SON DAKİKA
Hava Durumu

Yeşil mutabakat ve Türk tarımı

Yazının Giriş Tarihi: 05.12.2021 01:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.12.2021 01:14

       Bundan 10 sene öncesine kadar sadece bilim çevrelerindeki tartışmalarla sınırlı olan “Küresel İklim Değişikliği”, “Kuraklık”, “Sera gazı” gibi kavramlar, günümüzde ilkokul çağındaki çocukların bile dile getirdiği bir sorun haline nihayetinde geliverdi.

       İnsanın tükenmek bilmeyen ve sadece kendini kurtarmayı hedefleyen mantıkla oluşturduğu üretim ve onun yakın takipçisi tüketim ile 2019’da sera gazı konsantrasyonları yeni bir zirveye ulaşmış, sanayi devrimi öncesi seviyelerin metan seviyesinde yüzde 260'ına ve azot oksit seviyesinde ise yüzde 123'üne ulaşmıştır (WMO, 2021). Bunun anlamını sadece bu gazların yarattığı olumsuz etkileri dile getirerek yorumlamamız çok yanlış olur.

       Çünkü bakmamız gereken açı ve görmemiz gereken gerçek, iktisat dilinde talebin arzı aştığı, diğer bir ifade ile ‘Limit’ aşımının gerçekleşmiş olmasıdır( Bu yıl için Limit Aşım günü 29 Temmuz 2021’dir).

       Bunun anlamı biz insanlar (WWF, 2021-World Wild Life):

• Dünyanın bir yıl için verdiklerini yedi ay içinde tükettik,

• Bir başka ifadeyle 1,7 Dünya varmış gibi davrandık,

• Yılın geri kalan beş ayı için 2022'nin kaynaklarını tüketmeye başladık.

 

      Yani biz artık bulunduğumuz yılın kaynaklarını tükettik ve bir sonraki senenin istikakından da faydalanmaya, kısacası gerek kendi gerekse çocuklarımızın ileride yaşamak için tüketecekleri kaynakları kullanmaya hatta çalmaya başladık. Peki bu üretimler yapılırken dünyayı yaşanılır bir yer olmaktan çıkaracak üretim yöntemlerini mi kullanmalıyız? Çevreye dost üretim sistemleri yok mu? Geri dönüşüm sitemleri geliştirilerek üretilen hiçbir şeyin “atık” olarak kalmaması mümkün mü?

     2020’de COVID-19 salgınının yarattığı sosyal ve ekonomik güçlüklerin yansımaları  ve sonrası toparlanma döneminde, bütün bu olumsuzluklara karşı bir şeyler yapılması gerektiğinin farkına varan bu durumun sorumlusu olanlar, sorumluluk hissederek “Yeşil Mutabakat Eylem Planı-Green Deal” diye tanımladıkları bir yol haritası açıkladılar. Bu eylem planı, AB başta olmak üzere dünya ekonomisinde meydana gelmekte olan dönüşüm politikaları ile uyumlu, yeşil yatırımları teşvik eden, küresel değer zincirlerinin dönüşümüne katkı sağlayacak ve bu suretle katma değerli üretimi de destekleyecek bir yol haritası olarak açıklandı. Çünkü, yaşanan küresel iklim değişimleri, ekonomik büyümeyi iklim gündemini göz önünde tutarak gerçekleştirme zorunluluğunu ortaya çıkarmış ve yatırımcılar ile işletmelerin oluşan bu zorunlu tabloya ayak uydurmalarını gerekli kılmıştır. Artık şu gerçek kabul edilmelidir ki dünya çapında yaşanan iklim değişikliğinin olumsuzluklarıyla mücadele artık uluslararası ekonomi ve ticaret politikalarının merkezine taşınmıştır.

    İşte “Eylem Planı”nın odağında yer alan ve Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile getirilecek kapsamlı değişikliklerin, uyum anlamında gerekli olan politika tedbirleri hayata geçirilmediği sürece ülkemiz AB’ye Gümrük Birliği kapsamındaki entegrasyonunun ciddi anlamda etkilenecektir

 

    Ülkemiz yetkilileri “Türkiye-AB Gümrük Birliği kapsamında AB’ye ihracatımızda Avrupa Yeşil Mutabakatı’na adaptasyon sağlanması amacıyla kamu, özel sektör, STK’lar ve üniversiteleri koordine ederek, AB ile diyalog içerisinde gerekli çalışmaların ve hazırlıkların yapılacağı”nı ifade etmişlerdir. 

Nitekim, 12 Mart 2021 tarihinde açıklanan “Ekonomi Reformları Paketi”:

  • Yeşil Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) hayata geçirilmesi;
  • Ulusal döngüsel ekonomi eylem planı hazırlanması;
  • Yeşil üretim için gerekli teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla AR-GE çalışmalarının desteklenmesi;
  • Yeşil finansmanın gelişimini sağlayacak ekosistemin güçlendirilmesi;
  • Sürdürülebilir ve akıllı taşımacılık altyapısının geliştirilmesi dâhil olmak üzere gerçekleştirilecek eylemlere yer vermektedir.

