Artık biliyor ve anlıyoruz ki bu milletin odak noktası; ‘Siyasal dincilik’.
Çünkü iki ittifak bileşenlerinin de gösterdiği gibi, etnikçi, federasyoncu, mezhepçi, millici çizgi ve yapılar, O’na yani siyasal dinciliğe eklemlenmeden, O’nu başat kabul etmeden, O’na teslim olmadan var olabileceklerine inanmıyor.
Böylece toplumun, siyasi partileriyle beraber istismarcı ‘siyasal dincilik’ zihniyetinde bir mahsur görmediği ve artık fazlasıyla aşina oldukları anlaşılıyor.
Hâlbuki fazla aşina olmak, normal kabul etmek ve aşırı odaklanmak bir körleşme çeşididir. Burnunun ucunu dahi göremeyecek kadar körlük, sadece burnunun ucuna-kondurulan siyasal dinciliğe-odaklanmakla mümkün çünkü.
Ve odak haline gelen ‘Siyasal dincilik’, perspektifi ve büyük resmi gizleyerek, cehaleti yaratmakla kalmıyor, sürekli hale getiriyor.
Hani söylenir ya!
“Bizans kuşatılıp düşmek üzere iken kiliselerde meleklerin cinsiyeti tartışılıyor” diye!
Bizde de aynı hesap. Herkes siyasal dincilik kayığına binmiş gidiyor. Taraftarlıklar, tartışmalar, söylemler ve vaatleri belirleyen hep o.
Adeta yarışıyorlar. Demek ki Kur’an’a aykırı olarak uydurulan bu din projesi bayağı mayalanmış.
İçinde adaletsizlik, kibir, yalan, yolsuzluk, kayırma, kamu kaynakları talanı gibi bilumum çürümüşlük barındıran bu uyduruk dinin içeriğinde aynı zamanda temsilcilerinin kendini Tanrı yerine koyabildikleri, O’nun soracağı soruları sorma ve yargılama yetkisini kendisinde gören pervasızlık ve cüretkârlık da mevcut.
Ama en ürkütücü ve korkutucu olanı ise Allah’ın üzerimizdeki koruyucu kalkanın kalkmasına sebep olabilecek, Allah’a yönelik iftiralar ve O’na noksanlık atfetmek.
Ama ne gam.
Sanki ellerinde Allah tarafından yetkilendirildikleri ve söz sahibi kılındıklarına yönelik yetki belgesi var. Cennetleri garanti sanki.
İşte bir dinin siyasallaştırılması böyle bir şey.
ABD’yi, oryantalistleri, Batı Şarkiyat Enstitülerini tebrik etmek(!) lazım.
Bizi içimizdekilerle kandırarak, ılımlı isimlerle duygularımızı okşayarak, akıl dışı parça ve rivayetlere dayalı çöp bilgi yığınlarıyla uğraştırarak, Kur’an akılcılığı, anlamı ve en önemlisi bütünselliğinden büyük ölçüde uzaklaştırdı ya bravo.
Tabii en büyük tebriği, 1940’lardan itibaren 80 yıldır ABD/İngiltere eksenli ve zihniyetli olarak devleti kontrol edip yönlendiren, ‘siyasal dincilik’ projesini bize “gerçek din” diye yutturan baskın grup, yani ‘Müesses Nizam’ hak ediyor.
Artık bütün renkleriyle belirginleşmiş ‘Siyasal Dincilik’ belirleyici güç oldu ülkede.
Ama olsun bize düşen;
Son yazılarımda özellikle vurguladığım gibi ‘müesses nizam’ ve ‘siyasal dincilik’ ilişkisini aktarmaya çalışmak.
Çünkü ABD kaynaklı bu ideolojinin, halktan habersiz şekilde önce örtülü, şimdi açık bir devlet (!) projesi olarak sunulduğunun anlaşılması gerekiyor.
Yoksa nerede/niye olduğumuz ve nereye gittiğimiz fark edilmeyecek.
Bu nedenle devam…
***
Son yazıyı bir isimle noktalamıştım:
Mehmet Fuat Doğu
1945’ler den itibaren ABD’nin Sovyetlerle mücadelesinde, İslam ülkelerini kullanmaya dayalı ‘Yeşil Kuşak’ stratejisi çerçevesinde yapay dölleme ile doğurtulan, ‘Türk’ü kimliğinden ve tarihsel ülküsünden uzak tutacak ‘siyasal dincilik’ projesinin en sadık istihbarat şefi.
