Akıl; kurucu bir unsurdur ve bütüncül bakmayı gerektirir.
Akıl; dini ve emperyalist algı oyunları ile suikasta uğrarsa ki uğradı, bütüncül bakamaz.
Bakılamadığı için Türkiye’nin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarında yaşanan çok hızlı altüst oluş ve dönüşümlere sadece seyirci kalıp, ‘saldım çayıra, Mevla kayıra’ rahatlığında neleri kaybettiğimizi fark etmeden devam edeceğimizi zannediyoruz.
Peki nereye kadar?
Önümüze A ve B seçeneği olarak sunulan ittifakları oluşturan yapılara/partilere bakılmaya çalışıldığında dokunuş ve ayarlamaların adeta ince bir işçilik eseri olduğunun fark edilmemesi zor.
Farklı gibi sunulsa da sanki aynı mutfaktan/kanaldan beslendiklerine yönelik çok net ipuçları var.
Türk’ün adının geçmediği 1921 Anayasasına özlemde,
Anayasanın ilk 4 maddesinin tartışılması/kaldırılması gerekliliğinde,
Bu ülkeyi eyalet/şehir devletlerine ayırma hedefli BOP üzerinde tek kelam etmemeleri ve suskunluklarında, (sahi duyuldu mu iki ittifak partilerinin BOP’a bakışlarının ne olduğu?),
Geçmişte ülkeyi terk eden azınlık nesillerinin Türkiye’ye getirilip, bölücü ‘eşit yurttaşlık’ temelinde bir anayasa hazırlanması ve Türk’ün alt bir etnisite haline getirilmek istenmesinde,
Türkçeden başka dillerin, hem ikinci/üçüncü resmi dil hem de eğitim dili haline getirilerek bütünsel yapıyı dağıtma heveslilerinin dengesinde,
Ekonomi, siyaset, medya ve kültür/edebiyatta küresel baronların taleplerine uyumlulukta,
Bu ülkede her olumsuzluğun kaynağı olan siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması konusunun üzerinde durulmamasında,
Uygulamalarda ya da geçmişteki hata ve yanlışları yapanlara yönelik hesap sorma/verme mekanizmasının hesaptan kaçmayı içeren ‘helallik’ istemeye indirgenmesinin sıradanlaştırılmasında,
İnsanları dejenere amaçlı (çünkü dejenere insanı kullanmak, sömürüyü sınırsızlaştırmayı kolaylaştıracak) cinsiyetsiz toplum projelerine bakışta karşıt gibi görünen ama esasta aynı yaklaşımlarında,
Ülkeyi ekonomi, asayiş ve kültürel açıdan temelden sarsan sığınmacılar konusundaki muallak yaklaşımlarında,
Emperyalist bir hedef olan ılımlı İslam(!) proje partileri ile şiddet sicilli radikal dinci/etnikçi partilerin terazilemesinde, sanki paranın iki yüzü gibiler.
1 Türk lirasının yazı-turası gibi…
Hangi taraf gelse 1 lira çünkü.
***
Herhalde bundan ABD ve İngiltere’de hoşnut olmalı. Seyahatleri, Chatham House ziyaretleri, onay arayışları ve o taraf orijinli düşünce kuruluşları siyasi çalışmalarının kopyası çizgisindeki açıklamaları görünce başka türlüsü olamaz.
Her dönemde görülen, yukarıda sayılan/sayılamayan ve iyice alenileşen olguların da gösterdiği gibi, adına’ tahterevalli siyaseti’ denilebilecek, cılkı çıkmış Türkiye siyasetindeki süreçlerin ‘karanlık bölgeleri’, (son siyasi gelişmeler daha ne anlatsın ki!) aydınlık olanlardan daha büyük hatta tamamını kaplayacak genişlikte bir alanı ifade ediyor.
Bu ‘karanlık alan’, kayıt dışı ekonomi gibi karanlık ilişkilerin, rant mücadelelerinin, küresel aktörlerle iç içe geçmişliğin, mafya faaliyetlerinin geçerli olduğu, milletin kontrolünden uzakta kapalı devre işleyen bir siyaset arenası oluşturuyor.
Kabul edelim ki ülkemizde siyaset masası dört ayak üzerinde yükseliyor. Bir ayağı liderler ve parti oligarşisi, diğer ayağı meslekten profesyonel politikacılar, üçüncü ayağı medya/aydın, son ayağı ise sermaye/ müteahhit.
Bu arenada, medya; kapatma ve çarpıtma, siyasetçi; gerektiğinde meşrulaştırma, gerektiğinde üç maymunu oynama, sermaye; siyaseti fonlayarak vahşice sömürme, aydın ise karşılığı verilmiş devşirilmiş zihin rollerini üstleniyor.
