Bugün; Türkiye’nin ana siyasi akımlarını temsil eden partilerin, varlık sebeplerini oluşturan ilke, ideoloji ve en önemlisi tarihlerinden yumuşakça ve hissettirmeden(!) saparak, birbiriyle benzeştikleri bir dönem yaşanıyor.
Bu durumun istisnası ise bölücü partiler. Onlar için belirlenen istikametlerinde bir sapma olmadığı gibi artık şımarıklık ve cüretkârlıkta da sınır tanımıyorlar. Belli ki yaslandıkları dağlar heybetli.
Peki ana akım partileri, bölücü partilerle aynı çizgiye getiren, Lozan öncesindeki konjonktürü ifade eden 1921 Anayasası benzeri yeni bir anayasa arzusunda onlarla mutabık kılan, bu durumu da kabulü istenen bir normale dönüştürmeye çalışan derin savrulmalar nasıl oldu ve oluyor?
Siyasi Partilerin;
Divan şairi Ebubekir Kânî Efendi'nin Silistre'de söylediği rivayet edilen ‘40 yıllık Kâni, olur mu Yani’ deyişindeki ‘Kâni’lerin hem de pişkince Yani’ye dönüşmeleri ibretle izleniyor. Biliyorsunuz Kani; Müslüman, Yani; Hristiyan özel ismi. Buradan, bizimkilerin söylediklerinin aksine Hristiyan Batı ile ruh ikizi oldukları çıkarılabilir mi acaba?
Şimdi;
Lider veya genel başkanların sorgulanamazlığına iman eden, her yaptıklarını hikmet kılıfına sokan ve onları kutsayan zihniyetler, aleni beka riski taşıyan bu dönüşümleri havalı ve kaçış kolaycılığını sağlaması açısından ‘devlet aklı’na bağlayacaklardır.
Böylece lider/genel başkanlarda kimseye sorma ihtiyacı bile duymadan, her seçim öncesinde söylediklerinin tersini yapıp milleti adam yerine koymadan keyfi bir biçimde istedikleri gibi ölçüp biçip yeni bir elbise giydirmenin peşinde.
Hâlbuki akıl insana özgü bir melekedir.
İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırır. Oysa “Devlet”, vatan gibi kavramlar soyut değerlerdir. Devletin insan gibi tahayyül edilip, ona akıl izafesi ancak ezotorik/mitolojik safsatadır. Bu safsatanın gerçek gibi sunulması, egemenlerin işine gelir, sorumluluktan sıyrılırlar. Dolayısıyla devlet aklı yoktur insan aklı vardır. Devlet aklı dedikleri, şu anda tek yetkili bir insan olarak, sayın Cumhurbaşkanının aklıdır.
***
Evet, yılların partileri nasıl değişti(rildi)ler ya da millete, ilkelerine rağmen nasıl “Yani” oldular?
Bu konuda Taylan Kara’nın yaklaşımları istifade etmeye değer.
Ona göre,
Birincisi;
‘’Bir ideolojiyi veya ideolojik bir partinin ilkelerini, hassasiyetlerini ve siyasetini, ancak benzerlerine dönüştürerek yok edersiniz. Çünkü düşünceyi ve savunanlarını türlü yollarla yok etmek çok pahalıdır, ideolojiyi dönüştürerek yok etmek daha kolay ve maliyetsizdir’’.
İkincisi;
‘’Tekelci Kapitalizm (küresel çete) sadece kendi ideolojisini üretmekle kalmaz, kendisine karşı olan ideolojinin de mühendisliğini yapar. Tekelci kapitalizmin klasik kapitalizmden en önemli farkı karşı kültürü de biçimlendirmiş olmasındadır. Sermaye bunu ‘teraslandırma’ yöntemiyle yapar. Teraslandırma yöntemi; radikal biçimde değişmeye zorlamaksızın ‘her düşünce ya da felsefenin kendi bulunduğu yerdesermaye için en az zararlı olacak şekilde konumlandırılmasıdır.
Siyasal yelpazenin her bir kesitindeki görüş, düşünce sermaye için en zararsız varyantına dönüştürülür. Dünyada kaçınılmaz olarak oluşan sermaye karşıtı damar, yine sermaye tarafından ıslah edilir, etrafı ağaçlandırılır, yapılandırılır. Bu yönüyle bakılmazsa, sermayenin Marksist bir dergiyi niçin fonladığını anlamak mümkün değildir.’’