Zaten daha sonra kendisi de bu durumu “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’nın şube müdürlüğünü yaptım. MAH maaşları ABD tarafından ödeniyordu. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop’a götür dese onu oraya götürmekle memurum” cümlesiyle itiraf etmiştir.
Ordu mensubu olan M. Fuat Doğu, 2. Dünya Savaşı’nda Alman istihbarat şefi olan ve savaştan sonra müttefiklerin safına geçip, soğuk Savaş'ta komünizme karşı istihbarat faaliyetlerinin merkezinde olan Nazi Generali Reinhard Gehlen'in öğrencilerinden.
Yakın irtibatta bulunduğu bir diğer isim ise Gehlen ekibinden olan ve sonrasında CIA Türkiye istasyon şefliğinde bulunan Özbek asıllı Ruzi Nazar.
M. Fuat Doğu’nun, etkin istihbaratçılık serüveni 1954’te ‘MAH’ (MİT öncesi istihbarat teşkilatı) emrine alınmasıyla başlayıp, 1962-64 yıllarında ‘MAH’ reisliği, 1966-71 yıllarında ise ‘MİT’ müsteşarlığı ile devam etti.
ABD’nin, ülkemizin tüm kılcal damarlarına kadar girdiği yıllarda, en operasyonel sima olarak Fuat Doğu’nun görev yılları önemli.
Çünkü Türkiye’nin siyasi, dini, ekonomik, kültürel, sosyal ve askeri tercihlerinin belirlendiği ya da iteklendiği yolun kilometre taşları bu döneme ait.
Ayrıca aynı ekol çerçevesinde yetiştirdiği ve eğitim verdiği istihbaratçıların devam eden süreçte ve bugün de halen etkin olması, ‘Siyasal Dincilik’ projesinin yol haritasını anlamada katkı sağlayabilir…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Odak Noktası: Siyasal Dincilik Projesi!
Artık biliyor ve anlıyoruz ki bu milletin odak noktası; ‘Siyasal dincilik’.
Çünkü iki ittifak bileşenlerinin de gösterdiği gibi, etnikçi, federasyoncu, mezhepçi, millici çizgi ve yapılar, O’na yani siyasal dinciliğe eklemlenmeden, O’nu başat kabul etmeden, O’na teslim olmadan var olabileceklerine inanmıyor.
Böylece toplumun, siyasi partileriyle beraber istismarcı ‘siyasal dincilik’ zihniyetinde bir mahsur görmediği ve artık fazlasıyla aşina oldukları anlaşılıyor.
Hâlbuki fazla aşina olmak, normal kabul etmek ve aşırı odaklanmak bir körleşme çeşididir. Burnunun ucunu dahi göremeyecek kadar körlük, sadece burnunun ucuna-kondurulan siyasal dinciliğe- odaklanmakla mümkün çünkü.
Ve odak haline gelen ‘Siyasal dincilik’, perspektifi ve büyük resmi gizleyerek, cehaleti yaratmakla kalmıyor, sürekli hale getiriyor.
Hani söylenir ya!
“Bizans kuşatılıp düşmek üzere iken kiliselerde meleklerin cinsiyeti tartışılıyor” diye!
Bizde de aynı hesap. Herkes siyasal dincilik kayığına binmiş gidiyor. Taraftarlıklar, tartışmalar, söylemler ve vaatleri belirleyen hep o.
Adeta yarışıyorlar. Demek ki Kur’an’a aykırı olarak uydurulan bu din projesi bayağı mayalanmış.
İçinde adaletsizlik, kibir, yalan, yolsuzluk, kayırma, kamu kaynakları talanı gibi bilumum çürümüşlük barındıran bu uyduruk dinin içeriğinde aynı zamanda temsilcilerinin kendini Tanrı yerine koyabildikleri, O’nun soracağı soruları sorma ve yargılama yetkisini kendisinde gören pervasızlık ve cüretkârlık da mevcut.
