SON DAKİKA
Hava Durumu

Neşet Dayım!

Yazının Giriş Tarihi: 26.09.2022 16:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.09.2022 16:30

25 Eylül;

‘’Ben insanlar öğüt alsın diye yazdım, onlar oyun oynamayı seçti’’ ve ‘’Bana ‘öldü’ demeyin ‘yoruldu gitti’ deyin’’ diyen, saygı, sevgi ve hoşgörünün samimi abidesi, kültürümüzün dev çınarlarından Neşet Ertaş’ın ölüm yıldönümü idi.

İnsana kendini hatırlatan ‘’Bir anadan dünyaya gelen yolcu’’ ya da bizzat kendi yaşadığından hareketle O’nu yoran, şeytani zihniyeti, kötü sistemi anlatan ağıtı, ‘’oy oy dünya’’yı dinlediğimizde gözlerimiz yaşarmasına rağmen öğüt alabiliyor muyuz?

Allah’ın doğru yolu gösterme kılavuzu olan Kur’an’da, hatırlatıcı olan kıssalar ve emirler/yasaklardan bile öğüt almayan, hiçbir şeyden almaz demek daha doğru galiba.

Tarihi süreç içinde bilinçli/kasıtlı müdahalelerle esasta yaşam sever bir medeniyete ve dine sahip olmamıza rağmen, adeta ölü sever bir hale getirildik. Ölümü yüceltiyoruz. İnsanları, değerleri diri iken değil ancak öldüğünde kıymete bindiriyoruz.

Çünkü istediğimiz gibi şekillendiriyoruz ve bu bize yetiyor, tatmin ediyor. Ama kaybedenin kendimiz olduğunu anlamıyoruz. Gidiyorlar ve yerleri dolmuyor.

***

Neyse…

İç Anadolu’da Ankara başta olmak üzere, bölgenin ve özellikle de Kırşehir’in Neşet dayısı idi o. 

Kimse, soyadı olan Ertaş’ı kullanmaz belki de bilmezdi, O geldiğinde insanlar sevinç ve telaş içinde birbirlerine koşturarak haber verirlerdi;

Neşet dayım gelmiş”.

Herkesin onu içten sahiplenmesinin bir yansıması olarak, dayı kelimesi, doğal bir ahenkle kendiliğinden “daayım” olarak dudaklardan dökülürdü. 

Aileden biriydi ve gelmesinin müjde gibi aktarıldığı o kelime hiç değişmedi. Çocukluğumda da gençliğimde de yetişkinliğimde de.

İlkokulda iken Ankara yazlarında köye gider, saz ve dört gözle beklediğimiz etli pilav ikilisinin eşlik ettiği düğünlerde, hemen pilava saldırır, kaşık bulduğumuzda kaşıkla, bulamadığımızda ellerimizle avuç avuç pilav yerdik.

Doyduktan sonra büyüklerin büyük bir ilgiyle izlediği kişinin etrafında toplanırdık.

İlk orada dinlediğim, hiç unutmadığım ancak ilerleyen yıllarda kim olduğunu anladığım/ fark ettiğim kişiydi O. 

Unutmadım, çünkü ne söylediğini tam anlamıyordum ama sesi, söyleyişi, kendinden geçmişliği, söylediği ile bütünleşmiş vücut hali sanki içimde bir yerlere dokunmuştu. Adeta kendi içimden gelen gürül gürül ırmağın serinletici etkisini hissetmiş, rahatlamıştım.

Bu arada belirteyim, aktarmaya çalıştıklarım O’nu anlatma çabası değil. Çünkü beyhudedir bu çaba…

Çocukluğumdan beri aynı iklimin içinde olduğum bir insanın, O insanın söyledikleri ve hissettirdiklerinin bende bıraktığı izleri paylaşmaya çalışıyorum sadece.

*** 

Sazın eşlik ettiği adeta sihirli kelime ve kavramları, anlamaya başladığım gençlik yıllarında benim de artık Neşet Dayım idi o…

Sazının teline her vuruşunda, dizelerine başladığında bam telime dokunulmuş gibi kendiliğinden akıveren gözyaşım, yolculuklarda yoldaşım, uygun zamanlarda dinlediğimde gönüldaşım, düğünlerde buruk tebessümüm olmuştu artık.   

Popüler müziği dinlemenin bir çağdaşlık ölçütü sayıldığı o yıllarda, arabada eşlik eden bir meslektaşım, beni Neşet Dayımın türkülerini dinlerken görünce hayretle sormuştu;

“Bu kim, hayret sen bunu, türküleri mi dinliyorsun”

Aynı, bu zamanda hala O’nu tanımayan, neyle dertlendiğini bilmeyen çorak gönüllüler gibi.

O zamanın keskinliğinde karşılığım tepkiseldi;

“Niye şaştın? Türküler sensin, içinde yaşadığın Anadolu, doğduğun medeniyet. Kendine yabancılaşıp yabancılaşmadığının sağlaması bu.  İnsansan, insan olmaya talipsen anlarsın.’’

Evet, Türkü insanın kendisidir. Yazılı tarihi zayıf olan Türk milletinin dili, geleneği, kültürü, geçmişi ve tarihinin hulasasıdır. Sabır ve suskunluğunun asilce dışarı yansıyan şiiri, ağıtı, bozlağıdır. İsyanının, arzusunun, siteminin, tepkisinin, aşkının, sevincinin, üzüntüsünün, Rabbine yöneliş ve yakarışının gönlünden nasıl geliyorsa öyle söylediği, doğrudan insanın ruhuna, vicdanına ve gönlüne akan bir yoldur.

Bu yolun en etkili son mimarı da Neşet Dayımdır. İçten gelen insani çığlıktır sesinde yükselen. Türkünün içine, o farklı boyuta geçiverendir.

***

Sonraki yıllarda hep sordum, hala sorarım.

Aydın ve akademisyenlerin ciltler dolusu kitaplarla anlatamadığı dünyayı/hayatı, Neşet Dayım nasıl oluyor da çoğu türküsünde bir anda özetleyip anlatıveriyor.

Her birisi derya olan türküleri üreten nasıl bir ruh hali ki acaba?

Nasıl, söz ve sazı bu kadar bütünleştiriyor?

O kelimeler, o kavramlar, o mecazlar, o sitemler, o tespitler nasıl akıveriyor?

Nasıl bir tevazu ve doygunluk, nasıl bir bilgelik, nasıl bir duruş, nasıl bir kültür bu?

Sanırım bu soruların cevabı; artık kaybetmeye başladığımız ve gittikçe bizden uzaklaşan Anadolu ve Anadolu insanının gerçek ruhunu, adalet temelli ahlakını yeniden keşfetmekten geçiyor…

Geçiyor da biz bunun ne kadar farkındayız!

Sahtenin ve riyakârlıkların popüler olduğu, bu ruhsuz makineleşmiş büyük yalan düzenini, sadece gönül yapıcılığı ve kalpten kalbe yol inşası ile devirmenin, hem de tek başına devirmenin çok kolay olduğunun örneğini vererek, yoruldu ve gitti Neşet Dayım.

Evet, süse ve sahteliğe dayanan bu iklim devam ettiği sürece, Neşet Dayım gibi türkülerine gönül zenginliğini, beşeri, dünyevi ve uhrevi derinliği katacak ve hepsini birlikte harmanlayacak birisinin gelmesi imkânsız.

O, şad olup gülmedi, eller olarak tasvir ettiği dünyada ama inşallah ahirette şad olur.

Allah rahmet eylesin…


 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.