Taylan Kara’nın yaklaşımları ‘dışsal’a yani “Küresel İblislere” işaret ediyor.
İç dinamikler açısından baktığımızda ise bana göre üçüncüsü;o ya da bu yolla (iktidar gücü, ölümsüzlük arzusu, mal yığma ve para biriktirme tutkusu yani yasak ağaçla sembolize edilmiş nefsani arzular) devşirme,
Dördüncüsü;
İçinde yaşanılan millete(Türklere) karşıtlık üzerinden kurgulanan ve doğru zannedilen bir din yorumuyla, tahayyül edilen dini/milli bir geçmişin, günümüze taşınma vaadi ile gönüllü işbirliğinin yani zihinsel devşirilmenin sağlanmasıdır.
Beşincisi;
Gönüllü devşirmeler kanalıyla devletin içine yuvalatılmış uzun vadeli plan sahiplerinin, plana uygun olarak, siyasal, ekonomik, kültürel ama özellikle dinsel/milliyetçi kurgusal söylemlerle her alanda deformasyonun sağlanması.
Mevcut resim başka nasıl okunabilir ki?
Bu durum sanki arka planda saklanan küresel bağlantılı bir el, bir grup, bir yapının, tüm partilere ve ülkeye, nano siyasal/sosyolojik müdahalelerle şekil verdiği, herkesin önlerine konulan senaryoyu oynamaya zorlandığı bir hali düşündürüyor.
Zaten bir genel başkan bunu belirtmişti. Başka bir seçenek yok.
Velhasıl, dönüşüme uğratılan partilerin durumunu, İbrahim Öge’nin özet ve anlamlı paylaşımı ile şimdilik noktalayayım. Sonra neden 1921 Anayasası temelinde yeni Anayasa isteniyor, devam edeyim.
‘’Hz. Muhammed Mustafa’yı mezardan kaldırsan evinde ağırlamaktan utanacaklarahlak ve din, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal’i mezardan kaldırsan memlekette birlikte dolaşamayacak zavallılar iseulus devlet ve milliyetçilikten ahkâm kesiyor’’
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Siyasi Partilerin “Benzeşme” Hali!
Bugün; Türkiye’nin ana siyasi akımlarını temsil eden partilerin, varlık sebeplerini oluşturan ilke, ideoloji ve en önemlisi tarihlerinden yumuşakça ve hissettirmeden(!) saparak, birbiriyle benzeştikleri bir dönem yaşanıyor.
Bu durumun istisnası ise bölücü partiler. Onlar için belirlenen istikametlerinde bir sapma olmadığı gibi artık şımarıklık ve cüretkârlıkta da sınır tanımıyorlar. Belli ki yaslandıkları dağlar heybetli.
Peki ana akım partileri, bölücü partilerle aynı çizgiye getiren, Lozan öncesindeki konjonktürü ifade eden 1921 Anayasası benzeri yeni bir anayasa arzusunda onlarla mutabık kılan, bu durumu da kabulü istenen bir normale dönüştürmeye çalışan derin savrulmalar nasıl oldu ve oluyor?
Siyasi Partilerin;
Divan şairi Ebubekir Kânî Efendi'nin Silistre'de söylediği rivayet edilen ‘40 yıllık Kâni, olur mu Yani’ deyişindeki ‘Kâni’lerin hem de pişkince Yani’ye dönüşmeleri ibretle izleniyor. Biliyorsunuz Kani; Müslüman, Yani; Hristiyan özel ismi. Buradan, bizimkilerin söylediklerinin aksine Hristiyan Batı ile ruh ikizi oldukları çıkarılabilir mi acaba?
Şimdi;
Lider veya genel başkanların sorgulanamazlığına iman eden, her yaptıklarını hikmet kılıfına sokan ve onları kutsayan zihniyetler, aleni beka riski taşıyan bu dönüşümleri havalı ve kaçış kolaycılığını sağlaması açısından ‘devlet aklı’na bağlayacaklardır.
Böylece lider/genel başkanlarda kimseye sorma ihtiyacı bile duymadan, her seçim öncesinde söylediklerinin tersini yapıp milleti adam yerine koymadan keyfi bir biçimde istedikleri gibi ölçüp biçip yeni bir elbise giydirmenin peşinde.
Hâlbuki akıl insana özgü bir melekedir.
İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırır. Oysa “Devlet”, vatan gibi kavramlar soyut değerlerdir. Devletin insan gibi tahayyül edilip, ona akıl izafesi ancak ezotorik/mitolojik safsatadır. Bu safsatanın gerçek gibi sunulması, egemenlerin işine gelir, sorumluluktan sıyrılırlar. Dolayısıyla devlet aklı yoktur insan aklı vardır. Devlet aklı dedikleri, şu anda tek yetkili bir insan olarak, sayın Cumhurbaşkanının aklıdır.
***
Evet, yılların partileri nasıl değişti(rildi)ler ya da millete, ilkelerine rağmen nasıl “Yani” oldular?
Bu konuda Taylan Kara’nın yaklaşımları istifade etmeye değer.
Ona göre,
Birincisi;
‘’Bir ideolojiyi veya ideolojik bir partinin ilkelerini, hassasiyetlerini ve siyasetini, ancak benzerlerine dönüştürerek yok edersiniz. Çünkü düşünceyi ve savunanlarını türlü yollarla yok etmek çok pahalıdır, ideolojiyi dönüştürerek yok etmek daha kolay ve maliyetsizdir’’.
İkincisi;
‘’Tekelci Kapitalizm (küresel çete) sadece kendi ideolojisini üretmekle kalmaz, kendisine karşı olan ideolojinin de mühendisliğini yapar. Tekelci kapitalizmin klasik kapitalizmden en önemli farkı karşı kültürü de biçimlendirmiş olmasındadır. Sermaye bunu ‘teraslandırma’ yöntemiyle yapar. Teraslandırma yöntemi; radikal biçimde değişmeye zorlamaksızın ‘her düşünce ya da felsefenin kendi bulunduğu yerde sermaye için en az zararlı olacak şekilde konumlandırılmasıdır.
Siyasal yelpazenin her bir kesitindeki görüş, düşünce sermaye için en zararsız varyantına dönüştürülür. Dünyada kaçınılmaz olarak oluşan sermaye karşıtı damar, yine sermaye tarafından ıslah edilir, etrafı ağaçlandırılır, yapılandırılır. Bu yönüyle bakılmazsa, sermayenin Marksist bir dergiyi niçin fonladığını anlamak mümkün değildir.’’
Taylan Kara’nın yaklaşımları ‘dışsal’a yani “Küresel İblislere” işaret ediyor.
İç dinamikler açısından baktığımızda ise bana göre üçüncüsü; o ya da bu yolla (iktidar gücü, ölümsüzlük arzusu, mal yığma ve para biriktirme tutkusu yani yasak ağaçla sembolize edilmiş nefsani arzular) devşirme,
Dördüncüsü;
İçinde yaşanılan millete(Türklere) karşıtlık üzerinden kurgulanan ve doğru zannedilen bir din yorumuyla, tahayyül edilen dini/milli bir geçmişin, günümüze taşınma vaadi ile gönüllü işbirliğinin yani zihinsel devşirilmenin sağlanmasıdır.
Beşincisi;
Gönüllü devşirmeler kanalıyla devletin içine yuvalatılmış uzun vadeli plan sahiplerinin, plana uygun olarak, siyasal, ekonomik, kültürel ama özellikle dinsel/milliyetçi kurgusal söylemlerle her alanda deformasyonun sağlanması.
Mevcut resim başka nasıl okunabilir ki?
Bu durum sanki arka planda saklanan küresel bağlantılı bir el, bir grup, bir yapının, tüm partilere ve ülkeye, nano siyasal/sosyolojik müdahalelerle şekil verdiği, herkesin önlerine konulan senaryoyu oynamaya zorlandığı bir hali düşündürüyor.
Zaten bir genel başkan bunu belirtmişti. Başka bir seçenek yok.
Velhasıl, dönüşüme uğratılan partilerin durumunu, İbrahim Öge’nin özet ve anlamlı paylaşımı ile şimdilik noktalayayım. Sonra neden 1921 Anayasası temelinde yeni Anayasa isteniyor, devam edeyim.
‘’Hz. Muhammed Mustafa’yı mezardan kaldırsan evinde ağırlamaktan utanacaklar ahlak ve din, Cumhuriyetimizin banisi Mustafa Kemal’i mezardan kaldırsan memlekette birlikte dolaşamayacak zavallılar ise ulus devlet ve milliyetçilikten ahkâm kesiyor’’