Ama en ürkütücü ve korkutucu olanı ise Allah’ın üzerimizdeki koruyucu kalkanın kalkmasına sebep olabilecek, Allah’a yönelik iftiralar ve O’na noksanlık atfetmek.
Ama ne gam.
Sanki ellerinde Allah tarafından yetkilendirildikleri ve söz sahibi kılındıklarına yönelik yetki belgesi var. Cennetleri garanti sanki.
İşte bir dinin siyasallaştırılması böyle bir şey.
ABD’yi, oryantalistleri, Batı Şarkiyat Enstitülerini tebrik etmek(!) lazım.
Bizi içimizdekilerle kandırarak, ılımlı isimlerle duygularımızı okşayarak, akıl dışı parça ve rivayetlere dayalı çöp bilgi yığınlarıyla uğraştırarak, Kur’an akılcılığı, anlamı ve en önemlisi bütünselliğinden büyük ölçüde uzaklaştırdı ya bravo.
Tabii en büyük tebriği, 1940’lardan itibaren 80 yıldır ABD/İngiltere eksenli ve zihniyetli olarak devleti kontrol edip yönlendiren, ‘siyasal dincilik’ projesini bize “gerçek din” diye yutturan baskın grup, yani ‘Müesses Nizam’ hak ediyor.
Artık bütün renkleriyle belirginleşmiş ‘Siyasal Dincilik’ belirleyici güç oldu ülkede.
Ama olsun bize düşen;
Son yazılarımda özellikle vurguladığım gibi ‘müesses nizam’ ve ‘siyasal dincilik’ ilişkisini aktarmaya çalışmak.
Çünkü ABD kaynaklı bu ideolojinin, halktan habersiz şekilde önce örtülü, şimdi açık bir devlet (!) projesi olarak sunulduğunun anlaşılması gerekiyor.
Yoksa nerede/niye olduğumuz ve nereye gittiğimiz fark edilmeyecek.
Bu nedenle devam…
***
Son yazıyı bir isimle noktalamıştım:
Mehmet Fuat Doğu
1945’ler den itibaren ABD’nin Sovyetlerle mücadelesinde, İslam ülkelerini kullanmaya dayalı ‘Yeşil Kuşak’ stratejisi çerçevesinde yapay dölleme ile doğurtulan, ‘Türk’ü kimliğinden ve tarihsel ülküsünden uzak tutacak ‘siyasal dincilik’ projesinin en sadık istihbarat şefi.
Zaten daha sonra kendisi de bu durumu “Ben MİT müsteşarlığı yapmadım, CIA’nın şube müdürlüğünü yaptım. MAH maaşları ABD tarafından ödeniyordu. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop’a götür dese onu oraya götürmekle memurum” cümlesiyle itiraf etmiştir.
Ordu mensubu olan M. Fuat Doğu, 2. Dünya Savaşı’nda Alman istihbarat şefi olan ve savaştan sonra müttefiklerin safına geçip, soğuk Savaş'ta komünizme karşı istihbarat faaliyetlerinin merkezinde olan Nazi Generali Reinhard Gehlen'in öğrencilerinden.
Yakın irtibatta bulunduğu bir diğer isim ise Gehlen ekibinden olan ve sonrasında CIA Türkiye istasyon şefliğinde bulunan Özbek asıllı Ruzi Nazar.
M. Fuat Doğu’nun, etkin istihbaratçılık serüveni 1954’te ‘MAH’ (MİT öncesi istihbarat teşkilatı) emrine alınmasıyla başlayıp, 1962-64 yıllarında ‘MAH’ reisliği, 1966-71 yıllarında ise ‘MİT’ müsteşarlığı ile devam etti.
ABD’nin, ülkemizin tüm kılcal damarlarına kadar girdiği yıllarda, en operasyonel sima olarak Fuat Doğu’nun görev yılları önemli.
Çünkü Türkiye’nin siyasi, dini, ekonomik, kültürel, sosyal ve askeri tercihlerinin belirlendiği ya da iteklendiği yolun kilometre taşları bu döneme ait.
Ayrıca aynı ekol çerçevesinde yetiştirdiği ve eğitim verdiği istihbaratçıların devam eden süreçte ve bugün de halen etkin olması, ‘Siyasal Dincilik’ projesinin yol haritasını anlamada katkı sağlayabilir…