı gelindi?
Gövdenin üstündeki kumlar bitmek üzere mi?
ABD emperyalizminin Türkiye ve Ortadoğu strateji ve politikasıyla uyumlu olarak, 1940’larda bir proje olarak başlattığı ‘siyasal dinciliği’ devlete egemen kılıp, ulus devlet/ üniter yapı ve Türklüğü tasfiye süreci başladı mı?
Sömürüyü önce emperyalizm sonra küreselleşme kelimesi ile farklılaştırıp yumuşattıklarını sanan Batı gibi, bir zamanlar bu ülke için, 36 farklı etnisite söylemlerinde ve ‘mozaik yapı’ özlemlerinde bulunanlar, ‘çeşitlilik’ kelimesiyle yumuşatmaya, masumlaştırmaya çalışıyorlar.
İşin ilginci, fakru zaruret içindeki insanlara yar olmak yerine hamaset/vaat eksenli, insanlığa yar olmak söylemine sarılarak sonuç alanların, bu seferde çeşitliliği dikkatten kaçırmak için, insana vurgu yapması.
Demek ki plan/proje hiç kesintiye uğramadan bazen o kılığa bazen bu kılığa girerek tıkır tıkır işliyor.
Bu açıklama, aslında hatırlama (tezekkür) özelliğine sahip olanlar açısından, Türkiye için planlanan/hedeflenen resimdeki tüm bulanıkları giderecek netlikte.
Bulanık diyorum çünkü siyaset alanındaki her şey bulanıklaştırılıyor, her şey gri alanda gerçekleşiyor, bunun için de olgulara parçalı bakış zihinlere yerleştiriliyor, resmin tamamını gösterecek olan bütünsel (sentez) bakış bilinçli olarak göz ardı ediliyor.
Çünkü yakın dönemdeki tarihsel süreçleri anlamaya çalışırken kısa aralıklarla parçalı kesitlere bakmak, bütündeki değişimleri gizleyebildiği için, bu süreçleri daha iyi anlayabilmek için uzun aralıklarla kesit almak ve bütünsel bakmak gerekir.
Örneğin sayın Cumhurbaşkanının yeni Anayasa açıklamasında geçen çeşitlilik (mozaik) ve zenginliğe bugünden değil, kısa geçmişteki uzun aralıklarla bakıldığında, resim anlaşılıyor.
Tarih 15 Ağustos 2000…
Adına ikiz yasalar denilen ve ülkeleri etnik, mezhepsel, ekonomik, toplumsal olarak parçalamayı amaçlayan ve dayatılmasına rağmen Türkiye’nin 37 yıldır imzalamadığı, özet olarak bütün halklara kendi kaderlerini tayin ve doğal kaynaklar ile zenginliklerini serbestçe tasarruf hakkı veren sözleşme, DSP, ANAP ve MHP koalisyon hükümeti tarafından imzalanır.
Tarih 4 Haziran 2003.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ‘’Ulus devletin intiharı olur’’ dediği sözleşme, Meclis’te oy kullanan AKP-CHP’li 226 vekilin, 221’inin oyuyla yasalaştı. Cumhuriyetçi (!) Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı.
Evet emperyalistlerin çıkarlarına engel olarak gördüğü ulus devletlerin parçalanarak federatif yapılara bölünmesini amaçlayan, bu nedenle Fransa ve İspanya’nın bile imzalamadığı ikiz yasalar, iktidar ve muhalefet işbirliği ile Meclis’te onaylandı ancak bu yasalar yürürlüğe girmedi, çünkü mevcut Anayasa buna izin vermiyor.
Bu nedenle yeni Anayasa telaffuz ve arayışları masum değil, planın/projenin bir parçası.
Zaten ilk maddeler hariç Anayasa’da birçok madde değişti, olmadı uyulmadı, ihlal edildi sürekli, hatta ‘’Madem Başbakan Anayasa’ya uymuyor, Anayasa’yı Başbakan’a uyduralım’’ denilip, sistem/rejim bile değişti. O nedenle kimse bu Anayasa’ya darbe Anayasası deyip, yönlendirme yapmasın. Hedefin ilk 4 madde olduğu biliniyor zaten.
Sonrasında zihinsel iklimi oluşturmak için, yıllarca 2. Cumhuriyetçilik, yeni Osmanlıcılık tartışmaları gündemi sürekli işgal etti. Andımızın yasaklanması, T.C.’nin, Türk ve Atatürk kelimelerinin kaldırılması bu iklimin saha uygulamalarıydı.
Bu çerçevede, AKP ve CHP başta olmak üzere tüm siyasi partilerin, esasında ikiz yasalara izin vermediği için mevcut Anayasa’ya karşıtlıkları ve ikiz yasalara uygun 1921 Anayasası mutabakatının, sayın Cumhurbaşkanının Eylül-2023 tarihli son açıklamasında vücut bulması şaşırtıcı mı?
Değil elbette, hani derler ya perşembenin gelişi çarşambadan belli diye.
Yani parçalı olarak bugüne değil, sadece son 23 yıla bütünsel ve hatırlama eksenli bakmak bile Türkiye Cumhuriyeti’nin BOP gereğince hızla tasfiyeye ve federatif bir yapıya sürüklendiği ortaya çıkıyor.
CHP’ye gelince;
Genel başkan koordinatör başdanışmanı E. Toprak’ın, BOP’a hizmet edecek yeni Anayasa ile ilgili, iktidarla işbirliğine hazırız açıklaması, partinin sembolü 6 Ok’a ve kurduğu Cumhuriyet’e ihanetten başka bir şey değildir.
Tüm bu sürece ve gelişmelere bakıldığında söylenecek şey; demek ki ülke siyasetinde BOP eş başkanlarının sayısı oldukça fazla imiş.