Dolayısıyla milletten gelecek taleplerin, isteklerin ve temsil arzularının bu dörtgenin içinde kendisine yer bulması imkânsız. Medya ve yeni peydahlanan trol müfrezeleri, bu talepleri girer girmez çarpıtıyor, değersizleştiriyor ve anlamsızlaştırıyor.
***
Ahlak ya da dillendirildiği şekliyle ‘siyasi ahlak’ isedemekle olmuyorçünkü siyasi ahlak, yaşanan toplumsallığın, millette mevcut baskın inanç/kültürün siyasete yansımasıdır. Aslolan inancın ve kültürün sorgulanması olmalıdır. Ama ne gezer herkes dört dörtlük.
O nedenle siyasetçi pişkin, vurdumduymaz nerdeyse dalgacı. Zincir halinde birçok kurumun, yetkilinin sorumluluğunda olan yanlışlar/ihmallerden dolayı binlerce insanın ölümünden insani/vicdani hicap duyması gerekenlerden bir tane istifa var mı? Ne anlatıyoruz ki?
O nedenle ya aklıselim davranıp çelişkileri fark ederek silkinip dirileceğiz ya da kokularının artık burnumuzun direklerini sızlattığı çürümeyi solumaya devam edeceğiz.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Halimiz nicedir?
06.11.2021 01:39
Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici.
Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor.
Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Çok ilginç değil mi?
Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü,
Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü,
Ama
Anadolu’da bilinen bir atasözüdür:
‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’
Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor.
Ya da tersi.
Netic
Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor;
‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’
Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor.
Her açıdan du
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Siyasi durumlar!
Akıl; kurucu bir unsurdur ve bütüncül bakmayı gerektirir.
Akıl; dini ve emperyalist algı oyunları ile suikasta uğrarsa ki uğradı, bütüncül bakamaz.
Bakılamadığı için Türkiye’nin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarında yaşanan çok hızlı altüst oluş ve dönüşümlere sadece seyirci kalıp, ‘saldım çayıra, Mevla kayıra’ rahatlığında neleri kaybettiğimizi fark etmeden devam edeceğimizi zannediyoruz.
Peki nereye kadar?
Önümüze A ve B seçeneği olarak sunulan ittifakları oluşturan yapılara/partilere bakılmaya çalışıldığında dokunuş ve ayarlamaların adeta ince bir işçilik eseri olduğunun fark edilmemesi zor.
Farklı gibi sunulsa da sanki aynı mutfaktan/kanaldan beslendiklerine yönelik çok net ipuçları var.
Türk’ün adının geçmediği 1921 Anayasasına özlemde,
Anayasanın ilk 4 maddesinin tartışılması/kaldırılması gerekliliğinde,
Bu ülkeyi eyalet/şehir devletlerine ayırma hedefli BOP üzerinde tek kelam etmemeleri ve suskunluklarında, (sahi duyuldu mu iki ittifak partilerinin BOP’a bakışlarının ne olduğu?),
Geçmişte ülkeyi terk eden azınlık nesillerinin Türkiye’ye getirilip, bölücü ‘eşit yurttaşlık’ temelinde bir anayasa hazırlanması ve Türk’ün alt bir etnisite haline getirilmek istenmesinde,
Türkçeden başka dillerin, hem ikinci/üçüncü resmi dil hem de eğitim dili haline getirilerek bütünsel yapıyı dağıtma heveslilerinin dengesinde,
Ekonomi, siyaset, medya ve kültür/edebiyatta küresel baronların taleplerine uyumlulukta,
Bu ülkede her olumsuzluğun kaynağı olan siyasetin finansmanının şeffaflaştırılması konusunun üzerinde durulmamasında,
Uygulamalarda ya da geçmişteki hata ve yanlışları yapanlara yönelik hesap sorma/verme mekanizmasının hesaptan kaçmayı içeren ‘helallik’ istemeye indirgenmesinin sıradanlaştırılmasında,
İnsanları dejenere amaçlı (çünkü dejenere insanı kullanmak, sömürüyü sınırsızlaştırmayı kolaylaştıracak) cinsiyetsiz toplum projelerine bakışta karşıt gibi görünen ama esasta aynı yaklaşımlarında,
Ülkeyi ekonomi, asayiş ve kültürel açıdan temelden sarsan sığınmacılar konusundaki muallak yaklaşımlarında,
Emperyalist bir hedef olan ılımlı İslam(!) proje partileri ile şiddet sicilli radikal dinci/etnikçi partilerin terazilemesinde, sanki paranın iki yüzü gibiler.
1 Türk lirasının yazı-turası gibi…
Hangi taraf gelse 1 lira çünkü.
***
Herhalde bundan ABD ve İngiltere’de hoşnut olmalı. Seyahatleri, Chatham House ziyaretleri, onay arayışları ve o taraf orijinli düşünce kuruluşları siyasi çalışmalarının kopyası çizgisindeki açıklamaları görünce başka türlüsü olamaz.