   Görüldüğü gibi Yeşil Mutabakat aslında daha çok bir mal ve hizmet üretirken fosil yakıt kullanan ve atığını bu şekilde oluşturan kurum ve kuruluşların iyileştirilmesi üzerine yoğunlaşmış bir plandır.

Çünkü küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının başlıca nedeni IPCC (The Intergovernmental Panel on Climate Change)  çalışma raporuna göre  elektrik, ısınma, endüstri ve ulaşım faktörleridir. Bu faktörlerin ortak noktası ise fosil yakıt üretimine yol açmalarıdır (https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg1/downloads/ report/IPCC_AR6_ WGI_TS.pdf). Yani tarımsal faaliyetler ve buna dayalı sera gazı salınımı aslında çok sonlarda yer almaktadır. Ancak tabi ki bu yol haritasında ülkemiz tarım sisteminde de yapılması gerekenler vardır. Bunlar uzun uzun anlatılabilir ama sizleri sıkmamak adına bunları kısaca sıralayacak olursak (bu maddelerin bir kısmı Tarım, Çevre ve İklim Değişikliği Bakanlığının strateji planında da yer almaktadır):  

  • Kırsal alanda refahı yükseltmek,
  • Tarımsal üretimde verim ve kaliteyi artırarak istikrarlı gıda arzını sağlamak,
  • Üretimden tüketime kadar gıda ve yem güvenilirliğini sağlamak,
  • Daha az kaynakla gıda talebinin karşılanabilmesi için nitelikli işgücü ve teknoloji sağlamak,
  • Bitki, hayvan sağlığı ve refahına yönelik gerekli tedbirleri almak,
  • Balıkçılık ve su ürünleri kaynaklarını korumak,
  • Değişen iklime uygun bitki ve hayvan türlerinin geliştirilmesini sağlamak,
  • Organik veya iyi tarım ve hayvancılığa yönelmek,
  • Yeni nesil ve yavaş salınımlı gübrelerin kullanımını ve bunların miktarlarını belirlemek,
  • Toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini sağlamak,
  • İklim değişikliği, çölleşme ve erozyonla etkin mücadele etmek ile biyolojik çeşitliliği korumak ve sürdürülebilir yönetimini sağlamak,
  • Yenilenebilir enerji kullanan seralar ve üretim tesisleri desteklemek,
  • Tarımsal üretimde atık artıkların tekrar değerlendirilmesi konusunda AR-GE çalışmaları yapmak ve tarımsal atıkların toprağa  uygulanması ve enerji olarak değerlendirilmesi amacıyla atık ve artık yönetiminin geliştirilmesine katkı sağlayacak araştırmaların yapılmasını desteklemek,
  • Gıda atık ve artıklarının geri dönüşümünün sağlanmasına yönelik farkındalık yaratma ve tüketicinin bilinçlendirilmesi çalışmaları gerçekleştirmek,
  • “Dijital Sulama Yönetimi Sistemi” kurulmasını sağlamak,
  • Atıksu arıtma tesisleri çıkış suları ve tarımdan dönen sular için önerilen yeniden kullanım alternatiflerinin belediyelerce ve ilgili kurumlarca uygulamaya geçirilmesini sağlamak,
  • Su ayak izi, endüstriyel süreçler de dâhil olmak üzere su kullanım verimliliğinin geliştirilmesi ve bu bağlamda KOBİ’ler de dâhil olmak üzere firmaların bilgilendirilmesini sağlamak
  • Bakanlığa bağlı il ve ilçe teşkilatlarında çalışan Ziraat Mühendisi, Teknikeri ve Teknisyenleri ile Veteriner Hekimlere üreticileri zimmetlemek ve buralarda kontrollü üretim yapmak (bu çok radikal bir karar ama olması gereken bu)

 

            Ancak bilinmelidir ki küresel iklim değişimini 1,5°C sınırında tutabilmek için güçlü söylemler ile öne çıkan Yeşil Mutabakat, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için bir çıkmaz oluşturmaktadır. Bunun temel nedeni, fosil yakıt temelli enerji kaynakları ve endüstrilerin yanı sıra doğal peyzaj alanlarının kentleşme ve sanayileşme sevdası ile saldırılması sonucu sera gazını azaltan ve temizleyen yeşil örtünün yok edilmesidir.  Yok edilen ormanlar ve kesilen ağaçlar ve doğayı insan eliyle şekillendirme çalışmaları sürdüğü müddetçe bu artış maalesef devam edecek ve eninde sonunda doğa bizi terbiye edecektir.

Ayrıca Yeşil Mutabakat ile ilgili yaptırımları AB ülkeleri ve dünyanın diğer kalan üretim merkezleri sağlayabilecek midir?

2050 yılında sıfır emisyonu hedefleyen bu plan tutacak mıdır?

Hep beraber yaşayıp göreceğiz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.