Kaderine razı eden dayatmacı şablon bir ideolojik anlayışla, emekliler başta olmak üzere milletini yoksulluğa mahkûm eden iktidar, haykırışlara kulaklarını tıkamaya ve görmezden gelmeye devam ediyor.
Bu ağır ekonomik koşullarda yaşayan insanların yaşanan haksızlıklara isyan etmemesi ve düzene sorun çıkartmadan sessizce devam etmesi başvurulan gerekçe her zaman aynı;
‘’Vatan, millet ve beka’’
Hâlbuki gerçekleri örtmek için kullandıkları bu kavramların gereğini yapmadıkları, bu kavramları kendi konfor alanlarını sürdürmek/genişletmek için kullanıp, fedakârlığı hep milletten bekledikleri de aşikâr.
Bu riyakâr tutumlarıyla kelamın haysiyetini yok ettikleri, kurumların oturmuş kurallarını bozdukları için, kendileriyle beraber kurumlara duyulan güven ve inandırıcılıkları bitirdiler. Her şeyleri yalan üzerine.
Soljenitsin güzel ifade etmiş yaşadığımız büyük yalanları:
‘’Yalan söylediklerini biliyoruz, yalan söylediklerini kendileri de biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi de biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz ama hala yalan söylüyorlar…’’
***
İşte herkesin bildiği bu yalanlara itiraz eden “astsubay emeklileri” ki bir milyonluk bir kitleyi ifade ediyorlar, bıkmadan verdikleri onurlu mücadelelerinde yeni bir sayfa açtılar.
Ama önce yine hatırlatalım, kimdir, nedir astsubay?
Ordunun teknik, taktik ve idari alanlarında görev alan ikame edilemez askeridir. Uçak, tank, top, gemi, radar bilumum askeri araç ve mühimmatları mesai mefhumu gözetmeksizin savaşa hazır halde tutandır.
Vatan için ‘öl’’ denilince ölen, muharebelerde en önde olandır.
Irak’ta, Suriye’de ve ülkede yağmurda, karda, çamurda vatana kastedenlerle son mermisine kadar çatışan, tuzakların bombaların üzerine yürüyendir, gece ayazında, karda, tipide parmakları donmuş halde uçağı gece uçuşuna hazırlayandır, ne zaman döneceği, ailesine ne zaman kavuşacağı belirsiz gemi görevindekilerdir.
Vatan için verilen canlar, akıtılan ter ve kanlardır.
Ama hal böyle iken, kendilerine reva görülen muamelelerle bu devletin trajik bir ezilmişlik belgeselinin de aktörleridir.
Klasik bir laf değildir bu, astsubayı çekin alın ordudan, o ordu savaşma yeteneğini kaybeder, savaşamaz çünkü ordunun olmazsa olmazıdır. Aksini iddia eden, aklı ve gerçeği de inkâr etmiş olur. Varsa buyursun.
***
Evet, astsubay emeklileri sadece yalana değil, uğradıkları haksızlıkların giderilmesi ve görev tazminatlarının verilmesine yönelik TBMM komisyonlarına sevk edilen kararların her seferinde gizli bir el tarafından geri çektirilmesine, maaş bağlama oranlarının yüzde 60’lardan 40’lara düşürülerek geçim zorluğuna düşürülmelerine (Subaylarda bu oran yüzde 75-80) ve onurlarıyla oynanmasına, sistematik bir şekilde değersizleştirilmelerine ve yok sayılmalarına itiraz ediyorlar.
Geçmiş dönem ve mevcut genelkurmay başkanlarıyla savunma bakanları gibi Sayın Cumhurbaşkanının; gasp edilen haklarının verileceğine yönelik defaten dile getirdikleri ama yerine getirmedikleri sözlerini hatırlatmak, onları söz haysiyetinin gereğine çağırmak için 17 Ekim Dünya Astsubaylar Günü’nde Ankara’da bir araya geliyorlar.
29 Eylül günü Niğde’de, canı pahasına devleti bir ‘şer’den kurtaran, Astsubay Ömer Halisdemir’in mezarı başında saygı duruşunda bulunup basın açıklaması yaptıktan sonra öncüleriyle, Ankara Ulus meydanındaki basın açıklamasıyla son bulacak 400 km’lik yürüyüşü başlattılar.
60‘lı yaşlarda cengâver 2 astsubay emeklisi günlerdir her türlü zorluğa, sağlık sorunlarına rağmen yılmadan yürüyorlar. Son kilometrelere girildi.
Peki, hayatları uçak, top, tank, silah, can verme, kan, özlem, alın teri ve fedakârlıkla geçen astsubayları, işi bitince bir posa misali kenara atıp yoksulluğa iterek onurlarıyla oynayan, ağır görev zorluklarından doğan haklarını, her yıl kuşa döndürdükleri hak ettikleri maaşlarını, sözün haysiyetini çiğneme pahasına vermeyen, onları bu yaşta yürümeye zorlayan vicdan özürlüler kim?
Elbette “her şey ben, her şey benim” diyerek kendinden başka kimseyi görmeyen kibirli, bencil, vicdanı katı ama lafa gelince aileyiz kandırmacasını yapanlar.
Peki, hak ettiklerini, hak edenlere vermemekle ‘’silah arkadaşlığı ve aileyiz’’ lafı boşa düşmüyor mu?
Üvey evlada bile reva görülmeyecek muameleler, zaten var olan yaraları derinleştirmez mi?
Yoksa gayri insani/ahlaki bu davranışların amacı ve de ısrarı, silah arkadaşlığı kutsalını zedeleyip, ordu içinde nerede patlayacağı belli olmayan ve bekaya zarar verecek bir yarayı ve ‘ur’u, gerektiği zaman çıkar eksenli kullanmak için kasti şekilde muhafaza etmek mi?
Gizli bir el mi söz konusu?
Malum at izinin it izine karıştığı zamanlardan geçiyoruz da.
Yoksa batasıca düzeniniz için hayatlarını kararttığınız, koparttığınız onurlarını çaldığınız astsubay emeklilerinin hayatlarına insanca dokunmak bu kadar zor olmamalı.
Ama bilinmeli ki, her şeye rağmen ulufe için değil, onur, adalet ve haysiyetleri için yola çıkan ve mücadele eden astsubaylar eninde sonunda layık oldukları yeri alacaktır.
Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici. Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor. Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Çok ilginç değil mi? Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü, Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü, Ama
Anadolu’da bilinen bir atasözüdür: ‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’ Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor. Ya da tersi. Netic
Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor; ‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’ Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor. Her açıdan du
Biz astsubaylar uzunlafın kısası ordumuzun sırtında taşıyan hakkı gasp edilen şerefli bir zümreyiz hakkımızı sonu kadar savunup hakkımızı kimseye yedirmeyeceğiz
Onurlu her mücadele mutlaka başarılı olur teşekkürler