Her dönemde görülen, yukarıda sayılan/sayılamayan ve iyice alenileşen olguların da gösterdiği gibi, adına’ tahterevalli siyaseti’ denilebilecek, cılkı çıkmış Türkiye siyasetindeki süreçlerin ‘karanlık bölgeleri’, (son siyasi gelişmeler daha ne anlatsın ki!) aydınlık olanlardan daha büyük hatta tamamını kaplayacak genişlikte bir alanı ifade ediyor.
Bu ‘karanlık alan’, kayıt dışı ekonomi gibi karanlık ilişkilerin, rant mücadelelerinin, küresel aktörlerle iç içe geçmişliğin, mafya faaliyetlerinin geçerli olduğu, milletin kontrolünden uzakta kapalı devre işleyen bir siyaset arenası oluşturuyor.
Kabul edelim ki ülkemizde siyaset masası dört ayak üzerinde yükseliyor. Bir ayağı liderler ve parti oligarşisi, diğer ayağı meslekten profesyonel politikacılar, üçüncü ayağı medya/aydın, son ayağı ise sermaye/ müteahhit.
Bu arenada, medya; kapatma ve çarpıtma, siyasetçi; gerektiğinde meşrulaştırma, gerektiğinde üç maymunu oynama, sermaye; siyaseti fonlayarak vahşice sömürme, aydın ise karşılığı verilmiş devşirilmiş zihin rollerini üstleniyor.
Dolayısıyla milletten gelecek taleplerin, isteklerin ve temsil arzularının bu dörtgenin içinde kendisine yer bulması imkânsız. Medya ve yeni peydahlanan trol müfrezeleri, bu talepleri girer girmez çarpıtıyor, değersizleştiriyor ve anlamsızlaştırıyor.
***
Ahlak ya da dillendirildiği şekliyle ‘siyasi ahlak’ ise demekle olmuyor çünkü siyasi ahlak, yaşanan toplumsallığın, millette mevcut baskın inanç/kültürün siyasete yansımasıdır. Aslolan inancın ve kültürün sorgulanması olmalıdır. Ama ne gezer herkes dört dörtlük.
O nedenle siyasetçi pişkin, vurdumduymaz nerdeyse dalgacı. Zincir halinde birçok kurumun, yetkilinin sorumluluğunda olan yanlışlar/ihmallerden dolayı binlerce insanın ölümünden insani/vicdani hicap duyması gerekenlerden bir tane istifa var mı? Ne anlatıyoruz ki?
O nedenle ya aklıselim davranıp çelişkileri fark ederek silkinip dirileceğiz ya da kokularının artık burnumuzun direklerini sızlattığı çürümeyi solumaya devam edeceğiz.
Halimiz nicedir?
06.11.2021 01:39Yayına başladığı ilk gün olan 29 Ekim’in anlamı ile duruşu ve sorumluluğunun ne olduğunu ilan eden SözBursa’nın bu ilkesel çerçevesinde düşüncelerimi paylaşma fırsatı bulmak onur verici. Türkiye’nin en iyi yerel tarih ve kültür dergisi Şehrengiz için hazırladığım söyleşiler ve Yen
Ve Türkiye hala tartışıyor!
11.11.2021 03:02Hala, acaba üzerlerinden nasıl siyasi çıkar/fayda devşirilir ve devam ettirilir oportünist (fırsatçı) anlayışı ile Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk tartışılıyor, tartıştırılıyor. Özellikle 1946 sonrası çaktırmadan yapılan, son 20 yılda ise her milli ve önemli günde yazılı, görsel ve sosyal
Kurucu lider Atatürk’e haksızlık!
16.11.2021 11:01Çok ilginç değil mi? Büyük Selçuklu Devleti devam ederken, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şah’a övgü, Anadolu Selçuklu Devleti, Moğol müdahalesi sonucu yıkıldığında, yıkılan devletin temellerinden yeni ve diri bir Türk devletini kuran, Selçuklu uç beyi Osman Bey’e övgü, Ama
Yeni kurtarıcılar(!) bekleniyor
20.11.2021 03:25Anadolu’da bilinen bir atasözüdür: ‘’Ay var yılı besler, yıl var günü beslemez’’ Tam da ülkemiz de yaşananlara uygun. Bırakın son 40 ya da 20 yılı sadece son bir aya, bir haftaya, bir güne bakmak bile, yılların günü beslemediği resmini veriyor. Ya da tersi. Netic
İktidar ve millet!
26.11.2021 12:28Ülke olarak yaşadıklarımız, Temel’in mezar taşındaki yazıyı hatırlatıyor; ‘’İyisin dediniz, iyisin dediniz, peçi bu ne?’’ Yani, ‘’iyi demekle, çok iyiyiz demekle iyi olunmuyor, olunamıyor’’ ve korkunun da ecele faydası olmuyor. Her açıdan du